بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ

۞ وَقَيَّضۡنَا لَهُمۡ قُرَنَآءَ فَزَيَّنُواْ لَهُم مَّا بَيۡنَ أَيۡدِيهِمۡ وَمَا خَلۡفَهُمۡ وَحَقَّ عَلَيۡهِمُ ٱلۡقَوۡلُ فِيٓ أُمَمٖ قَدۡ خَلَتۡ مِن قَبۡلِهِم مِّنَ ٱلۡجِنِّ وَٱلۡإِنسِۖ إِنَّهُمۡ كَانُواْ خَٰسِرِينَ ٢٥

Ve onlar için birtakım karinleri musallat ettik. Artık onlar için önlerindekini ve arkalarındakini bezemiş oldular ve onların üzerine de kendilerinden evvel gelip geçen cinden ve insden olan ümmetler arasında o (azaba dair) söz hak olmuş oldu. Şüphe yok ki, onlar hüsrâna uğramış kimseler oldular.

– Ömer Nasuhi Bilmen

وَقَالَ ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ لَا تَسۡمَعُواْ لِهَٰذَا ٱلۡقُرۡءَانِ وَٱلۡغَوۡاْ فِيهِ لَعَلَّكُمۡ تَغۡلِبُونَ ٢٦

Ve o kimseler ki, kâfir oldular. Dediler ki: «O Kur'an'ı dinlemeyiniz, onda gürültü yapınız, olabilir ki galip olursunuz.»

– Ömer Nasuhi Bilmen

فَلَنُذِيقَنَّ ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ عَذَابٗا شَدِيدٗا وَلَنَجۡزِيَنَّهُمۡ أَسۡوَأَ ٱلَّذِي كَانُواْ يَعۡمَلُونَ ٢٧

İşte kâfir olanlara elbette bir şiddetli azap tattıracağız ve onları işler oldukları şeyin en kötüsüyle cezalandıracağız.

– Ömer Nasuhi Bilmen

ذَٰلِكَ جَزَآءُ أَعۡدَآءِ ٱللَّهِ ٱلنَّارُۖ لَهُمۡ فِيهَا دَارُ ٱلۡخُلۡدِ جَزَآءَۢ بِمَا كَانُواْ بِـَٔايَٰتِنَا يَجۡحَدُونَ ٢٨

Bu, Allah'ın düşmanlarının cezasıdır ki, ateştir. Onlar için orada Bizim âyetlerimizi inkâr eder olmalarının bir cezası olarak bir ebedî ikametgâh vardır.

– Ömer Nasuhi Bilmen

وَقَالَ ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ رَبَّنَآ أَرِنَا ٱلَّذَيۡنِ أَضَلَّانَا مِنَ ٱلۡجِنِّ وَٱلۡإِنسِ نَجۡعَلۡهُمَا تَحۡتَ أَقۡدَامِنَا لِيَكُونَا مِنَ ٱلۡأَسۡفَلِينَ ٢٩

Ve kâfir olanlar diyeceklerdir ki: «Ey Rabbimiz! Bizi cinden ve insden sapıtmış olanları bize göster, onları ayaklarımızın altına alalım. Tâ ki, en aşağı kalanlardan olsunlar.»

– Ömer Nasuhi Bilmen

إِنَّ ٱلَّذِينَ قَالُواْ رَبُّنَا ٱللَّهُ ثُمَّ ٱسۡتَقَٰمُواْ تَتَنَزَّلُ عَلَيۡهِمُ ٱلۡمَلَٰٓئِكَةُ أَلَّا تَخَافُواْ وَلَا تَحۡزَنُواْ وَأَبۡشِرُواْ بِٱلۡجَنَّةِ ٱلَّتِي كُنتُمۡ تُوعَدُونَ ٣٠

Şüphe yok o kimseler ki, «Rabbimiz Allah'tır» dediler, sonra da istikamette bulundular, onların üzerlerine melekler ineceklerdir. «Korkmayın ve mahzun olmayın ve size vaad olunmuş olan cennet ile müjdelenin!» (diyeceklerdir).

– Ömer Nasuhi Bilmen

نَحۡنُ أَوۡلِيَآؤُكُمۡ فِي ٱلۡحَيَوٰةِ ٱلدُّنۡيَا وَفِي ٱلۡأٓخِرَةِۖ وَلَكُمۡ فِيهَا مَا تَشۡتَهِيٓ أَنفُسُكُمۡ وَلَكُمۡ فِيهَا مَا تَدَّعُونَ ٣١

«Biz dünya hayatında da ve ahirette de sizin dostlarınız ve sizin için orada nefislerinizin hoşlandığı her şey vardır ve sizin için orada ne isterseniz vardır.»

– Ömer Nasuhi Bilmen

نُزُلٗا مِّنۡ غَفُورٖ رَّحِيمٖ ٣٢

Çok mağfiret eden, çok merhametli olandan (Allah tarafından) bir ziyafet olmak üzere.

– Ömer Nasuhi Bilmen

وَمَنۡ أَحۡسَنُ قَوۡلٗا مِّمَّن دَعَآ إِلَى ٱللَّهِ وَعَمِلَ صَٰلِحٗا وَقَالَ إِنَّنِي مِنَ ٱلۡمُسۡلِمِينَ ٣٣

Ve daha güzel sözlü kim vardır, Allah'a dâvet eden ve sâlih amelde bulunan ve, «Şüphe yok ki, ben müslümanım,» diyen kimseden?

– Ömer Nasuhi Bilmen

وَلَا تَسۡتَوِي ٱلۡحَسَنَةُ وَلَا ٱلسَّيِّئَةُۚ ٱدۡفَعۡ بِٱلَّتِي هِيَ أَحۡسَنُ فَإِذَا ٱلَّذِي بَيۡنَكَ وَبَيۡنَهُۥ عَدَٰوَةٞ كَأَنَّهُۥ وَلِيٌّ حَمِيمٞ ٣٤

Ve iyilik de kötülük de müsavî olamaz. (Kötülüğü) Bertaraf et o şey ile ki, o en güzeldir. Artık o zaman seninle kendi arasında adâvet olan kimse, sanki bir sadâkatlı dosttur.

– Ömer Nasuhi Bilmen

وَمَا يُلَقَّىٰهَآ إِلَّا ٱلَّذِينَ صَبَرُواْ وَمَا يُلَقَّىٰهَآ إِلَّا ذُو حَظٍّ عَظِيمٖ ٣٥

Ve bunu (böyle bir tavsiyeyi) sabredenlerden başkası telakki edemez ve bunu pek büyük bir nâsip sahibi olandan başkası kabul edip yüklenemez.

– Ömer Nasuhi Bilmen

AYARLAR
Okuyucu

Yazı Boyutu


00:00
00:00