بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
فَأَرَادُواْ بِهِۦ كَيۡدٗا فَجَعَلۡنَٰهُمُ ٱلۡأَسۡفَلِينَ ٩٨
Onun için böyle bir hile dilediler. Artık Biz de onları pek sefil kimseler kıldık.
وَقَالَ إِنِّي ذَاهِبٌ إِلَىٰ رَبِّي سَيَهۡدِينِ ٩٩
Ve dedi ki: «Şüphe yok ben Rabbime gidiciyim, elbette beni doğru yola iletir.»
رَبِّ هَبۡ لِي مِنَ ٱلصَّٰلِحِينَ ١٠٠
(100-101) «Yarabbi! Bana sâlihlerden (bir çocuk) ihsan buyur.» Biz de onu pek yumuşak tâbiatlı bir oğul ile müjdeledik.
فَبَشَّرۡنَٰهُ بِغُلَٰمٍ حَلِيمٖ ١٠١
(100-101) «Yarabbi! Bana sâlihlerden (bir çocuk) ihsan buyur.» Biz de onu pek yumuşak tâbiatlı bir oğul ile müjdeledik.
فَلَمَّا بَلَغَ مَعَهُ ٱلسَّعۡيَ قَالَ يَٰبُنَيَّ إِنِّيٓ أَرَىٰ فِي ٱلۡمَنَامِ أَنِّيٓ أَذۡبَحُكَ فَٱنظُرۡ مَاذَا تَرَىٰۚ قَالَ يَٰٓأَبَتِ ٱفۡعَلۡ مَا تُؤۡمَرُۖ سَتَجِدُنِيٓ إِن شَآءَ ٱللَّهُ مِنَ ٱلصَّٰبِرِينَ ١٠٢
Vaktâ ki, onunla beraber yürümek çağına yetişti. Dedi: «Oğulcağızım! Ben, şüphe yok rüyâda görüyorum ki, muhakkak seni boğazlıyorum. Artık bak, sen ne görürsün.» Dedi: «Ey babacığım! Emrolunduğun şeyi yap. İnşaallah beni sabredenlerden bulacaksın.»
فَلَمَّآ أَسۡلَمَا وَتَلَّهُۥ لِلۡجَبِينِ ١٠٣
Vaktâ ki, ikisi de inkiyâd ettiler ve O'nu alnının bir yanı üzerine yatırdı.
وَنَٰدَيۡنَٰهُ أَن يَٰٓإِبۡرَٰهِيمُ ١٠٤
Ve O'na: «Ya İbrahim!» diye nidâ ettik ki,
قَدۡ صَدَّقۡتَ ٱلرُّءۡيَآۚ إِنَّا كَذَٰلِكَ نَجۡزِي ٱلۡمُحۡسِنِينَ ١٠٥
«Sen muhakkak rüyâyı tasdik ettin. Biz böylece muhakkak muhsinleri mükâfaatlandırırız.»
إِنَّ هَٰذَا لَهُوَ ٱلۡبَلَٰٓؤُاْ ٱلۡمُبِينُ ١٠٦
Şüphe yok ki bu, elbette apaçık bir imtihandır.
وَفَدَيۡنَٰهُ بِذِبۡحٍ عَظِيمٖ ١٠٧
Ve O'na bir büyük kurbanlık bedel verdik.
وَتَرَكۡنَا عَلَيۡهِ فِي ٱلۡأٓخِرِينَ ١٠٨
(108-109) Ve sonrakilerin arasında O'na karşı (bir güzel sena) bıraktık. İbrahim üzerine selâm olsun.