بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
يَقۡدُمُ قَوۡمَهُۥ يَوۡمَ ٱلۡقِيَٰمَةِ فَأَوۡرَدَهُمُ ٱلنَّارَۖ وَبِئۡسَ ٱلۡوِرۡدُ ٱلۡمَوۡرُودُ ٩٨
Kıyamet gününde kavminin önüne düşer. Derken onları ateşe götürmüş olur. Ve ne fena bir sudur, o varılmış olan su.
وَأُتۡبِعُواْ فِي هَٰذِهِۦ لَعۡنَةٗ وَيَوۡمَ ٱلۡقِيَٰمَةِۚ بِئۡسَ ٱلرِّفۡدُ ٱلۡمَرۡفُودُ ٩٩
Burada da bir lânete tâbi tutuldular, Kıyamet gününde de. Ne kötü bir yardımdır bu yapılmış olan yardım.
ذَٰلِكَ مِنۡ أَنۢبَآءِ ٱلۡقُرَىٰ نَقُصُّهُۥ عَلَيۡكَۖ مِنۡهَا قَآئِمٞ وَحَصِيدٞ ١٠٠
İşte bu, karyelerin haberlerindendir. Onu sana hikaye ediyoruz. Onlardan bâki olan da vardır, biçilmiş olan da.
وَمَا ظَلَمۡنَٰهُمۡ وَلَٰكِن ظَلَمُوٓاْ أَنفُسَهُمۡۖ فَمَآ أَغۡنَتۡ عَنۡهُمۡ ءَالِهَتُهُمُ ٱلَّتِي يَدۡعُونَ مِن دُونِ ٱللَّهِ مِن شَيۡءٖ لَّمَّا جَآءَ أَمۡرُ رَبِّكَۖ وَمَا زَادُوهُمۡ غَيۡرَ تَتۡبِيبٖ ١٠١
Ve biz onlara zulmetmedik, velâkin onlar kendi nefislerine zulmettiler. Allah Teâlâ'dan gayrı taptıkları tanrıları, Rabbin emri geldiği vakit onları hiçbir şeyden müstefid etmiş olmadı ve onlara hüsrândan başka bir şey arttırmış da olmadılar.
وَكَذَٰلِكَ أَخۡذُ رَبِّكَ إِذَآ أَخَذَ ٱلۡقُرَىٰ وَهِيَ ظَٰلِمَةٌۚ إِنَّ أَخۡذَهُۥٓ أَلِيمٞ شَدِيدٌ ١٠٢
Ve işte Rabbin yakalaması böyledir, karyeleri zalim oldukları halde yakaladığı zaman, şüphe yok ki O'nun yakalaması pek acıklıdır, pek şiddetlidir.
إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَأٓيَةٗ لِّمَنۡ خَافَ عَذَابَ ٱلۡأٓخِرَةِۚ ذَٰلِكَ يَوۡمٞ مَّجۡمُوعٞ لَّهُ ٱلنَّاسُ وَذَٰلِكَ يَوۡمٞ مَّشۡهُودٞ ١٠٣
Şüphe yok ki, bunda ahiret azabından korkan kimse için bir ibret vardır. O bir gündür ki, O'nun için nâs toplanmış olacaktır ve o kendisinden şehâdet yapılacak bir gündür.
وَمَا نُؤَخِّرُهُۥٓ إِلَّا لِأَجَلٖ مَّعۡدُودٖ ١٠٤
Ve Biz onu ancak sayılı bir müddet için tehire bırakmış oluruz.
يَوۡمَ يَأۡتِ لَا تَكَلَّمُ نَفۡسٌ إِلَّا بِإِذۡنِهِۦۚ فَمِنۡهُمۡ شَقِيّٞ وَسَعِيدٞ ١٠٥
O geldiği gün hiçbir şahıs konuşamaz. Ancak onun izniyle (konuşmak müstesna). Artık onlardan kimi şakidir, kimi de saiddir.
فَأَمَّا ٱلَّذِينَ شَقُواْ فَفِي ٱلنَّارِ لَهُمۡ فِيهَا زَفِيرٞ وَشَهِيقٌ ١٠٦
İmdi şekavete düşmüş olanlar ateştedirler. Onlar için orada şiddetli bir soluyuş ve bir hıçkırık vardır.
خَٰلِدِينَ فِيهَا مَا دَامَتِ ٱلسَّمَٰوَٰتُ وَٱلۡأَرۡضُ إِلَّا مَا شَآءَ رَبُّكَۚ إِنَّ رَبَّكَ فَعَّالٞ لِّمَا يُرِيدُ ١٠٧
(Onlar) Orada gökler ve yer devam ettikçe ebedî surette duruculardır. Rabbinin dilediği müddet müstesna. Şüphe yok ki, senin Rabbin dilediğini bihakkın işleyicidir.
۞ وَأَمَّا ٱلَّذِينَ سُعِدُواْ فَفِي ٱلۡجَنَّةِ خَٰلِدِينَ فِيهَا مَا دَامَتِ ٱلسَّمَٰوَٰتُ وَٱلۡأَرۡضُ إِلَّا مَا شَآءَ رَبُّكَۖ عَطَآءً غَيۡرَ مَجۡذُوذٖ ١٠٨
Velâkin said olanlar cennettedirler. Rabbin dilediği müddetten başka gökler ve yer devam ettikçe orada muhalleddirler. Bir atiyye ki, kesilmiş değildir.