بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
وَٱلَّذِينَ يُظَٰهِرُونَ مِن نِّسَآئِهِمۡ ثُمَّ يَعُودُونَ لِمَا قَالُواْ فَتَحۡرِيرُ رَقَبَةٖ مِّن قَبۡلِ أَن يَتَمَآسَّاۚ ذَٰلِكُمۡ تُوعَظُونَ بِهِۦۚ وَٱللَّهُ بِمَا تَعۡمَلُونَ خَبِيرٞ ٣
Karılarına zihâr yapanlar (nikâhlarını kendilerine haram kılanlar); sonra dediklerini geri almak için dönecek olanlar birbiriyle birleşmeden (cinsi münasebette bulunmadan) önce, (koca üzerine keffaret olarak) bir köle azad etmek vardır. İşte siz, böyle keffaret hükmü ile öğüdlenirsiniz. Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.
فَمَن لَّمۡ يَجِدۡ فَصِيَامُ شَهۡرَيۡنِ مُتَتَابِعَيۡنِ مِن قَبۡلِ أَن يَتَمَآسَّاۖ فَمَن لَّمۡ يَسۡتَطِعۡ فَإِطۡعَامُ سِتِّينَ مِسۡكِينٗاۚ ذَٰلِكَ لِتُؤۡمِنُواْ بِٱللَّهِ وَرَسُولِهِۦۚ وَتِلۡكَ حُدُودُ ٱللَّهِۗ وَلِلۡكَٰفِرِينَ عَذَابٌ أَلِيمٌ ٤
Fakat kim, (keffaret ödemek için bir köle) bulamazsa, yine cinsi münasebette bulunmadan önce, arka arkaya (aralıksız) iki ay oruç tutmak vardır. Ona da gücü yetmiyen (sabah akşam) altmış yoksulu doyursun, (veya her birine bir fitre miktarı versin). Bu açıklama, Allah’ı ve Rasûlünü (hükümlerinde) tasdik edesiniz diyedir. Bunlar Allah’ın hükümleridir. (Bu hükümlere uymıyan) kâfirler için çok acıklı bir azab vardır.
إِنَّ ٱلَّذِينَ يُحَآدُّونَ ٱللَّهَ وَرَسُولَهُۥ كُبِتُواْ كَمَا كُبِتَ ٱلَّذِينَ مِن قَبۡلِهِمۡۚ وَقَدۡ أَنزَلۡنَآ ءَايَٰتِۭ بَيِّنَٰتٖۚ وَلِلۡكَٰفِرِينَ عَذَابٞ مُّهِينٞ ٥
Allah’a ve Peygamberine düşmanlık edenler, muhakkak helâk edilmişlerdir; nitekim onlardan önce kendilerine azab edilenler gibi... Halbuki (Peygamberin doğruluğuna delâlet eden) apaçık âyetler de indirmiştik. (Böyle inkârcı) kâfirlere, zillete düşürücü bir azab var;
يَوۡمَ يَبۡعَثُهُمُ ٱللَّهُ جَمِيعٗا فَيُنَبِّئُهُم بِمَا عَمِلُوٓاْۚ أَحۡصَىٰهُ ٱللَّهُ وَنَسُوهُۚ وَٱللَّهُ عَلَىٰ كُلِّ شَيۡءٖ شَهِيدٌ ٦
O günde ki, Allah onları hep diriltecek de, bütün yaptıklarını kendilerine haber verecektir. Allah (onların dünyada yaptıkları bütün amelleri aleyhlerine hıfzedib) saymış, onlarsa bunu, (o yaptıklarını) unutmuşlardır. Allah her şeye şahiddir.
أَلَمۡ تَرَ أَنَّ ٱللَّهَ يَعۡلَمُ مَا فِي ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَمَا فِي ٱلۡأَرۡضِۖ مَا يَكُونُ مِن نَّجۡوَىٰ ثَلَٰثَةٍ إِلَّا هُوَ رَابِعُهُمۡ وَلَا خَمۡسَةٍ إِلَّا هُوَ سَادِسُهُمۡ وَلَآ أَدۡنَىٰ مِن ذَٰلِكَ وَلَآ أَكۡثَرَ إِلَّا هُوَ مَعَهُمۡ أَيۡنَ مَا كَانُواْۖ ثُمَّ يُنَبِّئُهُم بِمَا عَمِلُواْ يَوۡمَ ٱلۡقِيَٰمَةِۚ إِنَّ ٱللَّهَ بِكُلِّ شَيۡءٍ عَلِيمٌ ٧
Görmez misin? Allah hem göklerdekini, hem yerdekini hep bilir. Herhangi bir üç sırdaşın, bir fısıltısı oluyor mu, mutlak O (Allah) dördüncüleridir. (Bütün fısıltılarını bilir); beş kişinin oluyor mu, mutlak O, altıncılarıdır; bunlardan (şu sayılanlardan sayıca) daha az, daha çok oluyor mu, muhakkak O, her nerede olsalar, onlarla beraberdir (her şeylerini bilir). Sonra bütün yaptıklarını, kıyamet günü, kendilerine haber verir. Haberiniz olsun ki, Allah, her şeyi (noksansız) bilir.
أَلَمۡ تَرَ إِلَى ٱلَّذِينَ نُهُواْ عَنِ ٱلنَّجۡوَىٰ ثُمَّ يَعُودُونَ لِمَا نُهُواْ عَنۡهُ وَيَتَنَٰجَوۡنَ بِٱلۡإِثۡمِ وَٱلۡعُدۡوَٰنِ وَمَعۡصِيَتِ ٱلرَّسُولِۖ وَإِذَا جَآءُوكَ حَيَّوۡكَ بِمَا لَمۡ يُحَيِّكَ بِهِ ٱللَّهُ وَيَقُولُونَ فِيٓ أَنفُسِهِمۡ لَوۡلَا يُعَذِّبُنَا ٱللَّهُ بِمَا نَقُولُۚ حَسۡبُهُمۡ جَهَنَّمُ يَصۡلَوۡنَهَاۖ فَبِئۡسَ ٱلۡمَصِيرُ ٨
(Ey Rasûlüm), bakmaz mısın şunlara, (o münafıklarla yahudilere): Gizli konuşmaktan yasaklandılar da, sonra dönüb yasaklandıkları şeyi yapıyorlar ve yalan, zulüm, Peygambere isyan fısıldaşıyorlar. Senin yanına geldiklerinde de, seni Allah’ın selâmlamadığı bir suretle selâmlıyorlar. (Es-selâmü Aleyk yerine, üzerine ölüm olsun manâsına gelen Es-Sâmü Aleyk diyorlar). Kendi aralarında da: “- Allah bizi, söylediklerimizle azablandırsa ya!” diyorlar. Onlara cehennem yeter; oraya girecekler. Artık o, ne kötü dönüş yeridir...
يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُوٓاْ إِذَا تَنَٰجَيۡتُمۡ فَلَا تَتَنَٰجَوۡاْ بِٱلۡإِثۡمِ وَٱلۡعُدۡوَٰنِ وَمَعۡصِيَتِ ٱلرَّسُولِ وَتَنَٰجَوۡاْ بِٱلۡبِرِّ وَٱلتَّقۡوَىٰۖ وَٱتَّقُواْ ٱللَّهَ ٱلَّذِيٓ إِلَيۡهِ تُحۡشَرُونَ ٩
Ey iman edenler! Siz fısıldaştığınız zaman, yalan, zulüm, Peygambere isyan fısıldaşmayın; iyilik ve takva fısıldaşın. Allah’dan korkun ki, (ahirette) O’nun huzurunda toplanacaksınız.
إِنَّمَا ٱلنَّجۡوَىٰ مِنَ ٱلشَّيۡطَٰنِ لِيَحۡزُنَ ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ وَلَيۡسَ بِضَآرِّهِمۡ شَيۡـًٔا إِلَّا بِإِذۡنِ ٱللَّهِۚ وَعَلَى ٱللَّهِ فَلۡيَتَوَكَّلِ ٱلۡمُؤۡمِنُونَ ١٠
O (kötü) fısıltılar, sırf şeytandandır. İman etmiş olanları kederlendirmek için, (şeytan bunu yapıyor). Halbuki (münafıkların fısıldaşmaları), Allah’ın izni olmaksızın müminlere bir şey zarar verecek değildir. Müminler de; onun için, ancak Allah’a tevvekkül etsinler.
يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُوٓاْ إِذَا قِيلَ لَكُمۡ تَفَسَّحُواْ فِي ٱلۡمَجَٰلِسِ فَٱفۡسَحُواْ يَفۡسَحِ ٱللَّهُ لَكُمۡۖ وَإِذَا قِيلَ ٱنشُزُواْ فَٱنشُزُواْ يَرۡفَعِ ٱللَّهُ ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ مِنكُمۡ وَٱلَّذِينَ أُوتُواْ ٱلۡعِلۡمَ دَرَجَٰتٖۚ وَٱللَّهُ بِمَا تَعۡمَلُونَ خَبِيرٞ ١١
Ey iman edenler! (Peygamber tarafından) size meclislerde: “- Yer açın.” denildiği zaman, hemen yer açın ki, Allah da size genişlik versin. “Kalkın” denilince de kalkıverin ki, Allah iman edenlerinizi yükseltsin. Kendilerine ilim verilenler için ise, (cennetde) dereceler vardır. Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.
يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُوٓاْ إِذَا نَٰجَيۡتُمُ ٱلرَّسُولَ فَقَدِّمُواْ بَيۡنَ يَدَيۡ نَجۡوَىٰكُمۡ صَدَقَةٗۚ ذَٰلِكَ خَيۡرٞ لَّكُمۡ وَأَطۡهَرُۚ فَإِن لَّمۡ تَجِدُواْ فَإِنَّ ٱللَّهَ غَفُورٞ رَّحِيمٌ ١٢
Ey iman edenler! (Fakirler faydalansın, Peygambere hürmet olsun diye) siz Peygambere mahrem bir şey arz edib konuşmak istediğiniz zaman, (bu) konuşmanızdan önce bir sadaka verin. Bu, sizin için hem bir hayırdır, hem (günahlarınız için) daha ziyade bir temizliktir. Fakat (sadaka verecek bir şey) bulamazsanız, şübhe yok ki Allah Gafûr’dur= çok bağışlayıcıdır, Rahîm’dir= çok merhametlidir.
ءَأَشۡفَقۡتُمۡ أَن تُقَدِّمُواْ بَيۡنَ يَدَيۡ نَجۡوَىٰكُمۡ صَدَقَٰتٖۚ فَإِذۡ لَمۡ تَفۡعَلُواْ وَتَابَ ٱللَّهُ عَلَيۡكُمۡ فَأَقِيمُواْ ٱلصَّلَوٰةَ وَءَاتُواْ ٱلزَّكَوٰةَ وَأَطِيعُواْ ٱللَّهَ وَرَسُولَهُۥۚ وَٱللَّهُ خَبِيرُۢ بِمَا تَعۡمَلُونَ ١٣
(Peygambere maruzatta bulunmak için) konuşmanızdan önce sadakalar vereceğinizden korktunuz mu? Mademki (emredildiğiniz şeyi) yapmadınız, Allah da sizin kusurunuzu bağışladı. Artık namazı gereği üzre kılın, zekâtı verin. Allah’a ve peygamberine itaat edin. Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.