بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
وَمَآ أَدۡرَىٰكَ مَا ٱلۡقَارِعَةُ ٣
Ne bildirdi ki sana, nedir o kāri‘a?
O gürültü koparacak olanın ne olduğunu sen nereden bileceksin?
Yürekleri hoplatan büyük felaketin ne olduğunu sen ne bileceksin?
يَوۡمَ يَكُونُ ٱلنَّاسُ كَٱلۡفَرَاشِ ٱلۡمَبۡثُوثِ ٤
O gün ki nâs çırpınıp yayılan pervâneler gibi olacak.
O gün insanlar yayılmış pervane gibi olurlar.
O gün insanlar, her biri bir tarafa uçuşan küçük kelebekler gibi olacaktır.
وَتَكُونُ ٱلۡجِبَالُ كَٱلۡعِهۡنِ ٱلۡمَنفُوشِ ٥
Dağlar da didilmiş elvan yünler gibi atılacaktır.
Dağlar atılmış renkli yün gibi olurlar.
Dağlar da atılmış renkli yünler gibi olacaktır.
فَأَمَّا مَن ثَقُلَتۡ مَوَٰزِينُهُۥ ٦
İşte o vakit mîzanları ağır basan kimse
Kimin tartıları ağır gelirse,
İşte o vakit, kimin tartıları ağır gelmişse,
فَهُوَ فِي عِيشَةٖ رَّاضِيَةٖ ٧
o artık hoşnut bir hayattadır.
O hoş bir hayat içinde olur,
Artık o, hoşnut olacağı bir hayat içinde olacaktır.
وَأَمَّا مَنۡ خَفَّتۡ مَوَٰزِينُهُۥ ٨
Fakat mîzanları hafif gelen kimse
Kimin tartıları hafif gelirse,
Ama kimin de tartıları hafif gelirse,
فَأُمُّهُۥ هَاوِيَةٞ ٩
o vakit onun anası hâviyedir.
Onların yeri, (haviye) çukurdur,
İşte onun anası (varacağı yer) Hâviye'dir.
وَمَآ أَدۡرَىٰكَ مَا هِيَهۡ ١٠
Ve bildin mi hâviye nedir?
Onun ne olduğunu sen nereden bileceksin?
Sen Hâviye'nin ne olduğunu ne bileceksin?
نَارٌ حَامِيَةُۢ ١١
Kızışmış bir ateş.
O kızgın bir ateştir.
O, kızgın bir ateştir.