بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ

وَٱلۡبُدۡنَ جَعَلۡنَٰهَا لَكُم مِّن شَعَٰٓئِرِ ٱللَّهِ لَكُمۡ فِيهَا خَيۡرٞۖ فَٱذۡكُرُواْ ٱسۡمَ ٱللَّهِ عَلَيۡهَا صَوَآفَّۖ فَإِذَا وَجَبَتۡ جُنُوبُهَا فَكُلُواْ مِنۡهَا وَأَطۡعِمُواْ ٱلۡقَانِعَ وَٱلۡمُعۡتَرَّۚ كَذَٰلِكَ سَخَّرۡنَٰهَا لَكُمۡ لَعَلَّكُمۡ تَشۡكُرُونَ ٣٦

Biz, kurbanlık deve ve sığırları da, Allah’ın size verdiği dinin alâmetlerinden kıldık. Sizin için bu kurbanlıklarda (dinî ve dünyevî) hayır vardır. O halde develeri, ön ayaklarından biri bağlı olarak ayakta boğazlarken, üzerlerine Allah’ın ismini anın (besmele getirin). Yere düşüb canları çıktığı zaman da, onlardan yeyin; kanaatkâra da verin, dilenene de verin. İşte böylece, şükredesiniz diye, o kurbanlıkları (maddi ve manevî faydalar bakımından) sizin emrinize bağlı kıldık.

– Ali Fikri Yavuz

لَن يَنَالَ ٱللَّهَ لُحُومُهَا وَلَا دِمَآؤُهَا وَلَٰكِن يَنَالُهُ ٱلتَّقۡوَىٰ مِنكُمۡۚ كَذَٰلِكَ سَخَّرَهَا لَكُمۡ لِتُكَبِّرُواْ ٱللَّهَ عَلَىٰ مَا هَدَىٰكُمۡۗ وَبَشِّرِ ٱلۡمُحۡسِنِينَ ٣٧

Elbette kurbanların ne etleri, ne kanları Allah’a erişmez. (Allah katında makbul olmaz). Fakat Allah’a sizden ancak takva (hâlis ve kâmil ibadetler) ulaşır. İşte kurbanlıkları böyle sizin emrinize bağladı ki size doğru yolu gösterdiğinden dolayı Allah’ı, tekbir getirerek yüceltesiniz. Ey Rasûlüm, ihlâsla güzel iş yapanlara (cenneti) müjdele...

– Ali Fikri Yavuz

۞ إِنَّ ٱللَّهَ يُدَٰفِعُ عَنِ ٱلَّذِينَ ءَامَنُوٓاْۗ إِنَّ ٱللَّهَ لَا يُحِبُّ كُلَّ خَوَّانٖ كَفُورٍ ٣٨

Muhakkak ki Allah, müşriklerin saldırılarını müminlerden savacaktır. Çünkü Allah her hâini ve nankörü sevmez.

– Ali Fikri Yavuz

أُذِنَ لِلَّذِينَ يُقَٰتَلُونَ بِأَنَّهُمۡ ظُلِمُواْۚ وَإِنَّ ٱللَّهَ عَلَىٰ نَصۡرِهِمۡ لَقَدِيرٌ ٣٩

Kendilerine savaş açılan müminlere, (kâfirlere karşı savaş için) izin verildi. Çünkü onlar zulmedildiler. Şüphe yok ki Allah, müminlere zafer vermeğe kadirdir.

– Ali Fikri Yavuz

ٱلَّذِينَ أُخۡرِجُواْ مِن دِيَٰرِهِم بِغَيۡرِ حَقٍّ إِلَّآ أَن يَقُولُواْ رَبُّنَا ٱللَّهُۗ وَلَوۡلَا دَفۡعُ ٱللَّهِ ٱلنَّاسَ بَعۡضَهُم بِبَعۡضٖ لَّهُدِّمَتۡ صَوَٰمِعُ وَبِيَعٞ وَصَلَوَٰتٞ وَمَسَٰجِدُ يُذۡكَرُ فِيهَا ٱسۡمُ ٱللَّهِ كَثِيرٗاۗ وَلَيَنصُرَنَّ ٱللَّهُ مَن يَنصُرُهُۥٓۚ إِنَّ ٱللَّهَ لَقَوِيٌّ عَزِيزٌ ٤٠

Müminler o mazlûmlardır ki: “- Rabbimiz Allah’dır” demelerinden başka bir sebep olmaksızın yurdlarından (Mekke’den) haksız yere çıkarıldılar. Eğer, Allah insanların bir kısmını (müşrikleri) bir kısmı ile (müminlerle) defetmeseydi, içlerinde Allah’ın ismi çok anılan manastırlar, kiliseler, havralar ve mescidler elbette yıkılırdı. Muhakkak ki Allah, dinine yardım edene yardım edecek, zafer verecektir. Şüphe yok ki Allah, çok kuvvetlidir, her şeye galibdir.

– Ali Fikri Yavuz

ٱلَّذِينَ إِن مَّكَّنَّٰهُمۡ فِي ٱلۡأَرۡضِ أَقَامُواْ ٱلصَّلَوٰةَ وَءَاتَوُاْ ٱلزَّكَوٰةَ وَأَمَرُواْ بِٱلۡمَعۡرُوفِ وَنَهَوۡاْ عَنِ ٱلۡمُنكَرِۗ وَلِلَّهِ عَٰقِبَةُ ٱلۡأُمُورِ ٤١

Onlar, o müminlerdir ki, eğer kendilerini yeryüzünde iktidar mevkiine getirirsek namazı kılarlar, zekâtı verirler, iyiliği emrederler ve fenalıktan da alıkoyarlar. Bütün işlerin sonu (kıyamette) Allah’a dönecektir.

– Ali Fikri Yavuz

وَإِن يُكَذِّبُوكَ فَقَدۡ كَذَّبَتۡ قَبۡلَهُمۡ قَوۡمُ نُوحٖ وَعَادٞ وَثَمُودُ ٤٢

(Ey Rasûlüm), eğer seni (müşrikler) tekzib ediyorlarsa, bil ki, onlardan önce Nûh’un, Âd’ın ve Semûd’un kavimleri de (kendi peygamberlerini) tekzib ettiler;

– Ali Fikri Yavuz

وَقَوۡمُ إِبۡرَٰهِيمَ وَقَوۡمُ لُوطٖ ٤٣

İbrâhîm’in kavmi de, Lût’un kavmi de tekzib ettiler.

– Ali Fikri Yavuz

وَأَصۡحَٰبُ مَدۡيَنَۖ وَكُذِّبَ مُوسَىٰۖ فَأَمۡلَيۡتُ لِلۡكَٰفِرِينَ ثُمَّ أَخَذۡتُهُمۡۖ فَكَيۡفَ كَانَ نَكِيرِ ٤٤

(Şuayb’ın kavmi olan) Ashab-ı Medyen de (Şuayb’ı) tekzib etti. Mûsa da (firavun tarafından) tekzib olundu. Ben de o kâfirlere bir mühlet verdim. Sonra da kendilerini azabla yakalayıverdim. Bak ki, beni inkâr nasıl olmuştur?

– Ali Fikri Yavuz

فَكَأَيِّن مِّن قَرۡيَةٍ أَهۡلَكۡنَٰهَا وَهِيَ ظَالِمَةٞ فَهِيَ خَاوِيَةٌ عَلَىٰ عُرُوشِهَا وَبِئۡرٖ مُّعَطَّلَةٖ وَقَصۡرٖ مَّشِيدٍ ٤٥

Nice memleketler vardı ki, zulüm yapıyorlarken biz onları helâk ettik de damları çökmüş, duvarları üzerlerine yıkılmıştır (ıssız harabeye dönmüştür). Nice kuyularla yüksek saraylar (sahibsiz) bomboş bırakılmıştır.

– Ali Fikri Yavuz

أَفَلَمۡ يَسِيرُواْ فِي ٱلۡأَرۡضِ فَتَكُونَ لَهُمۡ قُلُوبٞ يَعۡقِلُونَ بِهَآ أَوۡ ءَاذَانٞ يَسۡمَعُونَ بِهَاۖ فَإِنَّهَا لَا تَعۡمَى ٱلۡأَبۡصَٰرُ وَلَٰكِن تَعۡمَى ٱلۡقُلُوبُ ٱلَّتِي فِي ٱلصُّدُورِ ٤٦

Mekke kâfirleri, hiç de yeryüzünde dolaşmadılar mı ki, bu sebeple düşünecek kalblere, işitecek kulaklara sahip olsalar. Gerçek şudur ki, gözler (görmemek suretiyle) kör olmaz, fakat asıl sinelerin içindeki kalbler (ibret gözleri) kör olur.

– Ali Fikri Yavuz

AYARLAR
Okuyucu

Yazı Boyutu


00:00
00:00