بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ

أَفَمَن كَانَ مُؤۡمِنٗا كَمَن كَانَ فَاسِقٗاۚ لَّا يَسۡتَوُۥنَ ١٨

Evet. Hiç mü'min olan kimse, fâsık olan kimse gibi midir? (Elbette ki müsavî olmazlar.)

– Ömer Nasuhi Bilmen

أَمَّا ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ وَعَمِلُواْ ٱلصَّٰلِحَٰتِ فَلَهُمۡ جَنَّٰتُ ٱلۡمَأۡوَىٰ نُزُلَۢا بِمَا كَانُواْ يَعۡمَلُونَ ١٩

Evet. O kimseler ki, imân ettiler ve sâlih sâlih amellerde bulundular, artık onlar için yapmış oldukları amelleri mukabilinde konak olmak üzere Me'va cennetleri vardır.

– Ömer Nasuhi Bilmen

وَأَمَّا ٱلَّذِينَ فَسَقُواْ فَمَأۡوَىٰهُمُ ٱلنَّارُۖ كُلَّمَآ أَرَادُوٓاْ أَن يَخۡرُجُواْ مِنۡهَآ أُعِيدُواْ فِيهَا وَقِيلَ لَهُمۡ ذُوقُواْ عَذَابَ ٱلنَّارِ ٱلَّذِي كُنتُم بِهِۦ تُكَذِّبُونَ ٢٠

Fakat o kimseler ki, fıska sapmışlardır, artık onların barınacakları yer, ateştir. Her ne vakit oradan çıkmalarını istedikçe onun içine geri döndürüleceklerdir ve onlara denilmiş olacaktır ki, o ateş azabını tadın ki, siz onu yalan saymakta bulunmuş idiniz.

– Ömer Nasuhi Bilmen

وَلَنُذِيقَنَّهُم مِّنَ ٱلۡعَذَابِ ٱلۡأَدۡنَىٰ دُونَ ٱلۡعَذَابِ ٱلۡأَكۡبَرِ لَعَلَّهُمۡ يَرۡجِعُونَ ٢١

Ve elbette onlara o en büyük azaptan önce o yakın azaptan tattıracağız. Umulur ki, onlar ric'at ediverirler.

– Ömer Nasuhi Bilmen

وَمَنۡ أَظۡلَمُ مِمَّن ذُكِّرَ بِـَٔايَٰتِ رَبِّهِۦ ثُمَّ أَعۡرَضَ عَنۡهَآۚ إِنَّا مِنَ ٱلۡمُجۡرِمِينَ مُنتَقِمُونَ ٢٢

Ve daha zalim kimdir kendisine Rabbinin âyetleriyle nasihat verilip de sonra onlardan yüz çeviren kimseden? Şüphe yok ki, Biz günahkârlardan intikam alıcılarız.

– Ömer Nasuhi Bilmen

وَلَقَدۡ ءَاتَيۡنَا مُوسَى ٱلۡكِتَٰبَ فَلَا تَكُن فِي مِرۡيَةٖ مِّن لِّقَآئِهِۦۖ وَجَعَلۡنَٰهُ هُدٗى لِّبَنِيٓ إِسۡرَٰٓءِيلَ ٢٣

Andolsun ki, Mûsa'ya kitap vermiştik. Artık sen de ona kavuşacağından şüphede bulunma ve onu İsrailoğulları için bir rehber-i hidâyet kılmıştık.

– Ömer Nasuhi Bilmen

وَجَعَلۡنَا مِنۡهُمۡ أَئِمَّةٗ يَهۡدُونَ بِأَمۡرِنَا لَمَّا صَبَرُواْۖ وَكَانُواْ بِـَٔايَٰتِنَا يُوقِنُونَ ٢٤

Ve sabrettikleri zaman onlardan rehberler kılmıştık ki, Bizim emrimizle doğru yola sevkederlerdi ve âyetlerimize yakînen kani bulunmuşlardı.

– Ömer Nasuhi Bilmen

إِنَّ رَبَّكَ هُوَ يَفۡصِلُ بَيۡنَهُمۡ يَوۡمَ ٱلۡقِيَٰمَةِ فِيمَا كَانُواْ فِيهِ يَخۡتَلِفُونَ ٢٥

Muhakkak ki, senin Rabbin (evet) O, kendisinde ihtilâf eder oldukları şeylerde aralarını Kıyamet günü (hâl ve) fasledecektir.

– Ömer Nasuhi Bilmen

أَوَلَمۡ يَهۡدِ لَهُمۡ كَمۡ أَهۡلَكۡنَا مِن قَبۡلِهِم مِّنَ ٱلۡقُرُونِ يَمۡشُونَ فِي مَسَٰكِنِهِمۡۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَأٓيَٰتٍۚ أَفَلَا يَسۡمَعُونَ ٢٦

Onlar için bir vesile-i hidâyet olmadı mı ki, onlardan evvel nice neslileri helâk ettik ki, onların yurtlarında gezip dolaşırlar. Şüphe yok ki, bunda elbette ibretler vardır. Hâlâ dinlemeyecekler mi?

– Ömer Nasuhi Bilmen

أَوَلَمۡ يَرَوۡاْ أَنَّا نَسُوقُ ٱلۡمَآءَ إِلَى ٱلۡأَرۡضِ ٱلۡجُرُزِ فَنُخۡرِجُ بِهِۦ زَرۡعٗا تَأۡكُلُ مِنۡهُ أَنۡعَٰمُهُمۡ وَأَنفُسُهُمۡۚ أَفَلَا يُبۡصِرُونَ ٢٧

Görmediler mi ki, muhakkak Biz suyu çorak yere sevkederiz de onunla hemen ekinleri çıkarırız, onlardan hayvanları ve kendileri yiyiverir. Hâlâ görmezler mi?

– Ömer Nasuhi Bilmen

وَيَقُولُونَ مَتَىٰ هَٰذَا ٱلۡفَتۡحُ إِن كُنتُمۡ صَٰدِقِينَ ٢٨

Ve diyorlar ki: «Bu feth ne zamandır? Eğer siz doğru sözlü kimseler iseniz (söyleyiniz bakalım!).»

– Ömer Nasuhi Bilmen

AYARLAR
Okuyucu

Yazı Boyutu


00:00
00:00