بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ

فَأُلۡقِيَ ٱلسَّحَرَةُ سُجَّدٗا قَالُوٓاْ ءَامَنَّا بِرَبِّ هَٰرُونَ وَمُوسَىٰ ٧٠

Nihâyet sahirler, secde eder oldukları halde (yerlere) atıldılar. «Harun ile Mûsa'nın Rabbine imân ettik,» dediler.

– Ömer Nasuhi Bilmen

قَالَ ءَامَنتُمۡ لَهُۥ قَبۡلَ أَنۡ ءَاذَنَ لَكُمۡۖ إِنَّهُۥ لَكَبِيرُكُمُ ٱلَّذِي عَلَّمَكُمُ ٱلسِّحۡرَۖ فَلَأُقَطِّعَنَّ أَيۡدِيَكُمۡ وَأَرۡجُلَكُم مِّنۡ خِلَٰفٖ وَلَأُصَلِّبَنَّكُمۡ فِي جُذُوعِ ٱلنَّخۡلِ وَلَتَعۡلَمُنَّ أَيُّنَآ أَشَدُّ عَذَابٗا وَأَبۡقَىٰ ٧١

(Fir'avun) Dedi ki: «Ben Size izin vermeden evvel siz O'na imân ettiniz. O sizin büyüğünüzdür ki, size sihri öğretmiştir. Artık sizin ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama olarak elbette keseceğim ve elbette ki, sizi hurma dallarına asacağım ve elbette ki, bileceksiniz ki hangimiz azapça daha şiddetli ve daha devamlıdır.»

– Ömer Nasuhi Bilmen

قَالُواْ لَن نُّؤۡثِرَكَ عَلَىٰ مَا جَآءَنَا مِنَ ٱلۡبَيِّنَٰتِ وَٱلَّذِي فَطَرَنَاۖ فَٱقۡضِ مَآ أَنتَ قَاضٍۖ إِنَّمَا تَقۡضِي هَٰذِهِ ٱلۡحَيَوٰةَ ٱلدُّنۡيَآ ٧٢

Dediler ki: «Elbette seni bize gelen âyetlere ve bizi yoktan var etmiş olana tercih edemeyiz. Artık sen, ne ile hükmedeceksen hükmet. Sen ancak bu dünya hayatında hükmedersin.»

– Ömer Nasuhi Bilmen

إِنَّآ ءَامَنَّا بِرَبِّنَا لِيَغۡفِرَ لَنَا خَطَٰيَٰنَا وَمَآ أَكۡرَهۡتَنَا عَلَيۡهِ مِنَ ٱلسِّحۡرِۗ وَٱللَّهُ خَيۡرٞ وَأَبۡقَىٰٓ ٧٣

«Muhakkak biz Rabbimize imân ettik ki, bizim için hatalarımızı ve bizi üzerine zorladığın sihirden dolayı yarlığasın. Ve Allah hayırlıdır ve ebedîdir.»

– Ömer Nasuhi Bilmen

إِنَّهُۥ مَن يَأۡتِ رَبَّهُۥ مُجۡرِمٗا فَإِنَّ لَهُۥ جَهَنَّمَ لَا يَمُوتُ فِيهَا وَلَا يَحۡيَىٰ ٧٤

«Şüphe yok ki, her kim Rabbisine münkir olarak gelirse elbette ki, onun için cehennem vardır. Orada ne ölür ve ne de dirilir.»

– Ömer Nasuhi Bilmen

وَمَن يَأۡتِهِۦ مُؤۡمِنٗا قَدۡ عَمِلَ ٱلصَّٰلِحَٰتِ فَأُوْلَٰٓئِكَ لَهُمُ ٱلدَّرَجَٰتُ ٱلۡعُلَىٰ ٧٥

«Her kim de sâlih sâlih ameller işlemiş olduğu halde O'na mü'min olarak gelirse işte onlar için en yüksek dereceler vardır.»

– Ömer Nasuhi Bilmen

جَنَّٰتُ عَدۡنٖ تَجۡرِي مِن تَحۡتِهَا ٱلۡأَنۡهَٰرُ خَٰلِدِينَ فِيهَاۚ وَذَٰلِكَ جَزَآءُ مَن تَزَكَّىٰ ٧٦

«Adn cennetleri ki, altlarından ırmaklar akar. Orada ebedîyen kalıcılardır ve bu temizlenmiş olan kimsenin mükâfaatıdr.»

– Ömer Nasuhi Bilmen

وَلَقَدۡ أَوۡحَيۡنَآ إِلَىٰ مُوسَىٰٓ أَنۡ أَسۡرِ بِعِبَادِي فَٱضۡرِبۡ لَهُمۡ طَرِيقٗا فِي ٱلۡبَحۡرِ يَبَسٗا لَّا تَخَٰفُ دَرَكٗا وَلَا تَخۡشَىٰ ٧٧

Ve andolsun ki, Mûsa'ya şöyle vahyettik: «Kullarım ile beraber geceleyin yürü ve onlara denizde kuru bir yol aç, yetişilmekten korkmazsın ve havf eder olma.»

– Ömer Nasuhi Bilmen

فَأَتۡبَعَهُمۡ فِرۡعَوۡنُ بِجُنُودِهِۦ فَغَشِيَهُم مِّنَ ٱلۡيَمِّ مَا غَشِيَهُمۡ ٧٨

Derken Fir'avun ordusuyla onların arkasına düştü. Artık kendilerini (Fir'avun ile ordusunu) denizden saran sarıverdi.

– Ömer Nasuhi Bilmen

وَأَضَلَّ فِرۡعَوۡنُ قَوۡمَهُۥ وَمَا هَدَىٰ ٧٩

Ve Fir'avun, kavmini sapıklığa düşürdü ve onları doğru bir yola götüremedi.

– Ömer Nasuhi Bilmen

يَٰبَنِيٓ إِسۡرَٰٓءِيلَ قَدۡ أَنجَيۡنَٰكُم مِّنۡ عَدُوِّكُمۡ وَوَٰعَدۡنَٰكُمۡ جَانِبَ ٱلطُّورِ ٱلۡأَيۡمَنَ وَنَزَّلۡنَا عَلَيۡكُمُ ٱلۡمَنَّ وَٱلسَّلۡوَىٰ ٨٠

Ey İsrailoğulları! Sizi muhakkak ki, düşmanınızdan halâs ettik ve size Tûr'un sağ cânibini vaadettik ve sizin üzerinize kudret helvasıyla bıldırcın indirdik.

– Ömer Nasuhi Bilmen

AYARLAR
Okuyucu

Yazı Boyutu


00:00
00:00