بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
كَذَٰلِكَ سَلَكۡنَٰهُ فِي قُلُوبِ ٱلۡمُجۡرِمِينَ ٢٠٠
Biz onu mücrimlerin kalblerine öyle sokmuşuzdur.
Böylece inanmamayı ağır suçluların kalplerine aşıladık.
İşte böylece biz onu (Kur'an'ı) suçluların kalbine soktuk.
لَا يُؤۡمِنُونَ بِهِۦ حَتَّىٰ يَرَوُاْ ٱلۡعَذَابَ ٱلۡأَلِيمَ ٢٠١
İman etmezler ona, tâ o elîm azâbı görecekleri deme kadar.
Onlar acıklı azabı görmedikçe ona inanmazlar.
Onlar, farkında olmadan ansızın kendilerine gelecek olan elem dolu azabı görüp de, "Bize mühlet verilmez mi?" demedikçe, ona inanmazlar.
فَيَأۡتِيَهُم بَغۡتَةٗ وَهُمۡ لَا يَشۡعُرُونَ ٢٠٢
Ki geliversin de kendilerine ansızın, hiç farkında değillerken.
O azapla hiç farkında olmadıkları bir sırada, ansızın yüzyüze gelirler.
Onlar, farkında olmadan ansızın kendilerine gelecek olan elem dolu azabı görüp de, "Bize mühlet verilmez mi?" demedikçe, ona inanmazlar.
فَيَقُولُواْ هَلۡ نَحۡنُ مُنظَرُونَ ٢٠٣
Desinler ki “acaba bize bir müsaade edilir mi?”.
O zaman «Acaba bize mühlet verilir mi?» derler.
Onlar, farkında olmadan ansızın kendilerine gelecek olan elem dolu azabı görüp de, "Bize mühlet verilmez mi?" demedikçe, ona inanmazlar.
أَفَبِعَذَابِنَا يَسۡتَعۡجِلُونَ ٢٠٤
Ya şimdi azâbımızı iviyorlar mı?
Onlar azabımızın bir an önce gerçekleşmesini mi istiyorlar?
Bizim azabımızın çabuklaşmasını mı istiyorlar?
أَفَرَءَيۡتَ إِن مَّتَّعۡنَٰهُمۡ سِنِينَ ٢٠٥
Gördün a artık onlara senelerce zevk ettirsek
Baksana, eğer onları yıllarca refah içinde yaşatsak da,
Ey Muhammed! Ne dersin; biz onları yıllarca (dünya nimetlerinden) yararlandırsak,
ثُمَّ جَآءَهُم مَّا كَانُواْ يُوعَدُونَ ٢٠٦
sonra kendilerine edilen vaʿîd gelip çatarsa
Sonra tehdit edildikleri azap başlarına gelse;
Sonra da kendilerine tehdit edildikleri şey gelse, (halleri nice olurdu?)
مَآ أَغۡنَىٰ عَنۡهُم مَّا كَانُواْ يُمَتَّعُونَ ٢٠٧
o yaşatıldıkları zevkin kendilerine hiç fâidesi olmayacaktır.
Vaktiyle refah içinde geçirdikleri hayat kendilerine hiçbir fayda sağlamaz.
(Dünyada) yararlandırıldıkları şeyler onlara fayda sağlamazdı.
وَمَآ أَهۡلَكۡنَا مِن قَرۡيَةٍ إِلَّا لَهَا مُنذِرُونَ ٢٠٨
Maʿamâfîh Biz hangi memleketi helâk ettikse her hâlde onu inzar edenler olmuştur.
Yok ettiğimiz her ülkeye mutlaka uyarıcılar gönderdik.
Biz hiçbir memleketi uyarıcıları olmadıkça helak etmedik.
ذِكۡرَىٰ وَمَا كُنَّا ظَٰلِمِينَ ٢٠٩
İhtar edilmiştir ve Biz zulmetmiş değilizdir.
Amaç başlarına gelecekleri kendilerine önceden haber vermektir. Biz zalim değiliz.
Bu bir hatırlatmadır. Biz zalim değiliz.
وَمَا تَنَزَّلَتۡ بِهِ ٱلشَّيَٰطِينُ ٢١٠
Ve bunu şeytanlar indirmedi.
Kur'an, şeytanlar tarafından indirilmiş değildir.
O Kur'an'ı şeytanlar indirmemiştir.