بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
وَقَالَ ٱلَّذِينَ فِي ٱلنَّارِ لِخَزَنَةِ جَهَنَّمَ ٱدۡعُواْ رَبَّكُمۡ يُخَفِّفۡ عَنَّا يَوۡمٗا مِّنَ ٱلۡعَذَابِ ٤٩
Ve ateşte olanlar, cehennemin bekçilerine der ki: «Rabbinize dua edin, bizden bir gün azabı hafifletsin.»
قَالُوٓاْ أَوَلَمۡ تَكُ تَأۡتِيكُمۡ رُسُلُكُم بِٱلۡبَيِّنَٰتِۖ قَالُواْ بَلَىٰۚ قَالُواْ فَٱدۡعُواْۗ وَمَا دُعَٰٓؤُاْ ٱلۡكَٰفِرِينَ إِلَّا فِي ضَلَٰلٍ ٥٠
Derler ki: «Size peygamberleriniz, açık açık mucizeler ile gelivermekte değil mi idiler?» Derler ki: «Evet...» (Bekçiler de) Derler ki: «O halde siz yalvarınız. Kâfirlerin duaları ise beyhûde yere olmaktan başka değildir.»
إِنَّا لَنَنصُرُ رُسُلَنَا وَٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ فِي ٱلۡحَيَوٰةِ ٱلدُّنۡيَا وَيَوۡمَ يَقُومُ ٱلۡأَشۡهَٰدُ ٥١
Şüphe yok ki, Biz elbette resûllerimize ve imân edenlere dünya hayatında ve şahitlerin kâim olacakları günde yardım ederiz.
يَوۡمَ لَا يَنفَعُ ٱلظَّٰلِمِينَ مَعۡذِرَتُهُمۡۖ وَلَهُمُ ٱللَّعۡنَةُ وَلَهُمۡ سُوٓءُ ٱلدَّارِ ٥٢
O gün ki, zalimlere mazeretleri fâide vermez ve onlar için lânet vardır. Ve onlar için yurdun kötüsü vardır.
وَلَقَدۡ ءَاتَيۡنَا مُوسَى ٱلۡهُدَىٰ وَأَوۡرَثۡنَا بَنِيٓ إِسۡرَٰٓءِيلَ ٱلۡكِتَٰبَ ٥٣
Andolsun ki, Mûsa'ya sebeb-i ihtidâ olanı verdik ve İsrailoğullarına kitabı miras kıldık.
هُدٗى وَذِكۡرَىٰ لِأُوْلِي ٱلۡأَلۡبَٰبِ ٥٤
(O kitap) Selîm akıl sahipleri için bir hidâyet ve bir mev'iza olmuştur.
فَٱصۡبِرۡ إِنَّ وَعۡدَ ٱللَّهِ حَقّٞ وَٱسۡتَغۡفِرۡ لِذَنۢبِكَ وَسَبِّحۡ بِحَمۡدِ رَبِّكَ بِٱلۡعَشِيِّ وَٱلۡإِبۡكَٰرِ ٥٥
Artık sabret. Şüphe yok ki, Allah'ın vaadi hakdır ve kusurun için mağfiret iste ve akşam ve sabah Rabbine hamd ile tesbihte bulun.
إِنَّ ٱلَّذِينَ يُجَٰدِلُونَ فِيٓ ءَايَٰتِ ٱللَّهِ بِغَيۡرِ سُلۡطَٰنٍ أَتَىٰهُمۡ إِن فِي صُدُورِهِمۡ إِلَّا كِبۡرٞ مَّا هُم بِبَٰلِغِيهِۚ فَٱسۡتَعِذۡ بِٱللَّهِۖ إِنَّهُۥ هُوَ ٱلسَّمِيعُ ٱلۡبَصِيرُ ٥٦
Şüphe yok o kimseler ki, kendilerine gelmiş bir kat'i bürhan olmaksızın Allah'ın âyetlerinde mücadelede bulunurlar, onların sinelerinde kendilerinin yetişemeyecekleri bir böbürlenmeden başka bir şey yoktur. Sen hemen Allah'a sığın, şüphe yok ki bihakkın işitici, görücü olan O'dur O.
لَخَلۡقُ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلۡأَرۡضِ أَكۡبَرُ مِنۡ خَلۡقِ ٱلنَّاسِ وَلَٰكِنَّ أَكۡثَرَ ٱلنَّاسِ لَا يَعۡلَمُونَ ٥٧
Elbette ki, göklerin ve yerin yaradılışı, nâsın yaradılışından daha büyüktür. Velâkin nâsın birçoğu bilmezler.
وَمَا يَسۡتَوِي ٱلۡأَعۡمَىٰ وَٱلۡبَصِيرُ وَٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ وَعَمِلُواْ ٱلصَّٰلِحَٰتِ وَلَا ٱلۡمُسِيٓءُۚ قَلِيلٗا مَّا تَتَذَكَّرُونَ ٥٨
Kör olan ile görücü olan müsavî olmaz. Ve imân eden ve sâlih sâlih amellerde bulunan kimseler ile kötülük yapan da (müsavî değildir). Ne kadar az düşünüyorsunuz?
إِنَّ ٱلسَّاعَةَ لَأٓتِيَةٞ لَّا رَيۡبَ فِيهَا وَلَٰكِنَّ أَكۡثَرَ ٱلنَّاسِ لَا يُؤۡمِنُونَ ٥٩
Muhakkak ki o saat elbette gelicidir, onda bir şüphe yoktur. Velâkin nâsın ekserisi imân etmezler.