بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ

ٱلَّذِينَ هُمۡ فِي صَلَاتِهِمۡ خَٰشِعُونَ ٢

O mü'minler ki, namazlarında havf (tevazu) sahipleridir.

– Ömer Nasuhi Bilmen

وَٱلَّذِينَ هُمۡ عَنِ ٱللَّغۡوِ مُعۡرِضُونَ ٣

Ve o mü'minler ki onlar, her lüzumsuz şeyden yüz çevirirler.

– Ömer Nasuhi Bilmen

وَٱلَّذِينَ هُمۡ لِلزَّكَوٰةِ فَٰعِلُونَ ٤

Ve o mü'minler ki, onlar zekatı da ifâ edenlerdir.

– Ömer Nasuhi Bilmen

وَٱلَّذِينَ هُمۡ لِفُرُوجِهِمۡ حَٰفِظُونَ ٥

Ve o mü'minler ki, onlar elbette avret mahallerini muhafaza edenlerdir.

– Ömer Nasuhi Bilmen

إِلَّا عَلَىٰٓ أَزۡوَٰجِهِمۡ أَوۡ مَا مَلَكَتۡ أَيۡمَٰنُهُمۡ فَإِنَّهُمۡ غَيۡرُ مَلُومِينَ ٦

Ancak zevceleri veya sağ ellerinin mâlik olduğu cariyeleri müstesna. Çünkü onlar, (bu halde) kınanılmış değildirler.

– Ömer Nasuhi Bilmen

فَمَنِ ٱبۡتَغَىٰ وَرَآءَ ذَٰلِكَ فَأُوْلَٰٓئِكَ هُمُ ٱلۡعَادُونَ ٧

Artık kimler de bunların ötesini istemiş olursa işte haddi tecavüz etmiş olanlar onlardır, onlar.

– Ömer Nasuhi Bilmen

وَٱلَّذِينَ هُمۡ لِأَمَٰنَٰتِهِمۡ وَعَهۡدِهِمۡ رَٰعُونَ ٨

Ve o mü'minler ki, onlar, emanetlerine ve ahdlerine riayet edenlerdir.

– Ömer Nasuhi Bilmen

وَٱلَّذِينَ هُمۡ عَلَىٰ صَلَوَٰتِهِمۡ يُحَافِظُونَ ٩

Ve o mü'minler ki, onlar namazları üzerine muhafazada (muvazabette) bulunurlar.

– Ömer Nasuhi Bilmen

أُوْلَٰٓئِكَ هُمُ ٱلۡوَٰرِثُونَ ١٠

İşte vâris olanlar, onlardır.

– Ömer Nasuhi Bilmen

ٱلَّذِينَ يَرِثُونَ ٱلۡفِرۡدَوۡسَ هُمۡ فِيهَا خَٰلِدُونَ ١١

Onlardır ki, Firdevs'e vâris olurlar, onlar orada müebbeden kalıcılardır.

– Ömer Nasuhi Bilmen

وَلَقَدۡ خَلَقۡنَا ٱلۡإِنسَٰنَ مِن سُلَٰلَةٖ مِّن طِينٖ ١٢

Ve andolsun ki, insanı çamurdan (ibaret olan) bir hülâsadan yarattık.

– Ömer Nasuhi Bilmen

AYARLAR
Okuyucu

Yazı Boyutu


00:00
00:00