بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ

وَهُمۡ يَصۡطَرِخُونَ فِيهَا رَبَّنَآ أَخۡرِجۡنَا نَعۡمَلۡ صَٰلِحًا غَيۡرَ ٱلَّذِي كُنَّا نَعۡمَلُۚ أَوَلَمۡ نُعَمِّرۡكُم مَّا يَتَذَكَّرُ فِيهِ مَن تَذَكَّرَ وَجَآءَكُمُ ٱلنَّذِيرُۖ فَذُوقُواْ فَمَا لِلظَّٰلِمِينَ مِن نَّصِيرٍ ٣٧

O kâfirler cehennemde şöyle derler: “-Ey Rabbimiz! Bizleri çıkar, (dünyada şirk gibi) yapa geldiklerimizden başka salih bir amel yapalım.” (Allah onlara şöyle buyurur): “- Size, düşünecek kimsenin düşüneceği kadar ömür vermedik mi? Hem size peygamber de geldi. O halde tadın (ateşin azabını)!... Çünkü zalimleri (Allah’ın azabından) kurtaracak yoktur?”

– Ali Fikri Yavuz

إِنَّ ٱللَّهَ عَٰلِمُ غَيۡبِ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلۡأَرۡضِۚ إِنَّهُۥ عَلِيمُۢ بِذَاتِ ٱلصُّدُورِ ٣٨

Şüphesiz ki Allah göklerin ve yerin gaybını (gizli olan her şeyini) bilendir. Elbette O, kalblerde gizlenenleri tamamiyle bilir.

– Ali Fikri Yavuz

هُوَ ٱلَّذِي جَعَلَكُمۡ خَلَٰٓئِفَ فِي ٱلۡأَرۡضِۚ فَمَن كَفَرَ فَعَلَيۡهِ كُفۡرُهُۥۖ وَلَا يَزِيدُ ٱلۡكَٰفِرِينَ كُفۡرُهُمۡ عِندَ رَبِّهِمۡ إِلَّا مَقۡتٗاۖ وَلَا يَزِيدُ ٱلۡكَٰفِرِينَ كُفۡرُهُمۡ إِلَّا خَسَارٗا ٣٩

(Ey Hz. Peygamber ümmeti), sizi yeryüzünde halifeler yapan (size yeryüzünün tasarrufunu ve hâkimiyetini veren) O’dur. Artık kim (bu büyük nimeti) inkâr ederse, inkârının cezası kendinedir. Kâfirlere, küfürleri, Rableri katında ancak buğz artırır. Kâfirlere, küfürleri, hüsrandan başka bir şey artırmaz.

– Ali Fikri Yavuz

قُلۡ أَرَءَيۡتُمۡ شُرَكَآءَكُمُ ٱلَّذِينَ تَدۡعُونَ مِن دُونِ ٱللَّهِ أَرُونِي مَاذَا خَلَقُواْ مِنَ ٱلۡأَرۡضِ أَمۡ لَهُمۡ شِرۡكٞ فِي ٱلسَّمَٰوَٰتِ أَمۡ ءَاتَيۡنَٰهُمۡ كِتَٰبٗا فَهُمۡ عَلَىٰ بَيِّنَتٖ مِّنۡهُۚ بَلۡ إِن يَعِدُ ٱلظَّٰلِمُونَ بَعۡضُهُم بَعۡضًا إِلَّا غُرُورًا ٤٠

(Ey Rasûlüm, Mekke halkına) de ki: “- Allah’dan başka ibadet etmekte olduğunuz ortaklarınız (putlarınız) yeryüzünde neyi yaratmışlardır? Bana haber verin, gösterin bakalım!” Yoksa onların göklerde (Allah ile) mi bir ortaklığı var? Yoksa kendilerine bir kitap vermişiz de ondan (lehlerine) bir delil üzerinde mi bulunuyorlar? Hayır, o zalimler birbirlerine ancak bâtılı vaad ediyorlar.

– Ali Fikri Yavuz

۞ إِنَّ ٱللَّهَ يُمۡسِكُ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلۡأَرۡضَ أَن تَزُولَاۚ وَلَئِن زَالَتَآ إِنۡ أَمۡسَكَهُمَا مِنۡ أَحَدٖ مِّنۢ بَعۡدِهِۦٓۚ إِنَّهُۥ كَانَ حَلِيمًا غَفُورٗا ٤١

Doğrusu gökleri ve yeri zeval bulmaktan Allah koruyup tutuyor. And olsun ki, zeval bulurlarsa, onları, O’ndan başka kimse tutamaz. Gerçekten O Halîm’dir= azab için acele etmez, Gafûr’dur= çok bağışlayıcıdır.

– Ali Fikri Yavuz

وَأَقۡسَمُواْ بِٱللَّهِ جَهۡدَ أَيۡمَٰنِهِمۡ لَئِن جَآءَهُمۡ نَذِيرٞ لَّيَكُونُنَّ أَهۡدَىٰ مِنۡ إِحۡدَى ٱلۡأُمَمِۖ فَلَمَّا جَآءَهُمۡ نَذِيرٞ مَّا زَادَهُمۡ إِلَّا نُفُورًا ٤٢

(Mekke kâfirleri, Hz. Peygamber gelmeden önce) yeminlerinin en kuvvetlisi ile Allah’a yemin etmişlerdi ki, kendilerine azab ile korkutan bir peygamber gelirse, muhakkak (yahudi ve hristiyan) milletlerinin herhangi birinden daha çabuk doğru yolu bulacaklar. Fakat, kendilerine azap ile korkutan bir peygamber (Hz. Muhammed Aleyhisselâtü vesselâm) geldiği zaman, onlara, ancak hakdan uzaklaşmayı artırdı.

– Ali Fikri Yavuz

ٱسۡتِكۡبَارٗا فِي ٱلۡأَرۡضِ وَمَكۡرَ ٱلسَّيِّيِٕۚ وَلَا يَحِيقُ ٱلۡمَكۡرُ ٱلسَّيِّئُ إِلَّا بِأَهۡلِهِۦۚ فَهَلۡ يَنظُرُونَ إِلَّا سُنَّتَ ٱلۡأَوَّلِينَۚ فَلَن تَجِدَ لِسُنَّتِ ٱللَّهِ تَبۡدِيلٗاۖ وَلَن تَجِدَ لِسُنَّتِ ٱللَّهِ تَحۡوِيلًا ٤٣

Bu da, yeryüzünde kibirlenmeleri ve kötü hileleri yüzündendi. Halbuki fena bir kuruntu, ancak sahibinin başına geçer. O halde evvelkilerin sünnetinden (inkârcıların başına gelen azabdan) başka ne gözetirler? Sen Allah’ın sünnetinde, (kâfirlere azap kanununda) aslâ bir tedbil bulamazsın. Allah’ın sünnetinde bir tahvil de bulamazsın.

– Ali Fikri Yavuz

أَوَلَمۡ يَسِيرُواْ فِي ٱلۡأَرۡضِ فَيَنظُرُواْ كَيۡفَ كَانَ عَٰقِبَةُ ٱلَّذِينَ مِن قَبۡلِهِمۡ وَكَانُوٓاْ أَشَدَّ مِنۡهُمۡ قُوَّةٗۚ وَمَا كَانَ ٱللَّهُ لِيُعۡجِزَهُۥ مِن شَيۡءٖ فِي ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَلَا فِي ٱلۡأَرۡضِۚ إِنَّهُۥ كَانَ عَلِيمٗا قَدِيرٗا ٤٤

Yer yüzünde gezip de (ibret gözü ile) bir bakmadılar mı, kendilerinden evvelkilerin akıbeti nasıl olmuş? Halbuki evvelkiler, onlardan daha kuvvetli idiler. Ne göklerde, ne de yerde hiç bir şey Allah’ı âciz bırakamaz. Çünkü O, Alîm’dir= her şeyi bilir, Kadîr’dir= her şeye gücü yeter.

– Ali Fikri Yavuz

وَلَوۡ يُؤَاخِذُ ٱللَّهُ ٱلنَّاسَ بِمَا كَسَبُواْ مَا تَرَكَ عَلَىٰ ظَهۡرِهَا مِن دَآبَّةٖ وَلَٰكِن يُؤَخِّرُهُمۡ إِلَىٰٓ أَجَلٖ مُّسَمّٗىۖ فَإِذَا جَآءَ أَجَلُهُمۡ فَإِنَّ ٱللَّهَ كَانَ بِعِبَادِهِۦ بَصِيرَۢا ٤٥

Eğer Allah, insanları, ettikleri günah yüzünden yakalayıp hesaba çekseydi, yer yüzünde hiç bir canlı bırakmazdı. Fakat Allah, onları, muayyen bir vakte kadar geciktirir. Nihayet ecelleri gelince, Muhakkak Allah kullarına Basîr’dir= onları amellerine göre cezalandırır.

– Ali Fikri Yavuz

AYARLAR
Okuyucu

Yazı Boyutu


00:00
00:00