بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
ٱلۡجَوَارِ ٱلۡكُنَّسِ ١٦
ve yöneldiği dem o geceye
Akıp giderken ışık verenlere.
Andolsun, bir görünüp bir sinenlere, akıp gidip kaybolanlara,
وَٱلَّيۡلِ إِذَا عَسۡعَسَ ١٧
ve nefeslendiği dem o sabaha ki
Kararan geceye.
Andolsun, yöneldiği zaman geceye,
وَٱلصُّبۡحِ إِذَا تَنَفَّسَ ١٨
muhakkak o (Kur’an) kerîm bir Resûl’ün getirdiği kelâmdır.
Soluk almaya başlayan sabaha.
Andolsun, aydınlandığı zaman sabaha ki,
إِنَّهُۥ لَقَوۡلُ رَسُولٖ كَرِيمٖ ١٩
Bir Resûl ki pek kuvvetli, metîn
Şüphesiz o şerefli bir elçinin sözüdür.
bu meal diğer sayfada verilmiştir.
O (Kur'an), şüphesiz değerli, güçlü ve arşın sahibi katında itibarlı, orada (meleklerce) itaat edilen, güvenilir bir elçinin (Cebrail'in) getirdiği sözdür.
ذِي قُوَّةٍ عِندَ ذِي ٱلۡعَرۡشِ مَكِينٖ ٢٠
Zü’l-Arş’ın nezdinde mekîn
Kuvvet sahibidir. Arşın sahibi Allah katında yücedir.
O (Kur'an), şüphesiz değerli, güçlü ve arşın sahibi katında itibarlı, orada (meleklerce) itaat edilen, güvenilir bir elçinin (Cebrail'in) getirdiği sözdür.
مُّطَاعٖ ثَمَّ أَمِينٖ ٢١
mutâ‘ orada, emîn.
Orada kendisine itaat edilir, güvenilir.
وَمَا صَاحِبُكُم بِمَجۡنُونٖ ٢٢
Yoksa sâhibiniz mecnun değil.
Arkadaşımız deli değildir.
(Ey Kureyşliler!) Sizin arkadaşınız (Muhammed) bir deli değildir.
وَلَقَدۡ رَءَاهُ بِٱلۡأُفُقِ ٱلۡمُبِينِ ٢٣
Vallahi gördü onu açık ufukta.
Şüphesiz (Muhammed) onu apaçık ufukta görmüştür.
Andolsun o, Cebrâil'i apaçık ufukta gördü.
وَمَا هُوَ عَلَى ٱلۡغَيۡبِ بِضَنِينٖ ٢٤
Ve o gayb üzerine kıskanılır değil.
O, gayb hakkında töhmet altında tutulamaz.
O, gayb hakkında cimri değildir.
وَمَا هُوَ بِقَوۡلِ شَيۡطَٰنٖ رَّجِيمٖ ٢٥
Ve o bir recîm şeytanın sözü değil.
O, kovulmuş şeytanın sözü değildir.
Kur'an, kovulmuş şeytanın sözü değildir.
فَأَيۡنَ تَذۡهَبُونَ ٢٦
Siz nereye gidiyorsunuz?
O halde nereye gidiyorsunuz?
(Hal böyle iken) nereye gidiyorsunuz?