بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
فَكَيۡفَ كَانَ عَذَابِي وَنُذُرِ ١٦
ki nasılmış azâbım ve inzarlarım?
Benim azabım ve uyarılarım nasılmış?
Benim azabım ve uyarılarım nasılmış (gördüler)!
وَلَقَدۡ يَسَّرۡنَا ٱلۡقُرۡءَانَ لِلذِّكۡرِ فَهَلۡ مِن مُّدَّكِرٖ ١٧
Şânım nâmına Kur’ân’ı müyesser de kıldık düşünmek için, fakat düşünen mi var?
Biz Kur'an'dan öğüt alınabilsin diye onu kolay anlaşılır kıldık. Yok mu öğüt alan?
Andolsun biz, Kur'anı düşünüp öğüt almak için kolaylaştırdık. Var mı düşünüp öğüt alan?
كَذَّبَتۡ عَادٞ فَكَيۡفَ كَانَ عَذَابِي وَنُذُرِ ١٨
Tekzib etti de Âd, nasıl oldu azâbım ve inzarlarım?
Adoğulları da peygamberlerini yalanladılar. Ama benim azabım ve uyarmam nasılmış?
Âd kavmi de (Hûd'u) yalanladı. Azabım ve uyarılarım nasılmış!
إِنَّآ أَرۡسَلۡنَا عَلَيۡهِمۡ رِيحٗا صَرۡصَرٗا فِي يَوۡمِ نَحۡسٖ مُّسۡتَمِرّٖ ١٩
Çünkü salıverdik üzerlerine müstemir, nühûsetli bir günde bir soğuk rüzgâr ki sarsar
Baştan başa uğursuz bir günde üzerlerine sert ve dondurucu bir kasırga saldık.
Biz onların üstüne, uğursuzluğu sürekli bir günde gürültülü ve dondurucu bir rüzgar gönderdik.
تَنزِعُ ٱلنَّاسَ كَأَنَّهُمۡ أَعۡجَازُ نَخۡلٖ مُّنقَعِرٖ ٢٠
insanları kökünden devrilen hurma kütükleri gibi yolar.
Bu kasırga insanları sökülmüş hurma kütükleri gibi havaya kaldırıp savuruyordu.
İnsanları köklerinden sökülmüş hurma kütükleri gibi kaldırıp atıyordu.
فَكَيۡفَ كَانَ عَذَابِي وَنُذُرِ ٢١
Bak, nasılmış azâbım ve inzarlarım?
Peki benim azabım ve uyarılarım nasılmış?
Azabım ve uyarılarım nasılmış, (gördüler)!
وَلَقَدۡ يَسَّرۡنَا ٱلۡقُرۡءَانَ لِلذِّكۡرِ فَهَلۡ مِن مُّدَّكِرٖ ٢٢
Şânım nâmına Kur’ân’ı müyesser de kıldık düşünmek için, fakat düşünen mi var?
Biz Kur'an'dan öğüt alınabilsin diye onu kolay anlaşılır kıldık. Yok mu öğüt alan?
Andolsun biz, Kur'anı düşünüp öğüt almak için kolaylaştırdık. Var mı düşünüp öğüt alan?
كَذَّبَتۡ ثَمُودُ بِٱلنُّذُرِ ٢٣
Semûd o inzarları tekzib ettiler.
Semudoğulları da uyarıları yalanlamışlardı.
Semûd kavmi de uyarıcıları yalanlamış ve şöyle demişlerdi: "İçimizden bir insana mı uyacağız? (Asıl) o takdirde biz apaçık bir sapıklık ve delilik içine düşmüş oluruz."
فَقَالُوٓاْ أَبَشَرٗا مِّنَّا وَٰحِدٗا نَّتَّبِعُهُۥٓ إِنَّآ إِذٗا لَّفِي ضَلَٰلٖ وَسُعُرٍ ٢٤
Şöyle dediler: “İçimizden bir beşere mi tâbi‘ olacağız? Şüphesiz biz o vakit şaşkınlık içinde kalır ateşlere yanarız.
Dediler ki: «İçimizden bir insanın peşinden mi gideceğiz? Öyle yaparsak sapıtmış ve kendimizi ateşe atmış oluruz.»
Semûd kavmi de uyarıcıları yalanlamış ve şöyle demişlerdi: "İçimizden bir insana mı uyacağız? (Asıl) o takdirde biz apaçık bir sapıklık ve delilik içine düşmüş oluruz."
أَءُلۡقِيَ ٱلذِّكۡرُ عَلَيۡهِ مِنۢ بَيۡنِنَا بَلۡ هُوَ كَذَّابٌ أَشِرٞ ٢٥
O zikir aramızdan ona mı bırakılıyor? Belki o bir şımarık yalancıdır”.
Bizler dururken vahiy ona indirildi, öyle mi? Hayır, o şımarık bir yalancıdır!
"Bizim aramızdan vahiy ona mı verildi? Hayır o, yalancının, şımarığın biridir."
سَيَعۡلَمُونَ غَدٗا مَّنِ ٱلۡكَذَّابُ ٱلۡأَشِرُ ٢٦
İleride bilecekler o şımarık yalancı kimdir..
Onlar yarın kimin şımarık bir yalancı olduğunu öğreneceklerdir.
Onlar yarın bilecekler: Kimmiş yalancı, kimmiş şımarık!