بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
قَالَ لِلۡمَلَإِ حَوۡلَهُۥٓ إِنَّ هَٰذَا لَسَٰحِرٌ عَلِيمٞ ٣٤
Etrafındaki cemiyete “bu” dedi, “her hâlde bilgiç bir sihirbaz.
Bunun üzerine Firavun, çevresindeki seçkin yakınlarına dedi ki, «bu adam bilgili bir büyücüdür»
Firavun, çevresindeki ileri gelenlere, "Şüphesiz bu bilgin bir sihirbazdır" dedi.
يُرِيدُ أَن يُخۡرِجَكُم مِّنۡ أَرۡضِكُم بِسِحۡرِهِۦ فَمَاذَا تَأۡمُرُونَ ٣٥
Sihriyle sizi yerinizden çıkarmak istiyor, binâenʿaleyh ne emredersiniz?”.
Sizi büyücülüğü ile yurdunuzdan çıkarmak istiyor. Peki ne buyuruyorsunuz?»
"Sizi, yaptığı sihirle, yurdunuzdan çıkarmak istiyor. Ne dersiniz?"
قَالُوٓاْ أَرۡجِهۡ وَأَخَاهُ وَٱبۡعَثۡ فِي ٱلۡمَدَآئِنِ حَٰشِرِينَ ٣٦
“Bunu ve kardeşini” dediler, “eğle, şehirlere de derleyiciler yolla.
Dediler ki; «Onu kardeşi ile birlikte oyala ve adam toplayacak elçilerini bütün kentlere gönder.
Dediler ki: "Onu ve kardeşini alıkoy.Şehirlere de toplayıcı adamlar gönder."
يَأۡتُوكَ بِكُلِّ سَحَّارٍ عَلِيمٖ ٣٧
Bütün bilgiç sihirbazları sana getirsinler”.
Bütün bilgili büyücüleri bulup sana getirsinler.
"Sana bütün usta sihirbazları getirsinler."
فَجُمِعَ ٱلسَّحَرَةُ لِمِيقَٰتِ يَوۡمٖ مَّعۡلُومٖ ٣٨
Bu suretle mâlum bir gün mîkāt tâyin olunarak sihirbazlar cemʿ olundu.
Bir süre sonra büyücüler belirli bir günün kararlaştırılan saatinde biraraya geldiler.
Böylece sihirbazlar, belli bir günün belirlenen bir vaktinde bir araya getirildiler.
وَقِيلَ لِلنَّاسِ هَلۡ أَنتُم مُّجۡتَمِعُونَ ٣٩
Ve halka “siz toplu musunuz?” denildi.
Halka da dediler ki, haydi toplanın bakalım.
İnsanlara da "Siz de toplanır mısınız?" denildi.
لَعَلَّنَا نَتَّبِعُ ٱلسَّحَرَةَ إِن كَانُواْ هُمُ ٱلۡغَٰلِبِينَ ٤٠
“Sanırız bizler sihirbazlara tâbiʿ olacağız, şayet onlar olursa gālibler”.
Toplanın da eğer büyücüler galip gelirlerse onların peşinden gideriz.
"Umarız, üstün gelirlerse sihirbazlara uyarız" (dediler.)
فَلَمَّا جَآءَ ٱلسَّحَرَةُ قَالُواْ لِفِرۡعَوۡنَ أَئِنَّ لَنَا لَأَجۡرًا إِن كُنَّا نَحۡنُ ٱلۡغَٰلِبِينَ ٤١
Derken vaktâ ki sihirbazlar geldiler, Firavun’a “elbette biz gālib gelirsek bize mutlak ecir var ya?” dediler.
Büyücüler gelince Firavun'a «Eğer biz yenecek olursak herhalde bize bir ödül verilecek değil mi? dediler.
Sihirbazlar gelince, Firavun'a, "Eğer biz üstün gelirsek gerçekten bize bir mükafat var mı?" dediler.
قَالَ نَعَمۡ وَإِنَّكُمۡ إِذٗا لَّمِنَ ٱلۡمُقَرَّبِينَ ٤٢
“Evet” dedi, “hem siz o vakit muhakkak mukarrebîndensiniz”.
Firavun evet, yakın adamlarım arasına gireceksiniz, dedi.
Firavun, "Evet, hem o takdirde mutlaka bana yakın kimselerden olacaksınız" dedi.
قَالَ لَهُم مُّوسَىٰٓ أَلۡقُواْ مَآ أَنتُم مُّلۡقُونَ ٤٣
Mûsâ onlara “atın” dedi, “siz ne atacaksanız”.
Musa, «Ne atacaksanız atın, hünerinizi gösterin bakalım» dedi.
Mûsâ onlara, "Hadi ortaya atacağınız şeyi atın" dedi.
فَأَلۡقَوۡاْ حِبَالَهُمۡ وَعِصِيَّهُمۡ وَقَالُواْ بِعِزَّةِ فِرۡعَوۡنَ إِنَّا لَنَحۡنُ ٱلۡغَٰلِبُونَ ٤٤
Hemen iplerini ve sopalarını ortaya attılar ve “Firavun’un izzeti hakkı için elbette biz gālibiz, şüphesiz” dediler.
Büyücüler, «Firavun'un ululuğuna andolsun ki, üstün gelen taraf biz olacağız» diyerek iplerini ve değneklerini attılar.
Bunun üzerine onlar iplerini ve değneklerini attılar ve "Firavun'un gücüyle elbette bizler üstün geleceğiz" dediler.