بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
قَالَ رَبُّ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلۡأَرۡضِ وَمَا بَيۡنَهُمَآۖ إِن كُنتُم مُّوقِنِينَ ٢٤
“Göklerin ve yerin ve bütün aralarındakilerin Rabbi, eğer ehl-i yakīn iseniz” dedi.
Musa «Eğer kesin gerçeği öğrenmek istiyorsanız, O göklerin, yerin ve bu ikisi arasındaki bütün varlıkların Rabbidir» dedi.
Mûsâ, "O, göklerin ve yerin ve her ikisi arasında bulunan her şeyin Rabbidir. Eğer gerçekten inanırsanız bu böyledir."
قَالَ لِمَنۡ حَوۡلَهُۥٓ أَلَا تَسۡتَمِعُونَ ٢٥
Etrafındakilere “dinlemez misiniz?” dedi.
Firavun çevresindekilere «dediklerini duyuyor musunuz?» dedi.
Firavun, etrafındakilere (alaycı bir ifade ile) "dinlemez misiniz?" dedi.
قَالَ رَبُّكُمۡ وَرَبُّ ءَابَآئِكُمُ ٱلۡأَوَّلِينَ ٢٦
“Rabbiniz ve evvelki atalarınızın Rabbi” dedi.
Musa: «O hem sizin hem de sizden önceki atalarınızın Rabbidir» dedi.
Mûsâ, "O, sizin de Rabbiniz, geçmiş atalarınızın da Rabbidir" dedi.
قَالَ إِنَّ رَسُولَكُمُ ٱلَّذِيٓ أُرۡسِلَ إِلَيۡكُمۡ لَمَجۡنُونٞ ٢٧
“Her hâlde size gönderilmiş olan resûlünüz mutlak mecnun” dedi.
Firavun çevresindekilere: «Size peygamber olarak gönderilen bu adam kesinlikle bir delidir» dedi.
Firavun, "Bu size gönderilen peygamberiniz, şüphesiz delidir" dedi.
قَالَ رَبُّ ٱلۡمَشۡرِقِ وَٱلۡمَغۡرِبِ وَمَا بَيۡنَهُمَآۖ إِن كُنتُمۡ تَعۡقِلُونَ ٢٨
“Maşrık ve mağribin ve bütün aralarındakilerin Rabbi, eğer siz âkil iseniz” dedi.
Musa, «Eğer düşünme yeteneğiniz varsa anlarsınız ki, O doğunun, batının ve bu ikisi arasındaki bütün varlıkların Rabbidir.» dedi.
Mûsâ, "O, doğunun da batının da ve ikisi arasındaki her şeyin de Rabbidir. Eğer düşünüyorsanız bu, böyledir" dedi.
قَالَ لَئِنِ ٱتَّخَذۡتَ إِلَٰهًا غَيۡرِي لَأَجۡعَلَنَّكَ مِنَ ٱلۡمَسۡجُونِينَ ٢٩
“Yemin ederim ki” dedi, “eğer benden başka bir ilâh tutarsan seni mutlak ve muhakkak zindandakilerden ederim”.
Firavun «Eğer benden başka bir ilah edinirsen yemin ederim ki, seni hapse attırırım» dedi.
Firavun, "Eğer benden başka bir ilah edinirsen, andolsun seni zindana atılanlardan ederim."
قَالَ أَوَلَوۡ جِئۡتُكَ بِشَيۡءٖ مُّبِينٖ ٣٠
“Ya” dedi, “sana apaçık isbat edecek bir şey getirdimse de mi?”.
Musa «Sana doğru söylediğimi kanıtlayan apaçık bir delil göstersem de mi? dedi.
Mûsâ, "Sana apaçık bir delil getirmiş olsam da mı?" dedi.
قَالَ فَأۡتِ بِهِۦٓ إِن كُنتَ مِنَ ٱلصَّٰدِقِينَ ٣١
“Haydi” dedi, “getir onu bakayım sâdıklardan isen”.
Firavun «Eğer doğru söylüyorsan kanıtını göster bakalım» dedi.
Firavun, "Doğru söyleyenlerden isen haydi getir onu," dedi.
فَأَلۡقَىٰ عَصَاهُ فَإِذَا هِيَ ثُعۡبَانٞ مُّبِينٞ ٣٢
Bunun üzerine asâsını bırakıverdi, apaçık bir ejderha kesiliverdi.
Bunun üzerine Musa elindeki değneği yere attı, değnek o anda sahici bir yılan oluverdi.
Bunun üzerine Mûsâ, asasını attı, bir de ne görsünler asa açıkça kocaman bir yılan olmuş.
وَنَزَعَ يَدَهُۥ فَإِذَا هِيَ بَيۡضَآءُ لِلنَّٰظِرِينَ ٣٣
Bir de elini çekti çıkardı, o da bakanlara bembeyaz oluverdi.
Ve elini yeninin altından çıkardı; bakanlar, onun ak bir parıltı saçtığını gördüler.
Elini koynundan çıkardı, bir de ne görsünler, bakanlara bembeyaz olmuş.
قَالَ لِلۡمَلَإِ حَوۡلَهُۥٓ إِنَّ هَٰذَا لَسَٰحِرٌ عَلِيمٞ ٣٤
Etrafındaki cemiyete “bu” dedi, “her hâlde bilgiç bir sihirbaz.
Bunun üzerine Firavun, çevresindeki seçkin yakınlarına dedi ki, «bu adam bilgili bir büyücüdür»
Firavun, çevresindeki ileri gelenlere, "Şüphesiz bu bilgin bir sihirbazdır" dedi.