بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ

وَيُنذِرَ ٱلَّذِينَ قَالُواْ ٱتَّخَذَ ٱللَّهُ وَلَدٗا ٤

Ve, «Allah (kendisi için) veled edindi» diyenleri de korkutsun (diye o kitabı indirdi).

– Ömer Nasuhi Bilmen

مَّا لَهُم بِهِۦ مِنۡ عِلۡمٖ وَلَا لِأٓبَآئِهِمۡۚ كَبُرَتۡ كَلِمَةٗ تَخۡرُجُ مِنۡ أَفۡوَٰهِهِمۡۚ إِن يَقُولُونَ إِلَّا كَذِبٗا ٥

Buna dair ne kendilerinin bir bilgisi vardır ve ne de babalarının. Ne büyük bir söz ki, ağızlarından çıkıyor. Onlar başka değil, ancak yalan söylüyorlar.

– Ömer Nasuhi Bilmen

فَلَعَلَّكَ بَٰخِعٞ نَّفۡسَكَ عَلَىٰٓ ءَاثَٰرِهِمۡ إِن لَّمۡ يُؤۡمِنُواْ بِهَٰذَا ٱلۡحَدِيثِ أَسَفًا ٦

Demek ki, onlar bu Kur'an'a inanmazlarsa arkalarından bir şiddetli hüzün ile kendini tüketeceksin.

– Ömer Nasuhi Bilmen

إِنَّا جَعَلۡنَا مَا عَلَى ٱلۡأَرۡضِ زِينَةٗ لَّهَا لِنَبۡلُوَهُمۡ أَيُّهُمۡ أَحۡسَنُ عَمَلٗا ٧

Biz yeryüzünde olanları onun için bir ziynet kıldık ki, hangisi amelce daha güzeldir diye insanları imtihan edelim.

– Ömer Nasuhi Bilmen

وَإِنَّا لَجَٰعِلُونَ مَا عَلَيۡهَا صَعِيدٗا جُرُزًا ٨

Ve mamafih onun üzerinde ne varsa muhakkak ki, Biz hepsini de kupkuru, dağınık bir toprak edicileriz.

– Ömer Nasuhi Bilmen

أَمۡ حَسِبۡتَ أَنَّ أَصۡحَٰبَ ٱلۡكَهۡفِ وَٱلرَّقِيمِ كَانُواْ مِنۡ ءَايَٰتِنَا عَجَبًا ٩

Yoksa sandın mı ki Ashâb-ı Kehf ile Rakım, bizim âyetlerimizden bir aceb şey olmuşlardır?

– Ömer Nasuhi Bilmen

إِذۡ أَوَى ٱلۡفِتۡيَةُ إِلَى ٱلۡكَهۡفِ فَقَالُواْ رَبَّنَآ ءَاتِنَا مِن لَّدُنكَ رَحۡمَةٗ وَهَيِّئۡ لَنَا مِنۡ أَمۡرِنَا رَشَدٗا ١٠

O vakit ki, o gençler mağaraya sığındılar da dediler ki: «Ey Rabbimiz! Bize kendi indinde bir rahmet ver ve bizim için işimizden dolayı bir muvaffakiyet hazırla.»

– Ömer Nasuhi Bilmen

فَضَرَبۡنَا عَلَىٰٓ ءَاذَانِهِمۡ فِي ٱلۡكَهۡفِ سِنِينَ عَدَدٗا ١١

Bunu müteakip onları kulakları üzerine mağarada senelerce (perde) vurmuş olduk.

– Ömer Nasuhi Bilmen

ثُمَّ بَعَثۡنَٰهُمۡ لِنَعۡلَمَ أَيُّ ٱلۡحِزۡبَيۡنِ أَحۡصَىٰ لِمَا لَبِثُوٓاْ أَمَدٗا ١٢

Sonra onları uyandırdık; iki tâifeden hangisinin bekledikleri müddeti daha iyi hesab ettiklerini bilelim diye.

– Ömer Nasuhi Bilmen

نَّحۡنُ نَقُصُّ عَلَيۡكَ نَبَأَهُم بِٱلۡحَقِّۚ إِنَّهُمۡ فِتۡيَةٌ ءَامَنُواْ بِرَبِّهِمۡ وَزِدۡنَٰهُمۡ هُدٗى ١٣

Biz sana onların haberlerini doğru olarak hikaye ediyoruz. Onlar genç bir zümre idiler. Rablerine imân etmişlerdi ve Biz de onların hidâyetini arttırmış idik.

– Ömer Nasuhi Bilmen

وَرَبَطۡنَا عَلَىٰ قُلُوبِهِمۡ إِذۡ قَامُواْ فَقَالُواْ رَبُّنَا رَبُّ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلۡأَرۡضِ لَن نَّدۡعُوَاْ مِن دُونِهِۦٓ إِلَٰهٗاۖ لَّقَدۡ قُلۡنَآ إِذٗا شَطَطًا ١٤

Ve onların kalplerini kuvvetlendirdik, o vakit ki kıyam ettiler de dediler ki: «Bizim Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabbidir, O'ndan başkasına bir ilâh diye tapamayız. Diyecek olsak elbetteki haktan pek uzak bir söz söylemiş oluruz.»

– Ömer Nasuhi Bilmen

AYARLAR
Okuyucu

Yazı Boyutu


00:00
00:00