005 surah

بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ

إِلَّا ٱلَّذِينَ تَابُواْ مِن قَبۡلِ أَن تَقۡدِرُواْ عَلَيۡهِمۡۖ فَٱعۡلَمُوٓاْ أَنَّ ٱللَّهَ غَفُورٞ رَّحِيمٞ ٣٤

Ancak onların üzerine kâdir olmanızdan evvel tevbe edenleri müstesna. İmdi biliniz ki, şüphesiz Allah Teâlâ çok yarlığayıcıdır, çok esirgeyicidir.

– Ömer Nasuhi Bilmen

يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ ٱتَّقُواْ ٱللَّهَ وَٱبۡتَغُوٓاْ إِلَيۡهِ ٱلۡوَسِيلَةَ وَجَٰهِدُواْ فِي سَبِيلِهِۦ لَعَلَّكُمۡ تُفۡلِحُونَ ٣٥

Ey imân edenler! Allah Teâlâ'dan korkunuz ve O'na vesile arayınız ve O'nun yolunda mücâhedede bulununuz ki, felâh bulabilesiniz.

– Ömer Nasuhi Bilmen

إِنَّ ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ لَوۡ أَنَّ لَهُم مَّا فِي ٱلۡأَرۡضِ جَمِيعٗا وَمِثۡلَهُۥ مَعَهُۥ لِيَفۡتَدُواْ بِهِۦ مِنۡ عَذَابِ يَوۡمِ ٱلۡقِيَٰمَةِ مَا تُقُبِّلَ مِنۡهُمۡۖ وَلَهُمۡ عَذَابٌ أَلِيمٞ ٣٦

Şüphesiz o kimseler ki kâfir oldular, eğer yerde bulunanların cümlesi ve onunla beraber bir misli daha onların olup da Kıyamet gününün azabından dolayı onları feda edecek olsalar kendilerinden kabul edilmez ve onlar için elîm bir azap vardır.

– Ömer Nasuhi Bilmen

يُرِيدُونَ أَن يَخۡرُجُواْ مِنَ ٱلنَّارِ وَمَا هُم بِخَٰرِجِينَ مِنۡهَاۖ وَلَهُمۡ عَذَابٞ مُّقِيمٞ ٣٧

Ateşten çıkmak isteyeceklerdir. Halbuki, onlar ondan çıkacak kimseler değildirler. Ve onlar için daimi bir azap vardır.

– Ömer Nasuhi Bilmen

وَٱلسَّارِقُ وَٱلسَّارِقَةُ فَٱقۡطَعُوٓاْ أَيۡدِيَهُمَا جَزَآءَۢ بِمَا كَسَبَا نَكَٰلٗا مِّنَ ٱللَّهِۗ وَٱللَّهُ عَزِيزٌ حَكِيمٞ ٣٨

Ve hırsızlık yapan erkeğin ve hırsızlık yapan kadının (kazandıklarının bir cezası ve Allah Teâlâ tarafından bir ukûbet olmak üzere) ellerini kesiniz. Ve Allah Teâlâ azîzdir, hakîmdir.

– Ömer Nasuhi Bilmen

فَمَن تَابَ مِنۢ بَعۡدِ ظُلۡمِهِۦ وَأَصۡلَحَ فَإِنَّ ٱللَّهَ يَتُوبُ عَلَيۡهِۚ إِنَّ ٱللَّهَ غَفُورٞ رَّحِيمٌ ٣٩

Fakat her kim yaptığı zulümden sonra tevbe eder ve halini ıslahta bulunursa elbette Allah Teâlâ onun tövbesini, kabul eder. Şüphe yok ki Allah Teâlâ gafûrdur, rahîmdir.

– Ömer Nasuhi Bilmen

أَلَمۡ تَعۡلَمۡ أَنَّ ٱللَّهَ لَهُۥ مُلۡكُ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلۡأَرۡضِ يُعَذِّبُ مَن يَشَآءُ وَيَغۡفِرُ لِمَن يَشَآءُۗ وَٱللَّهُ عَلَىٰ كُلِّ شَيۡءٖ قَدِيرٞ ٤٠

Bilmez misin ki, göklerin de, yerin de mülkü Allah Teâlâ'nındır. Dilediğini muazzeb kılar ve dilediğini mağfiret buyurur. Ve Allah Teâlâ her şeye hakkıyla kâdirdir.

– Ömer Nasuhi Bilmen

۞ يَٰٓأَيُّهَا ٱلرَّسُولُ لَا يَحۡزُنكَ ٱلَّذِينَ يُسَٰرِعُونَ فِي ٱلۡكُفۡرِ مِنَ ٱلَّذِينَ قَالُوٓاْ ءَامَنَّا بِأَفۡوَٰهِهِمۡ وَلَمۡ تُؤۡمِن قُلُوبُهُمۡۛ وَمِنَ ٱلَّذِينَ هَادُواْۛ سَمَّٰعُونَ لِلۡكَذِبِ سَمَّٰعُونَ لِقَوۡمٍ ءَاخَرِينَ لَمۡ يَأۡتُوكَۖ يُحَرِّفُونَ ٱلۡكَلِمَ مِنۢ بَعۡدِ مَوَاضِعِهِۦۖ يَقُولُونَ إِنۡ أُوتِيتُمۡ هَٰذَا فَخُذُوهُ وَإِن لَّمۡ تُؤۡتَوۡهُ فَٱحۡذَرُواْۚ وَمَن يُرِدِ ٱللَّهُ فِتۡنَتَهُۥ فَلَن تَمۡلِكَ لَهُۥ مِنَ ٱللَّهِ شَيۡـًٔاۚ أُوْلَٰٓئِكَ ٱلَّذِينَ لَمۡ يُرِدِ ٱللَّهُ أَن يُطَهِّرَ قُلُوبَهُمۡۚ لَهُمۡ فِي ٱلدُّنۡيَا خِزۡيٞۖ وَلَهُمۡ فِي ٱلۡأٓخِرَةِ عَذَابٌ عَظِيمٞ ٤١

Ey Resûl! Küfr içinde yarış edenler seni mahzun etmesin. O kimselerdir ki, ağızlarıyla imân ettik dedikleri halde kalbleri imân etmemiştir. Ve Yahûdi olan kimselerden ki, bunlar pek ziyâde yalan dinleyicilerdir. Ve sana gelmeyen diğer bir kavmi de ziyâdesiyle dinleyicidirler. Kelimeleri, yerlerine konulduktan sonra tebdîl ederler. Derler ki: «Eğer size bu verilirse alıveriniz ve eğer size bu verilmezse sakınınız.» Ve Allah Teâlâ her kimin fitnesini murad ederse elbette sen onun için Allah Teâlâ tarafından bir şeye mâlik olamazsın. Onlar o kimselerdir ki Allah Teâlâ onların kalblerini temizlemek murad etmemiştir. Onlar için dünyada mezellet vardır ve onlar için ahirette de pek büyük bir azap vardır.

– Ömer Nasuhi Bilmen

سَمَّٰعُونَ لِلۡكَذِبِ أَكَّٰلُونَ لِلسُّحۡتِۚ فَإِن جَآءُوكَ فَٱحۡكُم بَيۡنَهُمۡ أَوۡ أَعۡرِضۡ عَنۡهُمۡۖ وَإِن تُعۡرِضۡ عَنۡهُمۡ فَلَن يَضُرُّوكَ شَيۡـٔٗاۖ وَإِنۡ حَكَمۡتَ فَٱحۡكُم بَيۡنَهُم بِٱلۡقِسۡطِۚ إِنَّ ٱللَّهَ يُحِبُّ ٱلۡمُقۡسِطِينَ ٤٢

Onlar yalanı ziyâdesiyle dinleyicilerdir. Haram olanı da pek çok yiyicilerdir. Artık sana gelirlerse aralarında hükmet veya onlardan yüz çevir. Ve eğer onlardan yüz çevirirsen sana hiç bir şey ile zarar veremezler ve eğer hükmedersen aralarında adâletle hükmet. Şüphe yok ki Allah Teâlâ adâlette bulunanları sever.

– Ömer Nasuhi Bilmen

وَكَيۡفَ يُحَكِّمُونَكَ وَعِندَهُمُ ٱلتَّوۡرَىٰةُ فِيهَا حُكۡمُ ٱللَّهِ ثُمَّ يَتَوَلَّوۡنَ مِنۢ بَعۡدِ ذَٰلِكَۚ وَمَآ أُوْلَٰٓئِكَ بِٱلۡمُؤۡمِنِينَ ٤٣

Ve seni nasıl hakem yapıyorlar? Halbuki, onların yanlarında, içinde Allah'ın hükmü bulunan Tevrat vardır. Sonra da bunun arkasından yüz çevirirler ve onlar mü'min kimseler değildirler.

– Ömer Nasuhi Bilmen

إِنَّآ أَنزَلۡنَا ٱلتَّوۡرَىٰةَ فِيهَا هُدٗى وَنُورٞۚ يَحۡكُمُ بِهَا ٱلنَّبِيُّونَ ٱلَّذِينَ أَسۡلَمُواْ لِلَّذِينَ هَادُواْ وَٱلرَّبَّٰنِيُّونَ وَٱلۡأَحۡبَارُ بِمَا ٱسۡتُحۡفِظُواْ مِن كِتَٰبِ ٱللَّهِ وَكَانُواْ عَلَيۡهِ شُهَدَآءَۚ فَلَا تَخۡشَوُاْ ٱلنَّاسَ وَٱخۡشَوۡنِ وَلَا تَشۡتَرُواْ بِـَٔايَٰتِي ثَمَنٗا قَلِيلٗاۚ وَمَن لَّمۡ يَحۡكُم بِمَآ أَنزَلَ ٱللَّهُ فَأُوْلَٰٓئِكَ هُمُ ٱلۡكَٰفِرُونَ ٤٤

Muhakkak Tevrat'ı Biz indirdik, onda bir hidâyet ve bir nûr vardır. Müslim olan nebiler onun ile Yahudilere hükmederlerdi. Din alîmleri, fakihler de Allah Teâlâ'nın kitabını muhafazaya memur olmaları sebebiyle onunla hükümde bulunurlardı. Ve onlar o kitap üzerine şahitler idiler. Artık nâstan korkmayın, Benden korkunuz ve Benim âyetlerim ile az bir bedel satın almayınız ve her kim Allah Teâlâ'nın indirmiş olduğu ile hükmetmez ise işte onlar kâfirdirler.

– Ömer Nasuhi Bilmen

AYARLAR
Okuyucu

Yazı Boyutu