048 surah

بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ

قُل لِّلۡمُخَلَّفِينَ مِنَ ٱلۡأَعۡرَابِ سَتُدۡعَوۡنَ إِلَىٰ قَوۡمٍ أُوْلِي بَأۡسٖ شَدِيدٖ تُقَٰتِلُونَهُمۡ أَوۡ يُسۡلِمُونَۖ فَإِن تُطِيعُواْ يُؤۡتِكُمُ ٱللَّهُ أَجۡرًا حَسَنٗاۖ وَإِن تَتَوَلَّوۡاْ كَمَا تَوَلَّيۡتُم مِّن قَبۡلُ يُعَذِّبۡكُمۡ عَذَابًا أَلِيمٗا ١٦

(Ey Rasûlüm, Hudeybiye seferinden) geri kalan o Bedevî’lere de ki: “- siz yakında çok kuvvetli olan cengâver bir kavimle harb için çağrılacaksınız. Onlarla savaşırsınız, yahud müslüman olurlar (da kurtulurlar). Eğer itaat ederseniz, Allah size güzel bir mükâfat verir. Şayed bundan önce yaptığınız gibi, cihaddan dönerseniz, sizi acıklı bir azab ile azablandırır.

– Ali Fikri Yavuz

لَّيۡسَ عَلَى ٱلۡأَعۡمَىٰ حَرَجٞ وَلَا عَلَى ٱلۡأَعۡرَجِ حَرَجٞ وَلَا عَلَى ٱلۡمَرِيضِ حَرَجٞۗ وَمَن يُطِعِ ٱللَّهَ وَرَسُولَهُۥ يُدۡخِلۡهُ جَنَّٰتٖ تَجۡرِي مِن تَحۡتِهَا ٱلۡأَنۡهَٰرُۖ وَمَن يَتَوَلَّ يُعَذِّبۡهُ عَذَابًا أَلِيمٗا ١٧

(Savaşa çıkmamak hususunda) amaya günah yok, aksağa günah yok, hastaya günah yok. Kim Allah’a ve Rasûlüne itaat ederse, Allah, onu (ağaçları) altından ırmaklar akar cennetlere koyar. Kim de (Allah’a ve Peygambere itaat etmekten) yüz çevirirse, onu acıklı bir azab ile azablandırır.

– Ali Fikri Yavuz

۞ لَّقَدۡ رَضِيَ ٱللَّهُ عَنِ ٱلۡمُؤۡمِنِينَ إِذۡ يُبَايِعُونَكَ تَحۡتَ ٱلشَّجَرَةِ فَعَلِمَ مَا فِي قُلُوبِهِمۡ فَأَنزَلَ ٱلسَّكِينَةَ عَلَيۡهِمۡ وَأَثَٰبَهُمۡ فَتۡحٗا قَرِيبٗا ١٨

Hakikaten Allah, (Hudeybiye’de) ağacın altında sana biat etmekte oldukları vakit, o müminlerden razı oldu. Böylece kalblerinde olan sadakatı bildi de, üzerlerine manevî huzuru indirdi. Kendilerine de yakın bir zafer (Hayber’in fethini) verdi.

– Ali Fikri Yavuz

وَمَغَانِمَ كَثِيرَةٗ يَأۡخُذُونَهَاۗ وَكَانَ ٱللَّهُ عَزِيزًا حَكِيمٗا ١٩

Bir de ele geçirecekleri (Hayber’deki) bir çok ganimetleri mükâfat verdi. Allah Azîz’dir= her şeye galibdir, Hakîm’dir= hikmet sahibidir.

– Ali Fikri Yavuz

وَعَدَكُمُ ٱللَّهُ مَغَانِمَ كَثِيرَةٗ تَأۡخُذُونَهَا فَعَجَّلَ لَكُمۡ هَٰذِهِۦ وَكَفَّ أَيۡدِيَ ٱلنَّاسِ عَنكُمۡ وَلِتَكُونَ ءَايَةٗ لِّلۡمُؤۡمِنِينَ وَيَهۡدِيَكُمۡ صِرَٰطٗا مُّسۡتَقِيمٗا ٢٠

Allah, size (kıyamete kadar olacak fetihlerden) alacağınız daha bir çok ganimetler vaadetmiştir. Şimdilik bunu (Hayber ganimetini) size peşin vermiş ve insanların ellerini (savaş hususunda) sizden çekmiştir ki, müminlere bir ibret olsun ve sizi doğru bir yola çıkarsın, (Allah’ın lütûf ve ihsanına olan güveninizi artırsın).

– Ali Fikri Yavuz

وَأُخۡرَىٰ لَمۡ تَقۡدِرُواْ عَلَيۡهَا قَدۡ أَحَاطَ ٱللَّهُ بِهَاۚ وَكَانَ ٱللَّهُ عَلَىٰ كُلِّ شَيۡءٖ قَدِيرٗا ٢١

Size, henüz elinizin ermediği diğer ganimetler de vermiştir. Fakat Allah onları ilmi ile kuşatmıştır. Allah ise her şeye kadirdir.

– Ali Fikri Yavuz

وَلَوۡ قَٰتَلَكُمُ ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ لَوَلَّوُاْ ٱلۡأَدۡبَٰرَ ثُمَّ لَا يَجِدُونَ وَلِيّٗا وَلَا نَصِيرٗا ٢٢

Eğer (Mekke halkından olan) o kâfirler, (Hudeybi’yede andlaşma yapmayıb) sizinle çarpışsaydılar, mutlaka arkalarını döneceklerdi (perişan olacaklardı). Sonra da ne onları koruyacak bir dost, ne de bir yaradımcı bulamıyacaklardı.

– Ali Fikri Yavuz

سُنَّةَ ٱللَّهِ ٱلَّتِي قَدۡ خَلَتۡ مِن قَبۡلُۖ وَلَن تَجِدَ لِسُنَّةِ ٱللَّهِ تَبۡدِيلٗا ٢٣

Allah’ın öteden beri olagelen sünneti böyledir. Allah’ın sünnetinde asla bir değişiklik bulamazsın.

– Ali Fikri Yavuz

وَهُوَ ٱلَّذِي كَفَّ أَيۡدِيَهُمۡ عَنكُمۡ وَأَيۡدِيَكُمۡ عَنۡهُم بِبَطۡنِ مَكَّةَ مِنۢ بَعۡدِ أَنۡ أَظۡفَرَكُمۡ عَلَيۡهِمۡۚ وَكَانَ ٱللَّهُ بِمَا تَعۡمَلُونَ بَصِيرًا ٢٤

Allah O’dur ki, sizi, Mekke vadisinde kâfirlere karşı sizi zafere erdirdikten sonra, onların ellerini sizden, sizin ellerinizi de onlardan çekti (birbirinizle savaşmadınız). Allah bütün yaptıklarınızı görendir.

– Ali Fikri Yavuz

هُمُ ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ وَصَدُّوكُمۡ عَنِ ٱلۡمَسۡجِدِ ٱلۡحَرَامِ وَٱلۡهَدۡيَ مَعۡكُوفًا أَن يَبۡلُغَ مَحِلَّهُۥۚ وَلَوۡلَا رِجَالٞ مُّؤۡمِنُونَ وَنِسَآءٞ مُّؤۡمِنَٰتٞ لَّمۡ تَعۡلَمُوهُمۡ أَن تَطَـُٔوهُمۡ فَتُصِيبَكُم مِّنۡهُم مَّعَرَّةُۢ بِغَيۡرِ عِلۡمٖۖ لِّيُدۡخِلَ ٱللَّهُ فِي رَحۡمَتِهِۦ مَن يَشَآءُۚ لَوۡ تَزَيَّلُواْ لَعَذَّبۡنَا ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ مِنۡهُمۡ عَذَابًا أَلِيمًا ٢٥

Onlar (Mekke’liler), o kimselerdir ki, Peygamberi inkâr ettiler ve (Kâbe’ye hediye edilmek üzere alıkonub) bekletilmekte olan kurbanlıkları (kesim) yerine ulaşmaktan engellediler. Eğer kendilerini tanımadığınız (Mekkeli kâfirler arasındaki) bir takım mümin erkeklerle mümin kadınları bilmemezlikten çiğneyib o yüzden size bir vebal gelecek olmasaydı, (Allah, size, Mekke’nin fethi için müsaade buyururdu). Allah’ın, Mekke’deki müminleri koruması, dilediği kimseyi rahmetine koymak içindir. Eğer onlar (Mekkedeki müminler, kâfirlerden) ayrılsalardı, onlardan kâfir bulunanları acıklı bir azab ile azablandırırdık.

– Ali Fikri Yavuz

إِذۡ جَعَلَ ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ فِي قُلُوبِهِمُ ٱلۡحَمِيَّةَ حَمِيَّةَ ٱلۡجَٰهِلِيَّةِ فَأَنزَلَ ٱللَّهُ سَكِينَتَهُۥ عَلَىٰ رَسُولِهِۦ وَعَلَى ٱلۡمُؤۡمِنِينَ وَأَلۡزَمَهُمۡ كَلِمَةَ ٱلتَّقۡوَىٰ وَكَانُوٓاْ أَحَقَّ بِهَا وَأَهۡلَهَاۚ وَكَانَ ٱللَّهُ بِكُلِّ شَيۡءٍ عَلِيمٗا ٢٦

Hani o kâfir olanlar, kalblerindeki taassuba= cahiliyyet gayretine sarıldıkları sıra; Allah, Rasûlünün ve müminlerin üzerine manevî huzuru indirmişti. Onlara takvâ kelimesini (şehadet ve tevhid sözünü) de ilham etmişti. Onlar da buna lâyık ve ehil idiler. Allah her şeyi kemal üzre bilendir.

– Ali Fikri Yavuz

AYARLAR
Okuyucu

Yazı Boyutu