بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَأٓيَةٗ لِّلۡمُؤۡمِنِينَ ٧٧
elbette bunda imanı olanlar için bir âyet var.
Bu yıkıntılarda mü'minler için ibret dersleri vardır.
Şüphesiz bunda inananlar için bir ibret vardır.
وَإِن كَانَ أَصۡحَٰبُ ٱلۡأَيۡكَةِ لَظَٰلِمِينَ ٧٨
Hakikaten Ashâb-ı Eyke de zâlimler idi.
Eyke halkı da, hiç kuşkusuz zalim kimselerdi.
"Eyke" halkı da şüphesiz zalim idiler.
فَٱنتَقَمۡنَا مِنۡهُمۡ وَإِنَّهُمَا لَبِإِمَامٖ مُّبِينٖ ٧٩
Onlardan da intikam aldık, ikisi de apaçık önde bulunuyor.
Bu yüzden onlardan da öç aldık; bu beldelerin her ikisi de işlek bir yol üzerindedirler.
Onlardan da intikam aldık. İkisi de (Lût kavminin yaşadığı Sodom ile Şuayb kavminin yaşadığı Eyke) belirgin bir anayol üzerinde idiler.
وَلَقَدۡ كَذَّبَ أَصۡحَٰبُ ٱلۡحِجۡرِ ٱلۡمُرۡسَلِينَ ٨٠
Hakikaten Ashâb-ı Hicr dahi peygamberleri tekzib ettiler.
Hicr vadisinin halkı da gerçekten peygamberleri yalanlamışlardı.
Andolsun, Hicr halkı da peygamberleri yalanlamıştı.
وَءَاتَيۡنَٰهُمۡ ءَايَٰتِنَا فَكَانُواْ عَنۡهَا مُعۡرِضِينَ ٨١
Ve Biz onlara âyetlerimizi vermiştik de ondan i‘râz ediyorlardı.
Onlara mucizelerimizi gösterdik, fakat onlar yüz çevirdiler.
Biz onlara âyetlerimizi vermiştik de onlardan yüz çevirmişlerdi.
وَكَانُواْ يَنۡحِتُونَ مِنَ ٱلۡجِبَالِ بُيُوتًا ءَامِنِينَ ٨٢
Dağlardan emniyetli emniyetli evler yontuyorlardı.
Onlar dağları oyup güvenli köşkler yapıyorlardı.
Onlar güven içinde dağlardan evler yontuyorlardı.
فَأَخَذَتۡهُمُ ٱلصَّيۡحَةُ مُصۡبِحِينَ ٨٣
Bunları da sabahleyin sayha tutuverdi
Gün doğarken korkunç bir gürültüye tutuldular.
Onları da sabaha çıkarlarken o korkunç uğultulu ses yakalayıverdi.
فَمَآ أَغۡنَىٰ عَنۡهُم مَّا كَانُواْ يَكۡسِبُونَ ٨٤
de o kesb edegeldikleri şeylerin kendilerine hiç fâidesi olmadı.
Oydukları köşkler hiçbir işlerine yaramadı.
Kazanmakta oldukları şeyler kendilerine bir fayda vermedi.
وَمَا خَلَقۡنَا ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلۡأَرۡضَ وَمَا بَيۡنَهُمَآ إِلَّا بِٱلۡحَقِّۗ وَإِنَّ ٱلسَّاعَةَ لَأٓتِيَةٞۖ فَٱصۡفَحِ ٱلصَّفۡحَ ٱلۡجَمِيلَ ٨٥
Öyle ya, Biz semâvât ü Arz’ı ve mâbeynlerini ancak hak ile halk ettik ve elbette Sâat muhakkak gelecek, şimdi sen safh-ı cemîl ile muâmele et.
Biz gökleri, yeri ve ikisi arasındaki varlıkları bir gerekçeye dayalı olarak yarattık, boşuna yaratmadık. Kıyamet anı kesinlikle gelecektir. O halde onların küstahlıklarını soylu bir umursamazlıkla karşıla.
Biz gökleri, yeri ve her ikisi arasında bulunanları ancak hakka ve hikmete uygun olarak yarattık. Kıyamet günü mutlaka gelecektir. Sen şimdi güzel bir şekilde hoşgörü ile muamele et.
إِنَّ رَبَّكَ هُوَ ٱلۡخَلَّٰقُ ٱلۡعَلِيمُ ٨٦
Çünkü Rabbin O öyle Hallâk, öyle Alîm.
Her şeyi yaratan ve her şeyi bilen Rabbindir.
Şüphesiz, Rabbin hakkıyla yaratanın (ve herşeyi) bilenin ta kendisidir.
وَلَقَدۡ ءَاتَيۡنَٰكَ سَبۡعٗا مِّنَ ٱلۡمَثَانِي وَٱلۡقُرۡءَانَ ٱلۡعَظِيمَ ٨٧
Celâlim hakkı için sana Seb‘-i Mesânî’yi ve Kur’ân-ı Azîm’i verdik.
Gerçekten sana sürekli tekrarlanan yedi ayetli Fatiha suresini ve yüce Kur'an'ı verdik.
Andolsun, biz sana tekrarlanan yedi âyeti ve büyük Kur'an'ı verdik.