بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
أَلَمۡ تَرَ أَنَّ ٱللَّهَ يُولِجُ ٱلَّيۡلَ فِي ٱلنَّهَارِ وَيُولِجُ ٱلنَّهَارَ فِي ٱلَّيۡلِ وَسَخَّرَ ٱلشَّمۡسَ وَٱلۡقَمَرَۖ كُلّٞ يَجۡرِيٓ إِلَىٰٓ أَجَلٖ مُّسَمّٗى وَأَنَّ ٱللَّهَ بِمَا تَعۡمَلُونَ خَبِيرٞ ٢٩
Görmedin mi, Allah geceyi gündüze sokuyor, gündüzü de geceye sokuyor. Güneş’i ve Ayı sizin menfaatınıza sebep kılmıştır. (Bunlardan) her biri muayyen bir vakte kadar cereyan edip gidecektir. Doğrusu Allah, bütün yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.
ذَٰلِكَ بِأَنَّ ٱللَّهَ هُوَ ٱلۡحَقُّ وَأَنَّ مَا يَدۡعُونَ مِن دُونِهِ ٱلۡبَٰطِلُ وَأَنَّ ٱللَّهَ هُوَ ٱلۡعَلِيُّ ٱلۡكَبِيرُ ٣٠
(Allah’ın ilim ve kudretinin genişliği) şundan: Çünkü Allah, ibadete müstahak olan Vacib Tealâ’dır. O’ndan başka taptıkları hep bâtıldır. Gerçekten Allah, her şeyden yücedir, her şeyden büyüktür.
أَلَمۡ تَرَ أَنَّ ٱلۡفُلۡكَ تَجۡرِي فِي ٱلۡبَحۡرِ بِنِعۡمَتِ ٱللَّهِ لِيُرِيَكُم مِّنۡ ءَايَٰتِهِۦٓۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَأٓيَٰتٖ لِّكُلِّ صَبَّارٖ شَكُورٖ ٣١
Görmedin mi, Allah’ın üzerinize bir nimeti olarak, (kudretine delâlet eden) alâmetlerinden size göstermek için, gemiler denizde akıb gidiyor. Muhakkak ki bunda, (zorluklara karşı) çok sabreden, (nimetlere) çok şükreden herkes için bir çok ibret alâmetleri vardır.
وَإِذَا غَشِيَهُم مَّوۡجٞ كَٱلظُّلَلِ دَعَوُاْ ٱللَّهَ مُخۡلِصِينَ لَهُ ٱلدِّينَ فَلَمَّا نَجَّىٰهُمۡ إِلَى ٱلۡبَرِّ فَمِنۡهُم مُّقۡتَصِدٞۚ وَمَا يَجۡحَدُ بِـَٔايَٰتِنَآ إِلَّا كُلُّ خَتَّارٖ كَفُورٖ ٣٢
O kâfirleri, kara bulutlar gibi dalga sardığı vakit, dini Allah’a halis kılarak (tam bir ihlâs ile) O’na yalvarırlar, dua ederler. Vakta ki, (Allah denizden) onları karaya çıkarır, içlerinden doğru giden de bulunur, (diğerleri ise, eski küfürlerine devam eder). Ayetlerimizi ancak gaddar, nankör olanlar inkâr eder.
يَٰٓأَيُّهَا ٱلنَّاسُ ٱتَّقُواْ رَبَّكُمۡ وَٱخۡشَوۡاْ يَوۡمٗا لَّا يَجۡزِي وَالِدٌ عَن وَلَدِهِۦ وَلَا مَوۡلُودٌ هُوَ جَازٍ عَن وَالِدِهِۦ شَيۡـًٔاۚ إِنَّ وَعۡدَ ٱللَّهِ حَقّٞۖ فَلَا تَغُرَّنَّكُمُ ٱلۡحَيَوٰةُ ٱلدُّنۡيَا وَلَا يَغُرَّنَّكُم بِٱللَّهِ ٱلۡغَرُورُ ٣٣
Ey insanlar! Rabbinizden sakının (O’na ibadet edin) ve bir günün azabından korkun ki, baba çocuğundan bir şey ödeyemez, (hiç bir şey karşılığında çocuğunun azabını kaldıramaz), çocuk da babasından bir şey ödeyecek değildir. Muhakkak ki Allah’ın (hesaba çekme) vaadi hakdır, olacaktır. O halde sakın dünya hayatı sizi aldatmasın; ve sakın şeytan, sizi Allah’a güvendirmesin (Allah, herkesi bağışlar diye, şeytanın aldatışına uymayın).
إِنَّ ٱللَّهَ عِندَهُۥ عِلۡمُ ٱلسَّاعَةِ وَيُنَزِّلُ ٱلۡغَيۡثَ وَيَعۡلَمُ مَا فِي ٱلۡأَرۡحَامِۖ وَمَا تَدۡرِي نَفۡسٞ مَّاذَا تَكۡسِبُ غَدٗاۖ وَمَا تَدۡرِي نَفۡسُۢ بِأَيِّ أَرۡضٖ تَمُوتُۚ إِنَّ ٱللَّهَ عَلِيمٌ خَبِيرُۢ ٣٤
Kıyametin ilmi, (kopacağı vakti bilmek), muhakkak ki Allah’ın katındadır. Yağmuru (dilediği zaman ve dilediği yere istediği miktar) o yağdırır. Rahimlerde (erkek, dişi, sağlam, sakat iyi ve kötü) ne varsa O bilir. Hiç kimse, yarın ne kazanacağını (başına ne geleceğini) bilmez. Hiçbir kimse hangi yerde öleceğini de bilmez. Şüphesiz ki Allah, Alîm’dir= her şeyi bilir, Habîr’dir= her şeyden haberdardır.