Sûrenin Adı
Birinci ayetteki "Beyyine" kelimesi sureye isim olmuştur.
Nüzul Zamanı
Bu surenin de Mekkî mi Medenî mi olduğu konusunda ihtilaf vardır. Bazı müfessirlere göre, çoğunluk nezdinde bu sure
Mekkî'dir. Bazı müfessirler de cumhur nezdinde bu surenin Medenî olduğunu söylerler. İbn Zübeyr ve Ata b. Yesar'ın
kavline göre bu sure Medenî'dir. İbn Abbas ve Katade'den iki kavil nakledilmektedir. Birincisi Mekkî, ikincisi Medenî
olduğu yolundadır. Hz. Aişe bu surenin Mekkî olduğunu söylemiştir. Bahru'l-Muhit sahibi Ebu Hayyam ve Abdu'l Mümin
ibn'l Faris -Ahkamu'l Kur'an sahibi- bunun Mekkî olduğu görüşünü tercih etmişlerdir. Surenin muhtevasında Mekkî
olduğuna dair hiçbir işaret yoktur.
Konu
Bu surenin Kur'an-ı Kerim'de tertib itibarıyla Alak ve Kadir Suresinden sonra yer alması anlamlıdır. Alak suresinde
ilk vahiy, Kadir Suresinde de bu vahyin nüzul zamanı bildirilmiştir. Bu surede ise bu mukaddes kitab ile birlikte bir
peygamber gönderilmesinin gerekçesi açıklanmıştır.
İlk olarak, bir Rasul göndermenin zarureti açıklanmıştır. Bu zaruret şöyle beyan edilmiştir: Dünyada Ehl-i Kitab
olsun, müşrik olsun, insanları düştükleri küfür vaziyetinden kurtarmak ancak Rasul göndererek mümkün olur. Bu Rasulün,
Allah'ın Kitabını insanlara asıl ve sahih şekliyle açıkça beyan etmesi, getirdiği Kitab'ın temiz olup ona batıl hiçbir
şeyin karışmaması, önceki semavi kitapların tersine batıl karışmasından uzak olması ve doğru talimatları kapsaması
kendi risaleti için apaçık delildir.
Bundan sonra Ehl-i Kitabın sapıklığı açıklanarak, onların çeşitli sapık yollara düşmelerinin sebeplerinin, "Allah'tan
hidayet gelmemesi" olmadığı belirtilmiştir. Buradan kendiliğinden, sapıklıklarının sorumluluğunun kendilerine ait
olduğu sonucu çıkmaktadır. Şimdi, Allah (c.c.) tekrar, bir peygamber aracılığıyla apaçık hidayet gönderdikten sonra
sapıklıklarında devam ederlerse, sapıklıklarının sorumluluğu daha da artacaktır.
Daha sonra, Allah (c.c.) tarafından gönderilen peygamberler ve onların aracılığıyla verilen kitaplarda, bütün yolları
terkederek sadece ve halis olarak Allah'a ibadet etmeleri, başka bir kimseyi ibadette ve itaatte Allah'a ortak
koşmamaları, namazı kılmaları, zekatı vermelerinden başka bir emir verilmemiş olduğu ve hak dinin de bu olduğu
açıklanmıştır. Bundan açıkça anlaşılıyor ki, Ehl-i Kitap olanlar asıl dinden inhiraf ederek, dinlerine batıl olan başka
şeyler katmışlardır. Allah'ın Rasulü onları asıl dine dönmeye davet etmektedir.
Sonunda açıkça şöyle buyurulmuştur: Ehl-i Kitap ve müşrikler bu peygambere inanmaktan yüz çevirmektedirler. Bunlar en
kötü mahluklardır. Onların cezası sonsuz cehennemdir. İman ederek salih amel işleyen ve dünyada Allah'tan korkarak
yaşayanlar Allah'ın en iyi mahluklarıdır. Onların mükafaatı, ebedi kalacakları cennettir. Allah (c.c.) onlardan razı
olmuş, onlar da Allah'tan razı olacaklardır.
Kaynak: Mevdûdî - Tefhimu'l Kur'an