بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
وَجَآءَ فِرۡعَوۡنُ وَمَن قَبۡلَهُۥ وَٱلۡمُؤۡتَفِكَٰتُ بِٱلۡخَاطِئَةِ ٩
Firavun da geldi, ondan evvelkiler de, mü’tefikeler de hep o hata ile.
Firavun, ondan öncekiler ve yerle bir olan şehirler o hata ile geldiler.
Firavun, ondan öncekiler ve yerle bir olan şehirler (halkı olan Lût kavmi) hep o suçu işlediler.
فَعَصَوۡاْ رَسُولَ رَبِّهِمۡ فَأَخَذَهُمۡ أَخۡذَةٗ رَّابِيَةً ١٠
Hep Rablerinin resûlüne âsî oldular, O da onları alıverdi mütezâyid bir tutuş (kāhir bir kabza) ile.
Böylece Rablerinin elçisine isyan ettiler. Bu yüzden onları, şiddeti gittikçe artan bir yakalayışla yakaladı.
Öyle ki Rablerinin elçilerine karşı geldiler. Bunun üzerine Allah da onları gittikçe artan bir azap ile yakaladı.
إِنَّا لَمَّا طَغَا ٱلۡمَآءُ حَمَلۡنَٰكُمۡ فِي ٱلۡجَارِيَةِ ١١
Hâlbuki Biz o su tuğyan ettiği vakit sizi akan gemide taşıdık.
Sular kabarınca biz sizi akıp giden (gemide) taşıdık ki;
Şüphesiz, (Nûh zamanında) su bastığı vakit, sizi gemide biz taşıdık ki, bu olayı sizin için bir uyarı yapalım ve belleyecek kulaklar da onu bellesin.
لِنَجۡعَلَهَا لَكُمۡ تَذۡكِرَةٗ وَتَعِيَهَآ أُذُنٞ وَٰعِيَةٞ ١٢
Onu sizlere bir anıt yapalım ve belleyici kulaklar bellesin diye.
Onu size bir ibret yapalım ve belleyen kulaklar onu bellesin.
Şüphesiz, (Nûh zamanında) su bastığı vakit, sizi gemide biz taşıdık ki, bu olayı sizin için bir uyarı yapalım ve belleyecek kulaklar da onu bellesin.
فَإِذَا نُفِخَ فِي ٱلصُّورِ نَفۡخَةٞ وَٰحِدَةٞ ١٣
Çünkü Sûr üfürülüp de bir tek nefha
Sura birinci üfleme üflendiği,
Sûr'a bir defa üfürülünce, yeryüzü ve dağlar kaldırılıp birbirine bir çarptırılınca, işte o gün olacak olmuş(kıyamet kopmuş)tur.
وَحُمِلَتِ ٱلۡأَرۡضُ وَٱلۡجِبَالُ فَدُكَّتَا دَكَّةٗ وَٰحِدَةٗ ١٤
o yer ve dağlar yükletilip arkasından da bir çarpılış çarpıldılar mı bir defa
Yer ve dağlar yerlerinden kaldırılıp bir çarpışla birbirlerine çarpıldığı zaman,
Sûr'a bir defa üfürülünce, yeryüzü ve dağlar kaldırılıp birbirine bir çarptırılınca, işte o gün olacak olmuş(kıyamet kopmuş)tur.
فَيَوۡمَئِذٖ وَقَعَتِ ٱلۡوَاقِعَةُ ١٥
işte o gün o vâkı‘a vukū‘a gelmiştir
İşte o vak'a olmuştur.
Sûr'a bir defa üfürülünce, yeryüzü ve dağlar kaldırılıp birbirine bir çarptırılınca, işte o gün olacak olmuş(kıyamet kopmuş)tur.
وَٱنشَقَّتِ ٱلسَّمَآءُ فَهِيَ يَوۡمَئِذٖ وَاهِيَةٞ ١٦
ve semâ yarılmış o da o gün sarkmıştır.
Gök yarılmış, o gün o; zayıflamış sarkmıştır.
Gök de yarılmış ve artık o gün o da çökmeye yüz tutmuştur.
وَٱلۡمَلَكُ عَلَىٰٓ أَرۡجَآئِهَاۚ وَيَحۡمِلُ عَرۡشَ رَبِّكَ فَوۡقَهُمۡ يَوۡمَئِذٖ ثَمَٰنِيَةٞ ١٧
Öyle ki melek kenarları üzerindedir ve üstlerinde o gün Rabbinin Arşını sekiz hâmil olur.
Melekler de onun kenarlarındadır. O gün Rabblerinin tahtını, bunların da üstünde sekiz (melek) taşır.
Melekler onun kıyılarındadır. O gün Rabbinin arşını, bunların da üstünde sekiz taşıyıcı taşır.
يَوۡمَئِذٖ تُعۡرَضُونَ لَا تَخۡفَىٰ مِنكُمۡ خَافِيَةٞ ١٨
O gün arzolunursunuz, öyle ki gizli bir hâliniz kalmaz.
O gün hesap için huzura alınırsınız. Hiçbir sırrınız gizli kalmaz.
O gün (hesap için Allah'a) arz olunursunuz. Hiçbir sırrınız gizli kalmaz.
فَأَمَّا مَنۡ أُوتِيَ كِتَٰبَهُۥ بِيَمِينِهِۦ فَيَقُولُ هَآؤُمُ ٱقۡرَءُواْ كِتَٰبِيَهۡ ١٩
İşte o vakit kitabına sağıyla erdirilmiş olan kimse der ki: “Ha alın okuyun kitabımı.
Kitabı sağından verilen: «Alın kitabımı okuyun,
İşte o vakit, kitabı kendisine sağından verilen kimse der ki: "Gelin, kitabımı okuyun!"