بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
وَهُوَ ٱلَّذِيٓ أَنشَأَ لَكُمُ ٱلسَّمۡعَ وَٱلۡأَبۡصَٰرَ وَٱلۡأَفۡـِٔدَةَۚ قَلِيلٗا مَّا تَشۡكُرُونَ ٧٨
Hâlbuki sizin için o kulağı, o gözleri, o gönülleri inşâ eden O; siz pek az şükrediyorsunuz.
Gözü, kulakları ve gönülleri yaratıp size veren O'dur. Ne kadar az şükrediyorsunuz!
Halbuki O, sizin için kulakları, gözleri ve gönülleri yaratandır. Ne kadar az şükrediyorsunuz!
وَهُوَ ٱلَّذِي ذَرَأَكُمۡ فِي ٱلۡأَرۡضِ وَإِلَيۡهِ تُحۡشَرُونَ ٧٩
Ve sizi Arz’da yaratıp yayan O, hep O’na haşrolunacaksınız.
Sizi yeryüzüne yerleştiren O'dur ve O'nun huzurunda toplanacaksınız.
O, sizi yeryüzünde yaratıp türetendir. Sadece O'nun huzurunda toplanacaksınız.
وَهُوَ ٱلَّذِي يُحۡيِۦ وَيُمِيتُ وَلَهُ ٱخۡتِلَٰفُ ٱلَّيۡلِ وَٱلنَّهَارِۚ أَفَلَا تَعۡقِلُونَ ٨٠
Ve O öldüren ve dirilten O. Gece ve gündüzün ihtilâfı da hep O’nun için, artık akıllanmayacak mısınız?
Sizi yaratan ve öldüren O'dur. Gecenin ve gündüzün birbirini izlemesi O'nun uygulamasıdır. Hiç düşünmeyecek misiniz?
O, diriltendir, öldürendir. Gece ile gündüzün birbirini takib etmesi de O'na aittir. Hâlâ aklınızı kullanmıyor musunuz?
بَلۡ قَالُواْ مِثۡلَ مَا قَالَ ٱلۡأَوَّلُونَ ٨١
Hayır, evvelkilerin dedikleri gibi dediler:
Tersine onlar daha önceki sapıkların dediklerini söylediler.
Hayır onlar, öncekilerin söyledikleri sözler gibi sözler ettiler.
قَالُوٓاْ أَءِذَا مِتۡنَا وَكُنَّا تُرَابٗا وَعِظَٰمًا أَءِنَّا لَمَبۡعُوثُونَ ٨٢
“Öldüğümüz ve bir türab, bir yığın kemik olduğumuz vakit mi, cidden biz mi mutlak baʿs olunacağız?
Biz ölüp de toprak ve kemik olduktan sonra yeniden mi diriltileceğiz?
Dediler ki: "Gerçekten biz, ölüp bir toprak ve kemik yığını haline geldikten sonra mı tekrar diriltileceğiz?"
لَقَدۡ وُعِدۡنَا نَحۡنُ وَءَابَآؤُنَا هَٰذَا مِن قَبۡلُ إِنۡ هَٰذَآ إِلَّآ أَسَٰطِيرُ ٱلۡأَوَّلِينَ ٨٣
Yemin ederiz ki bize de, atalarımıza da bu, bundan evvel vaad olundu, bu eskilerin masallarından başka bir şey değil” dediler.
Bu tehdit şimdi bize yöneltildiği gibi daha önce atalarımıza da yöneltilmişti. Bu eskilerin masallarından başka bir şey değildir.
Andolsun, biz de bizden önce atalarımız da bununla tehdit edildik. Bu öncekilerin uydurduğu masallardan başka bir şey değildir.
قُل لِّمَنِ ٱلۡأَرۡضُ وَمَن فِيهَآ إِن كُنتُمۡ تَعۡلَمُونَ ٨٤
“Kimin o Arz ve ondaki kimseler, eğer biliyorsanız?” de.
Onlara de ki, «Eğer biliyorsanız, söyleyiniz, yeryüzü ve üzerindeki tüm varlıklar kimindir?»
De ki: "Eğer biliyorsanız söyleyin: Yer ve yerde bulunanlar kime aittir?"
سَيَقُولُونَ لِلَّهِۚ قُلۡ أَفَلَا تَذَكَّرُونَ ٨٥
“Allah’ın” diyecekler, “o hâlde düşünmez misiniz?” de.
Sana «Allah'ındır» diyecekler. De ki; «Siz kafanızı çalıştırmayacak mısınız?»
Allah'ındır" diyecekler. "Öyle ise siz hiç düşünüp öğüt almaz mısınız?" de.
قُلۡ مَن رَّبُّ ٱلسَّمَٰوَٰتِ ٱلسَّبۡعِ وَرَبُّ ٱلۡعَرۡشِ ٱلۡعَظِيمِ ٨٦
“Kim o yedi semânın Rabbi ve o azametli Arş’ın Rabbi?” de.
Onlara de ki; «Yedi göğün ve yüce Arş'ın Rabb'i kimdir?
De ki: "Yedi kat göklerin Rabbi, büyük Arş'ın Rabbi kimdir?"
سَيَقُولُونَ لِلَّهِۚ قُلۡ أَفَلَا تَتَّقُونَ ٨٧
“Allah’ın” diyecekler, “o hâlde korkmaz mısınız?” de.
Sana «Bunlar Allah'ındır» diyecekler. De ki; «Siz hiç O'ndan korkmaz mısınız?
."Allah'ındır" diyecekler. "Öyle ise ona karşı gelmekten sakınmaz mısınız?" de.
قُلۡ مَنۢ بِيَدِهِۦ مَلَكُوتُ كُلِّ شَيۡءٖ وَهُوَ يُجِيرُ وَلَا يُجَارُ عَلَيۡهِ إِن كُنتُمۡ تَعۡلَمُونَ ٨٨
“Kim o her şeyin melekûtü yedinde ve O kayırır da O’na karşı kayırılmaz olan, eğer ilminiz varsa?” de.
Onlara de ki; «Eğer biliyorsanız, söyleyiniz; tüm varlıkların egemenliği, elinde olan, her şeyi koruyup gözeten, Fakat koruyanı ve işine karışanı olmayan kimdir?»
De ki: "Eğer biliyorsanız söyleyin: Her şeyin hükümranlığı elinde olan, kendisi koruyan, kendisine karşı korunulamaz olan kimdir?"