بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
يَغۡشَى ٱلنَّاسَۖ هَٰذَا عَذَابٌ أَلِيمٞ ١١
Ki nâsı saracaktır, bu bir elîm azabdır.
Duman, insanları bürüyecektir. Bu, acı bir azabtır.
(O duman) insanları bürür. Bu, elem dolu bir azaptır.
رَّبَّنَا ٱكۡشِفۡ عَنَّا ٱلۡعَذَابَ إِنَّا مُؤۡمِنُونَ ١٢
“Rabbenâ! Bizden bu azâbı aç, çünkü biz mü’minleriz” diyecekler.
«Rabbimiz, bizden azabı kaldır, çünkü biz artık inanıyoruz» derler.
İnsanlar, "Rabbimiz! Bu azabı bizden kaldır, çünkü biz artık inanıyoruz" derler.
أَنَّىٰ لَهُمُ ٱلذِّكۡرَىٰ وَقَدۡ جَآءَهُمۡ رَسُولٞ مُّبِينٞ ١٣
Onlara düşünmek, ibret almak nerede? Kendilerine apaçık anlatan bir resul geldi de
Artık onlar nasıl düşünüp öğüt alacaklar? Öğüt alma zamanı geçti. Oysa kendilerine gerçeği açıklayan bir elçi gelmişti.
Nerede onlarda öğüt almak?! Oysa kendilerine (gerçeği) açıklayan bir peygamber gelmişti.
ثُمَّ تَوَلَّوۡاْ عَنۡهُ وَقَالُواْ مُعَلَّمٞ مَّجۡنُونٌ ١٤
sonra ondan döndüler, “öğretilmiş” dediler, “bir mecnun” dediler.
Ondan yüz çevirdiler «Bu, deli görünümünde eğitilmiş biridir» dediler.
Sonra ondan yüz çevirdiler ve "Bu bir öğretilmiş, bu bir deli!" dediler.
إِنَّا كَاشِفُواْ ٱلۡعَذَابِ قَلِيلًاۚ إِنَّكُمۡ عَآئِدُونَ ١٥
Biz o azâbı biraz açacağız, fakat siz yine döneceksiniz.
Biz sizden azabı birazcık kaldıracağız, fakat siz yine inkara döneceksiniz.
Biz bu azabı kısa bir süre kaldıracağız, siz de yine eski halinize döneceksiniz.
يَوۡمَ نَبۡطِشُ ٱلۡبَطۡشَةَ ٱلۡكُبۡرَىٰٓ إِنَّا مُنتَقِمُونَ ١٦
Ama o büyük satvetle sıkıvereceğimiz gün her hâlde Biz intikam alacağız.
O gün büyük bir şiddetle çarparız; zira Biz öç alıcıyız!
Onları o en şiddetli yakalayışla yakalayacağımız günü hatırla. Şüphesiz biz öcümüzü alırız.
۞ وَلَقَدۡ فَتَنَّا قَبۡلَهُمۡ قَوۡمَ فِرۡعَوۡنَ وَجَآءَهُمۡ رَسُولٞ كَرِيمٌ ١٧
Celâlim hakkı için onlardan evvel Firavun’un kavmini fitneye düşürdük, onlara da kerîm bir resul gelmişti.
Andolsun, onlardan önce Firavun toplumuna da imkanlar vererek sınamıştık. Onlara saygın bir peygamber gelmişti.
Andolsun, onlardan önce Firavun kavmini sınamıştık. Onlara değerli bir peygamber (Mûsâ) gelmişti.
أَنۡ أَدُّوٓاْ إِلَيَّ عِبَادَ ٱللَّهِۖ إِنِّي لَكُمۡ رَسُولٌ أَمِينٞ ١٨
Şöyle diye: “Allah’ın kullarını bana teslim edin, çünkü ben size emîn bir resûlüm.
Ey Allah'ın kulları! Bana gelin, doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.
O şöyle demişti: "Allah'ın kullarını (esaret altındaki İsrailoğullarını) bana teslim edin. Çünkü ben güvenilir bir peygamberim."
وَأَن لَّا تَعۡلُواْ عَلَى ٱللَّهِۖ إِنِّيٓ ءَاتِيكُم بِسُلۡطَٰنٖ مُّبِينٖ ١٩
Ve Allah’a karşı baş kaldırmayın, çünkü ben size açık bir burhan ile geliyorum.
Allah'a karşı büyüklük taslamayın. Ben size apaçık bir delil getiriyorum.
"Allah'a karşı ululuk taslamayın. Çünkü ben size apaçık bir delil (mucize) getiriyorum."
وَإِنِّي عُذۡتُ بِرَبِّي وَرَبِّكُمۡ أَن تَرۡجُمُونِ ٢٠
Ve haberiniz olsun ki ben sizin beni recminizden Rabbim ve Rabbinize sığınmışımdır.
Ben, beni taşlayıp öldürmenizden, benim de Rabbim sizin de Rabbiniz olan Allah'a sığındım.
"Şüphesiz ki ben, beni taşlamanızdan, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a sığındım."
وَإِن لَّمۡ تُؤۡمِنُواْ لِي فَٱعۡتَزِلُونِ ٢١
Onun için eğer bana iman etmezseniz bari benden çekilin”.
Eğer bana inanmadınızsa bari yolumdan çekilin.
"Bana inanmadınızsa benden uzak durun."