بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
بَلِ ٱلسَّاعَةُ مَوۡعِدُهُمۡ وَٱلسَّاعَةُ أَدۡهَىٰ وَأَمَرُّ ٤٦
Daha doğrusu onların asıl mev‘idi Sâ‘at’tir ve o Sâ‘at daha acı, daha belâ ve bedterdir.
Asıl azaba kıyamet günü çarpılacaklardır. Kıyamet günü onlar için daha feci ve daha acıdır.
Hayır, kıyamet, onların (görecekleri asıl azabın) vaktidir. Kıyamet (azabı) ise daha müthiş ve daha acıdır.
إِنَّ ٱلۡمُجۡرِمِينَ فِي ضَلَٰلٖ وَسُعُرٖ ٤٧
Muhakkak ki mücrimler şaşkınlık ve çılgınlıklar içindedirler.
Suçlular şaşkınlık ve ateş içindedirler.
Şüphesiz suçlular (müşrikler) sapıklık ve ateşler içindedirler.
يَوۡمَ يُسۡحَبُونَ فِي ٱلنَّارِ عَلَىٰ وُجُوهِهِمۡ ذُوقُواْ مَسَّ سَقَرَ ٤٨
O gün ki yüzleri üstü ateşte sürüklenecekler, “tadın ne imiş” diye mess-i sakar.
O gün onlar yüzüstü sürüklenerek cehenneme atılırlar; «Ateşin vücudunuza değişini tadınız» diye.
Yüzüstü ateşe sürüklendikleri gün kendilerine, "Cehennemin dokunuşunu tadın!" denecek.
إِنَّا كُلَّ شَيۡءٍ خَلَقۡنَٰهُ بِقَدَرٖ ٤٩
Haberiniz olsun ki Biz her şeyi bir kaderle yaratmışızdır.
Biz her şeyi belirli bir plan uyarınca yarattık.
Gerçekten biz, her şeyi bir ölçü ve dengede yarattık.
وَمَآ أَمۡرُنَآ إِلَّا وَٰحِدَةٞ كَلَمۡحِۭ بِٱلۡبَصَرِ ٥٠
Emrimiz de başka değil birdir, bir lemh-i basar gibi.
Bizim buyruğumuz göz kırpması kadar kısa sürede gerçekleşen bir tek sözdür.
Emrimiz ancak bir tek emirdir. Göz kırpması gibidir. (Anında gerçekleşir.)
وَلَقَدۡ أَهۡلَكۡنَآ أَشۡيَاعَكُمۡ فَهَلۡ مِن مُّدَّكِرٖ ٥١
Celâlim hakkı için emsâlinizi hep helâk da ettik, fakat hani düşünen?
Biz sizin gibi sapıkları daha önce yokettik. Öğüt alan yok mu?
Andolsun, biz sizin gibileri hep helak ettik. Fakat var mı düşünüp öğüt alan?
وَكُلُّ شَيۡءٖ فَعَلُوهُ فِي ٱلزُّبُرِ ٥٢
Bununla beraber işledikleri her şey defterlerdedir.
Onların yaptıkları herşey defterlere geçmiştir.
İşledikleri her şey ise kitaplarda kayıtlıdır.
وَكُلُّ صَغِيرٖ وَكَبِيرٖ مُّسۡتَطَرٌ ٥٣
Ve küçük büyük hepsi satıra geçmiştir.
Küçük büyük bütün davranışları satırlara işlenmiştir.
Küçük, büyük her şey satır satır yazılmıştır.
إِنَّ ٱلۡمُتَّقِينَ فِي جَنَّٰتٖ وَنَهَرٖ ٥٤
Şüphesiz müttakīler cennetlerde nûr içinde
Kötülüklerden sakınanlar cennetlerde ve ırmak kenarlarındadırlar.
Şüphesiz Allah'a karşı gelmekten sakınanlar cennetlerde, ırmak başlarındadırlar.
فِي مَقۡعَدِ صِدۡقٍ عِندَ مَلِيكٖ مُّقۡتَدِرِۭ ٥٥
sadâkat meclisinde, kudretine nihâyet olmayan bir şehinşâhın huzûr-ı kibriyâsında.
Güçlü hükümdarın katında güvenli bir konutta ağırlanacaklardır.
Muktedir bir hükümdarın katında, doğruluk meclisindedirler.