بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
وَلَوۡ تَرَىٰٓ إِذِ ٱلۡمُجۡرِمُونَ نَاكِسُواْ رُءُوسِهِمۡ عِندَ رَبِّهِمۡ رَبَّنَآ أَبۡصَرۡنَا وَسَمِعۡنَا فَٱرۡجِعۡنَا نَعۡمَلۡ صَٰلِحًا إِنَّا مُوقِنُونَ ١٢
(Ey Rasûlüm, kıyamette) müşrikleri, Rableri huzurunda başlarını eğerek: “-Ey Rabbimiz! Bize vaad ettiğini gördük, peygamberlerin doğruluğunu işittik ve kabul ettik. Şimdi bizi (dünyaya) geri çevir, salih bir amel işliyelim. Çünkü (inkâr ettiklerimize tamamen ve) yakînen inandık.” derlerken bir görsen!...
وَلَوۡ شِئۡنَا لَأٓتَيۡنَا كُلَّ نَفۡسٍ هُدَىٰهَا وَلَٰكِنۡ حَقَّ ٱلۡقَوۡلُ مِنِّي لَأَمۡلَأَنَّ جَهَنَّمَ مِنَ ٱلۡجِنَّةِ وَٱلنَّاسِ أَجۡمَعِينَ ١٣
Eğer dileseydik, herkese (dünyada) hidayetini verirdik, fakat benden şu söz gerçekleşti: “- Muhakkak ki cehennemi bütün (kâfir olan) cinlerle, insanlardan dolduracağım.”
فَذُوقُواْ بِمَا نَسِيتُمۡ لِقَآءَ يَوۡمِكُمۡ هَٰذَآ إِنَّا نَسِينَٰكُمۡۖ وَذُوقُواْ عَذَابَ ٱلۡخُلۡدِ بِمَا كُنتُمۡ تَعۡمَلُونَ ١٤
(Kâfirler cehenneme girdikleri vakit, melekler onlara şöyle der): “- O halde, bu günümüze kavuşmayı unutmanız, (O’na imanı terk etmeniz) yüzünden tadın azabı!...Biz de sizi unuttuk, (sizi cehennemde bıraktık). İşlemiş olduğunuz küfür ve isyan sebebiyle bitmez tükenmez azabı tadın bakalım...”
إِنَّمَا يُؤۡمِنُ بِـَٔايَٰتِنَا ٱلَّذِينَ إِذَا ذُكِّرُواْ بِهَا خَرُّواْۤ سُجَّدٗاۤ وَسَبَّحُواْ بِحَمۡدِ رَبِّهِمۡ وَهُمۡ لَا يَسۡتَكۡبِرُونَ۩ ١٥
Bizim ayetlerimize öyle kimseler iman ederler ki, onlarla kendilerine öğüt verildiği zaman secdelere (*) kapanırlar ve Rablerine hamd ile tesbih ederler de kibirlenmezler.
تَتَجَافَىٰ جُنُوبُهُمۡ عَنِ ٱلۡمَضَاجِعِ يَدۡعُونَ رَبَّهُمۡ خَوۡفٗا وَطَمَعٗا وَمِمَّا رَزَقۡنَٰهُمۡ يُنفِقُونَ ١٦
(Onlar, o kimselerdir ki, geceleyin namaz kılmak için) yataklarından kalkarlar; Rablerine, azabından korkarak ve rahmetinden ümidvar olarak dua ederler. Kendilerine verdiğimiz rızıklardan da (hayır yollarına) harcalar.
فَلَا تَعۡلَمُ نَفۡسٞ مَّآ أُخۡفِيَ لَهُم مِّن قُرَّةِ أَعۡيُنٖ جَزَآءَۢ بِمَا كَانُواْ يَعۡمَلُونَ ١٧
Artık (dünyada) işledikleri salih amellere mükâfat olarak kendileri için, göz aydınlığından ne hazırlanıb saklandığını kimse bilmez.
أَفَمَن كَانَ مُؤۡمِنٗا كَمَن كَانَ فَاسِقٗاۚ لَّا يَسۡتَوُۥنَ ١٨
Öyle ya! Mümin olan, hiç fâsık (kâfir) olan gibi olur mu? Onlar, müsavi olmazlar.
أَمَّا ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ وَعَمِلُواْ ٱلصَّٰلِحَٰتِ فَلَهُمۡ جَنَّٰتُ ٱلۡمَأۡوَىٰ نُزُلَۢا بِمَا كَانُواْ يَعۡمَلُونَ ١٩
İman edib de salih amelleri işliyenlere, amellerine karşılık, konukluk olarak Me’va Cennetleri vardır.
وَأَمَّا ٱلَّذِينَ فَسَقُواْ فَمَأۡوَىٰهُمُ ٱلنَّارُۖ كُلَّمَآ أَرَادُوٓاْ أَن يَخۡرُجُواْ مِنۡهَآ أُعِيدُواْ فِيهَا وَقِيلَ لَهُمۡ ذُوقُواْ عَذَابَ ٱلنَّارِ ٱلَّذِي كُنتُم بِهِۦ تُكَذِّبُونَ ٢٠
Amma fâsık (münâfık) olanların barınacağı yer ateştir. Oradan her çıkmak istedikçe, onlar yine ateş içine döndürülürler; ve onlara: “- Haydi tadın bakalım, yalanlayıp durduğunuz o ateşin azabını!...” denilir. (*) Dikkat!... Secde âyetidir.
وَلَنُذِيقَنَّهُم مِّنَ ٱلۡعَذَابِ ٱلۡأَدۡنَىٰ دُونَ ٱلۡعَذَابِ ٱلۡأَكۡبَرِ لَعَلَّهُمۡ يَرۡجِعُونَ ٢١
Şu da muhakkak ki, o kâfirlere, o en büyük azabdan (cehennem azabından) önce, yakın azabdan (dünyadaki esaret, ölüm, açlık gibi felâketlerden) taddıracağız. Olur ki, (küfürlerinden) dönerler, tevbe ederler.
وَمَنۡ أَظۡلَمُ مِمَّن ذُكِّرَ بِـَٔايَٰتِ رَبِّهِۦ ثُمَّ أَعۡرَضَ عَنۡهَآۚ إِنَّا مِنَ ٱلۡمُجۡرِمِينَ مُنتَقِمُونَ ٢٢
Rabbinin ayetleri ile nasihat edilib de, sonra onlardan yüz çeviren kimseden daha zalim kim olabilir? Muhakkak ki, müşriklerden biz intikam alırız.