بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
فَلَمَّا بَلَغَ مَعَهُ ٱلسَّعۡيَ قَالَ يَٰبُنَيَّ إِنِّيٓ أَرَىٰ فِي ٱلۡمَنَامِ أَنِّيٓ أَذۡبَحُكَ فَٱنظُرۡ مَاذَا تَرَىٰۚ قَالَ يَٰٓأَبَتِ ٱفۡعَلۡ مَا تُؤۡمَرُۖ سَتَجِدُنِيٓ إِن شَآءَ ٱللَّهُ مِنَ ٱلصَّٰبِرِينَ ١٠٢
Vaktâ ki, onunla beraber yürümek çağına yetişti. Dedi: «Oğulcağızım! Ben, şüphe yok rüyâda görüyorum ki, muhakkak seni boğazlıyorum. Artık bak, sen ne görürsün.» Dedi: «Ey babacığım! Emrolunduğun şeyi yap. İnşaallah beni sabredenlerden bulacaksın.»
فَلَمَّآ أَسۡلَمَا وَتَلَّهُۥ لِلۡجَبِينِ ١٠٣
Vaktâ ki, ikisi de inkiyâd ettiler ve O'nu alnının bir yanı üzerine yatırdı.
وَنَٰدَيۡنَٰهُ أَن يَٰٓإِبۡرَٰهِيمُ ١٠٤
Ve O'na: «Ya İbrahim!» diye nidâ ettik ki,
قَدۡ صَدَّقۡتَ ٱلرُّءۡيَآۚ إِنَّا كَذَٰلِكَ نَجۡزِي ٱلۡمُحۡسِنِينَ ١٠٥
«Sen muhakkak rüyâyı tasdik ettin. Biz böylece muhakkak muhsinleri mükâfaatlandırırız.»
إِنَّ هَٰذَا لَهُوَ ٱلۡبَلَٰٓؤُاْ ٱلۡمُبِينُ ١٠٦
Şüphe yok ki bu, elbette apaçık bir imtihandır.
وَفَدَيۡنَٰهُ بِذِبۡحٍ عَظِيمٖ ١٠٧
Ve O'na bir büyük kurbanlık bedel verdik.
وَتَرَكۡنَا عَلَيۡهِ فِي ٱلۡأٓخِرِينَ ١٠٨
(108-109) Ve sonrakilerin arasında O'na karşı (bir güzel sena) bıraktık. İbrahim üzerine selâm olsun.
سَلَٰمٌ عَلَىٰٓ إِبۡرَٰهِيمَ ١٠٩
(108-109) Ve sonrakilerin arasında O'na karşı (bir güzel sena) bıraktık. İbrahim üzerine selâm olsun.
كَذَٰلِكَ نَجۡزِي ٱلۡمُحۡسِنِينَ ١١٠
İşte muhsin olanları böylece mükâfaatlandırırız.
إِنَّهُۥ مِنۡ عِبَادِنَا ٱلۡمُؤۡمِنِينَ ١١١
Şüphe yok ki, o mü'min olan kullarımızdandır.
وَبَشَّرۡنَٰهُ بِإِسۡحَٰقَ نَبِيّٗا مِّنَ ٱلصَّٰلِحِينَ ١١٢
Ve O'nu sâlihlerden bir peygamber olmak üzere İshak ile de müjdeledik.