بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ

ٱلَّذِيٓ أَحۡسَنَ كُلَّ شَيۡءٍ خَلَقَهُۥۖ وَبَدَأَ خَلۡقَ ٱلۡإِنسَٰنِ مِن طِينٖ ٧

O ki, yarattığı herşeyi güzel kıldı ve insanın yaradılışına çamurdan başladı.

– Ömer Nasuhi Bilmen

ثُمَّ جَعَلَ نَسۡلَهُۥ مِن سُلَٰلَةٖ مِّن مَّآءٖ مَّهِينٖ ٨

Sonra onun zürriyetini bir nutfeden, hakîr (zayıf) bir sudan yaptı.

– Ömer Nasuhi Bilmen

ثُمَّ سَوَّىٰهُ وَنَفَخَ فِيهِ مِن رُّوحِهِۦۖ وَجَعَلَ لَكُمُ ٱلسَّمۡعَ وَٱلۡأَبۡصَٰرَ وَٱلۡأَفۡـِٔدَةَۚ قَلِيلٗا مَّا تَشۡكُرُونَ ٩

Sonra onu düzeltti ve içerisine ruhundan üfürdü ve sizin için işitmeyi ve gözleri ve gönülleri yarattı. Pek az şükredersiniz.

– Ömer Nasuhi Bilmen

وَقَالُوٓاْ أَءِذَا ضَلَلۡنَا فِي ٱلۡأَرۡضِ أَءِنَّا لَفِي خَلۡقٖ جَدِيدِۭۚ بَلۡ هُم بِلِقَآءِ رَبِّهِمۡ كَٰفِرُونَ ١٠

Ve dediler ki: «Biz yerde gaib olduğumuz zaman mı, muhakkak biz mi bir yeni yaradılışta bulunacağız?» Evet. Onlar Rablerine kavuşmayı inkar eden kimselerdir.

– Ömer Nasuhi Bilmen

۞ قُلۡ يَتَوَفَّىٰكُم مَّلَكُ ٱلۡمَوۡتِ ٱلَّذِي وُكِّلَ بِكُمۡ ثُمَّ إِلَىٰ رَبِّكُمۡ تُرۡجَعُونَ ١١

De ki: «Size müvekkel olan ölüm meleği, sizin canınızı alacaktır. Sonra da Rabbinize döndürüleceksiniz.»

– Ömer Nasuhi Bilmen

وَلَوۡ تَرَىٰٓ إِذِ ٱلۡمُجۡرِمُونَ نَاكِسُواْ رُءُوسِهِمۡ عِندَ رَبِّهِمۡ رَبَّنَآ أَبۡصَرۡنَا وَسَمِعۡنَا فَٱرۡجِعۡنَا نَعۡمَلۡ صَٰلِحًا إِنَّا مُوقِنُونَ ١٢

Görecek olsan o vakit ki, günahkârlar Rablerinin huzurunda başlarını eğmiş oldukları halde, «Rabbimiz! Gördük ve işittik, artık bizi geri çevir. Biz sâlih amel işleyelim. Şüphe yok ki, biz kat'i sûrette inanmışlarız» (derler).

– Ömer Nasuhi Bilmen

وَلَوۡ شِئۡنَا لَأٓتَيۡنَا كُلَّ نَفۡسٍ هُدَىٰهَا وَلَٰكِنۡ حَقَّ ٱلۡقَوۡلُ مِنِّي لَأَمۡلَأَنَّ جَهَنَّمَ مِنَ ٱلۡجِنَّةِ وَٱلنَّاسِ أَجۡمَعِينَ ١٣

Ve eğer dilemiş olsa idik her nefsi elbette hidâyete erdirirdik. Fakat elbette ki, «Cehennemi bütün cinlerden ve insanlardan dolduracağım» sözü Benden hak olmuştur.

– Ömer Nasuhi Bilmen

فَذُوقُواْ بِمَا نَسِيتُمۡ لِقَآءَ يَوۡمِكُمۡ هَٰذَآ إِنَّا نَسِينَٰكُمۡۖ وَذُوقُواْ عَذَابَ ٱلۡخُلۡدِ بِمَا كُنتُمۡ تَعۡمَلُونَ ١٤

«Artık tadın, bu gününüze kavuşmayı unutmanız sebebiyle. İşte Biz de sizi unuttuk. Ve yapar olduğunuz şeyler yüzünden ebedî azabı tadın.»

– Ömer Nasuhi Bilmen

إِنَّمَا يُؤۡمِنُ بِـَٔايَٰتِنَا ٱلَّذِينَ إِذَا ذُكِّرُواْ بِهَا خَرُّواْۤ سُجَّدٗاۤ وَسَبَّحُواْ بِحَمۡدِ رَبِّهِمۡ وَهُمۡ لَا يَسۡتَكۡبِرُونَ۩ ١٥

Bizim âyetlerimize ancak öyle kimseler imân eder ki, onlar ile kendilerine nasihat verildiği zaman secde ediciler olarak yüzüstü (yere) kapanırlar ve Rablerini hamd ile tesbih ederler. Ve onlar büyüklük taslamazlar.

– Ömer Nasuhi Bilmen

تَتَجَافَىٰ جُنُوبُهُمۡ عَنِ ٱلۡمَضَاجِعِ يَدۡعُونَ رَبَّهُمۡ خَوۡفٗا وَطَمَعٗا وَمِمَّا رَزَقۡنَٰهُمۡ يُنفِقُونَ ١٦

Yanları yataklarından uzaklaşır ve Rablerine korku ile ümit ile dua ederler ve kendilerini merzûk ettiğimiz şeylerden de infakta bulunurlar.

– Ömer Nasuhi Bilmen

فَلَا تَعۡلَمُ نَفۡسٞ مَّآ أُخۡفِيَ لَهُم مِّن قُرَّةِ أَعۡيُنٖ جَزَآءَۢ بِمَا كَانُواْ يَعۡمَلُونَ ١٧

Onlara yapar oldukları şeylere mükâfaaten gözlerin aydın olacağı şeylerden neler saklanılmış olduğunu artık hiçbir kimse bilmez.

– Ömer Nasuhi Bilmen

AYARLAR
Okuyucu

Yazı Boyutu


00:00
00:00