بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
فَٱصۡبِرۡ صَبۡرٗا جَمِيلًا ٥
O hâlde sabret biraz bir sabr-ı cemîl ile.
Şimdi sen güzelce sabret.
(Ey Muhammed!) Sen güzel bir şekilde sabret.
إِنَّهُمۡ يَرَوۡنَهُۥ بَعِيدٗا ٦
Çünkü onlar onu uzak görürler.
Onlar onu uzak görüyorlar.
Şüphesiz onlar o azabı uzak görüyorlar.
وَنَرَىٰهُ قَرِيبٗا ٧
Bizse onu yakın görürüz.
Biz ise onu yakın görüyoruz.
Biz ise onu yakın görüyoruz.
يَوۡمَ تَكُونُ ٱلسَّمَآءُ كَٱلۡمُهۡلِ ٨
O gün ki olur semâ erimiş bir maden gibi
O gün gök, erimiş bakır gibi olur.
Göğün, erimiş maden gibi ve dağların atılmış renkli yün gibi olacağı günü hatırla.
وَتَكُونُ ٱلۡجِبَالُ كَٱلۡعِهۡنِ ٩
dağlar da atılmış elvan yün gibi.
Dağlar, atılmış renkli yün gibi olur.
Göğün, erimiş maden gibi ve dağların atılmış renkli yün gibi olacağı günü hatırla.
وَلَا يَسۡـَٔلُ حَمِيمٌ حَمِيمٗا ١٠
Ve bir hısım bir hısıma hâlini sormaz
Dost dostun halini sormaz.
(O gün) hiçbir samimi dost, dostunu sormaz.
يُبَصَّرُونَهُمۡۚ يَوَدُّ ٱلۡمُجۡرِمُ لَوۡ يَفۡتَدِي مِنۡ عَذَابِ يَوۡمِئِذِۭ بِبَنِيهِ ١١
birbirlerine gösterilirlerken, mücrim ister ki fidye verse o günün azâbından oğullarını
birbirlerine gösterirler. Suçlu ister ki o günün azabından kurtulmak için fidye versin: oğullarını,
Birbirlerine gösterilirler. Günahkâr kimse ister ki, o günün azabından kurtulmak için oğullarını, karısını, kardeşini, kendisini koruyup barındıran tüm ailesini ve yeryüzünde bulunanların hepsini fidye olarak versin de, kendisini kurtarsın.
وَصَٰحِبَتِهِۦ وَأَخِيهِ ١٢
ve refîkasını ve biraderini
eşini ve kardeşini,
Birbirlerine gösterilirler. Günahkâr kimse ister ki, o günün azabından kurtulmak için oğullarını, karısını, kardeşini, kendisini koruyup barındıran tüm ailesini ve yeryüzünde bulunanların hepsini fidye olarak versin de, kendisini kurtarsın.
وَفَصِيلَتِهِ ٱلَّتِي تُـٔۡوِيهِ ١٣
ve kendini barındıran fasîlesini
kendisini barındıran, içinde yetiştiği tüm ailesini.
Birbirlerine gösterilirler. Günahkâr kimse ister ki, o günün azabından kurtulmak için oğullarını, karısını, kardeşini, kendisini koruyup barındıran tüm ailesini ve yeryüzünde bulunanların hepsini fidye olarak versin de, kendisini kurtarsın.
وَمَن فِي ٱلۡأَرۡضِ جَمِيعٗا ثُمَّ يُنجِيهِ ١٤
ve Arz’da bulunanların hepsini de sonra kendini kurtarsa.
Ve yeryüzünde bulunanların hepsini versin de tek kendisini kurtarsın.
Birbirlerine gösterilirler. Günahkâr kimse ister ki, o günün azabından kurtulmak için oğullarını, karısını, kardeşini, kendisini koruyup barındıran tüm ailesini ve yeryüzünde bulunanların hepsini fidye olarak versin de, kendisini kurtarsın.
كـَلَّآۖ إِنَّهَا لَظَىٰ ١٥
Hayır, çünkü o salgın bir lezâ,
Hayır! O alevden bir ateştir.
Hayır (ne mümkün)! Şüphesiz, cehennem derileri kavurup çıkaran alevli ateştir.