بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
وَإِن يُكَذِّبُوكَ فَقَدۡ كَذَّبَتۡ قَبۡلَهُمۡ قَوۡمُ نُوحٖ وَعَادٞ وَثَمُودُ ٤٢
Ve eğer seni tekzîp ederlerse (üzülme). Muhakkak ki onlardan evvel Nûh, Âd ve Semûd kavmi de (peygamberlerini) tekzîp etmişti.
وَقَوۡمُ إِبۡرَٰهِيمَ وَقَوۡمُ لُوطٖ ٤٣
Ve İbrahim'in kavmi ve Lût'un kavmi de tekzîp etmişti.
وَأَصۡحَٰبُ مَدۡيَنَۖ وَكُذِّبَ مُوسَىٰۖ فَأَمۡلَيۡتُ لِلۡكَٰفِرِينَ ثُمَّ أَخَذۡتُهُمۡۖ فَكَيۡفَ كَانَ نَكِيرِ ٤٤
Medyen ahalisi de (tekzîp etti,) Mûsa da tekzîp olundu. Nihâyet o kâfirler için bir mühlet verdim, sonra onları yakaladım. Artık (onların yaptıklarını) inkârım nasıl oldu bir düşünmeli!
فَكَأَيِّن مِّن قَرۡيَةٍ أَهۡلَكۡنَٰهَا وَهِيَ ظَالِمَةٞ فَهِيَ خَاوِيَةٌ عَلَىٰ عُرُوشِهَا وَبِئۡرٖ مُّعَطَّلَةٖ وَقَصۡرٖ مَّشِيدٍ ٤٥
Evet. Nice beldeyi, o zalim olduğu halde onu helâk ettik ki, onun duvarları, tavanları üzerine yıkılmış ve nice muattal kuyu ve nice yüksek köşk (sahipsiz bırakılmıştır).
أَفَلَمۡ يَسِيرُواْ فِي ٱلۡأَرۡضِ فَتَكُونَ لَهُمۡ قُلُوبٞ يَعۡقِلُونَ بِهَآ أَوۡ ءَاذَانٞ يَسۡمَعُونَ بِهَاۖ فَإِنَّهَا لَا تَعۡمَى ٱلۡأَبۡصَٰرُ وَلَٰكِن تَعۡمَى ٱلۡقُلُوبُ ٱلَّتِي فِي ٱلصُّدُورِ ٤٦
Yeryüzünde gezip dolaşmadılar mı ki, kendileri için onlar ile düşünecekleri kalpler olsun veya onlar ile işitecekleri kulaklar olsun. Velhasıl (onların) gözleri körleşmez; velâkin sineleri içindeki kalpleri körleşir.
وَيَسۡتَعۡجِلُونَكَ بِٱلۡعَذَابِ وَلَن يُخۡلِفَ ٱللَّهُ وَعۡدَهُۥۚ وَإِنَّ يَوۡمًا عِندَ رَبِّكَ كَأَلۡفِ سَنَةٖ مِّمَّا تَعُدُّونَ ٤٧
Ve senden azabın acele gelmesini isterler. Halbuki, Allah vaadinde asla hulf etmez ve şüphe yok ki, Rabbin indindeki bir gün, sizin sayacaklarınızdan bin yıl gibidir.
وَكَأَيِّن مِّن قَرۡيَةٍ أَمۡلَيۡتُ لَهَا وَهِيَ ظَالِمَةٞ ثُمَّ أَخَذۡتُهَا وَإِلَيَّ ٱلۡمَصِيرُ ٤٨
Ve nice belde vardır ki, o zalim olduğu halde ona mühlet verdim. Sonra da onu yakaladım. Ve bütün dönüş de Bana'dır.
قُلۡ يَٰٓأَيُّهَا ٱلنَّاسُ إِنَّمَآ أَنَا۠ لَكُمۡ نَذِيرٞ مُّبِينٞ ٤٩
De ki: «Ey insanlar! Muhakkak ki, ben sizin için ancak apaçık bir korkutucuyum.»
فَٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ وَعَمِلُواْ ٱلصَّٰلِحَٰتِ لَهُم مَّغۡفِرَةٞ وَرِزۡقٞ كَرِيمٞ ٥٠
O kimseler ki, imân ettiler ve sâlih sâlih amellerde bulundular, onlar için bir mağfiret vardır ve kerîm bir rızk vardır.
وَٱلَّذِينَ سَعَوۡاْ فِيٓ ءَايَٰتِنَا مُعَٰجِزِينَ أُوْلَٰٓئِكَ أَصۡحَٰبُ ٱلۡجَحِيمِ ٥١
Ve o kimseler ki, Bizim âyetlerimiz hakkında müacizler olarak koşuşmuşlardır, işte onlar cehennemin sahipleridir.
وَمَآ أَرۡسَلۡنَا مِن قَبۡلِكَ مِن رَّسُولٖ وَلَا نَبِيٍّ إِلَّآ إِذَا تَمَنَّىٰٓ أَلۡقَى ٱلشَّيۡطَٰنُ فِيٓ أُمۡنِيَّتِهِۦ فَيَنسَخُ ٱللَّهُ مَا يُلۡقِي ٱلشَّيۡطَٰنُ ثُمَّ يُحۡكِمُ ٱللَّهُ ءَايَٰتِهِۦۗ وَٱللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٞ ٥٢
Ve senden evvel bir resûl, illâ bir nebi göndermedik ki, illâ bir temennide bulunduğu zaman onun temennisine şeytan bir şey atıvermiştir. Fakat Allah şeytanın attığını defeder, sonra Allah, âyetlerini muhkem kılar ve Allah alîmdir, hakîmdir.