002 surah

بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ

وَإِن كُنتُمۡ فِي رَيۡبٖ مِّمَّا نَزَّلۡنَا عَلَىٰ عَبۡدِنَا فَأۡتُواْ بِسُورَةٖ مِّن مِّثۡلِهِۦ وَٱدۡعُواْ شُهَدَآءَكُم مِّن دُونِ ٱللَّهِ إِن كُنتُمۡ صَٰدِقِينَ ٢٣

Ve eğer siz kulumuza indirdiğimizden şüphede iseniz, onun mislinden bir sûre vücuda getiriniz. Ve Allah Teâlâ'dan başka şahitlerinizi dâvet ediniz, eğer siz sâdık kimseler iseniz.

– Ömer Nasuhi Bilmen

فَإِن لَّمۡ تَفۡعَلُواْ وَلَن تَفۡعَلُواْ فَٱتَّقُواْ ٱلنَّارَ ٱلَّتِي وَقُودُهَا ٱلنَّاسُ وَٱلۡحِجَارَةُۖ أُعِدَّتۡ لِلۡكَٰفِرِينَ ٢٤

Eğer siz onu yapamaz iseniz, elbette yapamayacaksınız ya, artık o ateşten sakınınız ki, onun çırası, birtakım insanlar ile taşlardır. O ateş ise kâfirler için hazırlanmıştır.

– Ömer Nasuhi Bilmen

وَبَشِّرِ ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ وَعَمِلُواْ ٱلصَّٰلِحَٰتِ أَنَّ لَهُمۡ جَنَّٰتٖ تَجۡرِي مِن تَحۡتِهَا ٱلۡأَنۡهَٰرُۖ كُلَّمَا رُزِقُواْ مِنۡهَا مِن ثَمَرَةٖ رِّزۡقٗا قَالُواْ هَٰذَا ٱلَّذِي رُزِقۡنَا مِن قَبۡلُۖ وَأُتُواْ بِهِۦ مُتَشَٰبِهٗاۖ وَلَهُمۡ فِيهَآ أَزۡوَٰجٞ مُّطَهَّرَةٞۖ وَهُمۡ فِيهَا خَٰلِدُونَ ٢٥

İmân edip sâlih amellerde bulunanlara müjde ver. Şüphe yok ki onlar için altından ırmaklar akan cennetler vardır. Her ne vakit o cennetlerden bir meyva ile merzûk olunca diyeceklerdir ki: «Bu meyva bizim evvelce de merzûk olduğumuz bir meyvadır.» Onlara birbirine benzeyen (böyle nîmetler) verilmiş olacaktır. Ve onlar için cennetlerde tertemiz zevceler de vardır ve onlar o cennetlerde ebedî olarak kalacaklardır.

– Ömer Nasuhi Bilmen

۞ إِنَّ ٱللَّهَ لَا يَسۡتَحۡيِۦٓ أَن يَضۡرِبَ مَثَلٗا مَّا بَعُوضَةٗ فَمَا فَوۡقَهَاۚ فَأَمَّا ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ فَيَعۡلَمُونَ أَنَّهُ ٱلۡحَقُّ مِن رَّبِّهِمۡۖ وَأَمَّا ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ فَيَقُولُونَ مَاذَآ أَرَادَ ٱللَّهُ بِهَٰذَا مَثَلٗاۘ يُضِلُّ بِهِۦ كَثِيرٗا وَيَهۡدِي بِهِۦ كَثِيرٗاۚ وَمَا يُضِلُّ بِهِۦٓ إِلَّا ٱلۡفَٰسِقِينَ ٢٦

Şüphe yok ki, Allah Teâlâ bir sivrisineği ve onun üstünde bulunanı mesel olarak irad buyurmaktan istihya etmez. İmdi imân etmiş olanlar bunun Rableri tarafından bir hak olduğunu bilirler. Kâfir olanlar ise, «Allah bununla mesel olarak ne murad etti?» derler. Hak Teâlâ bu mesel ile birçoklarını dalâlette bırakır, birçoklarını da hidâyete eriştirir. Allah Teâlâ bununla ancak fâsık olanları dalâlete düşürür.

– Ömer Nasuhi Bilmen

ٱلَّذِينَ يَنقُضُونَ عَهۡدَ ٱللَّهِ مِنۢ بَعۡدِ مِيثَٰقِهِۦ وَيَقۡطَعُونَ مَآ أَمَرَ ٱللَّهُ بِهِۦٓ أَن يُوصَلَ وَيُفۡسِدُونَ فِي ٱلۡأَرۡضِۚ أُوْلَٰٓئِكَ هُمُ ٱلۡخَٰسِرُونَ ٢٧

O kimseler ki Hak Teâlâ'nın ahdini tevsik (yemin ile te'kit) ettikten sonra bozarlar. Bitişmesini emretmiş olduğu şeyi kesiverirler. Yeryüzünde fesat çıkarırlar, işte hasîr olanlar onlardır.

– Ömer Nasuhi Bilmen

كَيۡفَ تَكۡفُرُونَ بِٱللَّهِ وَكُنتُمۡ أَمۡوَٰتٗا فَأَحۡيَٰكُمۡۖ ثُمَّ يُمِيتُكُمۡ ثُمَّ يُحۡيِيكُمۡ ثُمَّ إِلَيۡهِ تُرۡجَعُونَ ٢٨

Allah Teâlâ'yı nasıl inkâr ediyorsunuz ki sizi ölüler iken o diriltti. Sonra sizi öldürecektir. Sonra da sizi diriltecektir. Sonra da O'na döndürüleceksiniz.

– Ömer Nasuhi Bilmen

هُوَ ٱلَّذِي خَلَقَ لَكُم مَّا فِي ٱلۡأَرۡضِ جَمِيعٗا ثُمَّ ٱسۡتَوَىٰٓ إِلَى ٱلسَّمَآءِ فَسَوَّىٰهُنَّ سَبۡعَ سَمَٰوَٰتٖۚ وَهُوَ بِكُلِّ شَيۡءٍ عَلِيمٞ ٢٩

O öyle bir Hâlık-i Kerîm' dir ki yeryüzünde ne var ise hepsini sizin için yarattı. Sonra da semaya teveccüh edip onları yedi sema olarak tasfiye buyurdu, O her şeyi bihakkın bilicidir.

– Ömer Nasuhi Bilmen

وَإِذۡ قَالَ رَبُّكَ لِلۡمَلَٰٓئِكَةِ إِنِّي جَاعِلٞ فِي ٱلۡأَرۡضِ خَلِيفَةٗۖ قَالُوٓاْ أَتَجۡعَلُ فِيهَا مَن يُفۡسِدُ فِيهَا وَيَسۡفِكُ ٱلدِّمَآءَ وَنَحۡنُ نُسَبِّحُ بِحَمۡدِكَ وَنُقَدِّسُ لَكَۖ قَالَ إِنِّيٓ أَعۡلَمُ مَا لَا تَعۡلَمُونَ ٣٠

Yâd et o zamanı ki, Rabbin meleklere «Ben yeryüzünde muhakkak bir halife kılacağım» diye buyurmuştu. Melekler de, «Yeryüzünde fesad çıkaracak, kanlar dökecek kimseyi mi yaratacaksın? Bizler ise Sana hamd ile tesbih eder, Seni takdîs eyleriz» demişlerdi. «Şüphe yok ki sizin bilmeyeceğiniz şeyleri Ben bilirim,» diye buyurmuştur.

– Ömer Nasuhi Bilmen

وَعَلَّمَ ءَادَمَ ٱلۡأَسۡمَآءَ كُلَّهَا ثُمَّ عَرَضَهُمۡ عَلَى ٱلۡمَلَٰٓئِكَةِ فَقَالَ أَنۢبِـُٔونِي بِأَسۡمَآءِ هَٰٓؤُلَآءِ إِن كُنتُمۡ صَٰدِقِينَ ٣١

Ve (Allah Teâlâ) bütün eşyanın isimlerini Âdem'e bildirdi. Sonra bu eşyayı meleklere göstererek, «Bunların isimlerini Bana haber veriniz, eğer siz sâdık iseniz» diye buyurdu.

– Ömer Nasuhi Bilmen

قَالُواْ سُبۡحَٰنَكَ لَا عِلۡمَ لَنَآ إِلَّا مَا عَلَّمۡتَنَآۖ إِنَّكَ أَنتَ ٱلۡعَلِيمُ ٱلۡحَكِيمُ ٣٢

Dediler ki: «Seni tesbih ederiz, Senin bize bildirdiklerinden başka bizim bilgimiz yoktur. Şüphe yok ki alîm, hakîm olan Sen'sin.»

– Ömer Nasuhi Bilmen

قَالَ يَٰٓـَٔادَمُ أَنۢبِئۡهُم بِأَسۡمَآئِهِمۡۖ فَلَمَّآ أَنۢبَأَهُم بِأَسۡمَآئِهِمۡ قَالَ أَلَمۡ أَقُل لَّكُمۡ إِنِّيٓ أَعۡلَمُ غَيۡبَ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلۡأَرۡضِ وَأَعۡلَمُ مَا تُبۡدُونَ وَمَا كُنتُمۡ تَكۡتُمُونَ ٣٣

Buyurdu ki: «Ey Âdem! O şeyleri adları ile meleklere haber ver!». Âdem de o şeyleri adları ile haber verince (Cenâb-ı Hak) buyurdu ki, «Size dememiş miydim ki, Ben şüphesiz göklerin de yerin de gizliliklerini bilirim. Ve sizin izhâr ettiğiniz ve gizlediğiniz şeyleri de bilirim.»

– Ömer Nasuhi Bilmen

AYARLAR
Okuyucu

Yazı Boyutu