بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ

وَقَالَ ٱلۡمَلَأُ ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ مِن قَوۡمِهِۦ لَئِنِ ٱتَّبَعۡتُمۡ شُعَيۡبًا إِنَّكُمۡ إِذٗا لَّخَٰسِرُونَ ٩٠

Kavminden ileri gelen kafirler dediler ki: «Eğer Şuayb'a uyarsanız andolsun ki, o takdirde mutlaka zarara düşersiniz.»

– Elmalılı (Sadeleştirilmiş)

فَأَخَذَتۡهُمُ ٱلرَّجۡفَةُ فَأَصۡبَحُواْ فِي دَارِهِمۡ جَٰثِمِينَ ٩١

Derken onları o dehşetli sarsıntı yakalayıverdi ve hemen yurtlarında çökekaldılar.

– Elmalılı (Sadeleştirilmiş)

ٱلَّذِينَ كَذَّبُواْ شُعَيۡبٗا كَأَن لَّمۡ يَغۡنَوۡاْ فِيهَاۚ ٱلَّذِينَ كَذَّبُواْ شُعَيۡبٗا كَانُواْ هُمُ ٱلۡخَٰسِرِينَ ٩٢

Şuayb'ı yalanlayanlar sanki orada hiç safa sürmemiş gibi oldular. Asıl zarara düşenler, Şuayb'ı yalanlayanlar olmuşlardı.

– Elmalılı (Sadeleştirilmiş)

فَتَوَلَّىٰ عَنۡهُمۡ وَقَالَ يَٰقَوۡمِ لَقَدۡ أَبۡلَغۡتُكُمۡ رِسَٰلَٰتِ رَبِّي وَنَصَحۡتُ لَكُمۡۖ فَكَيۡفَ ءَاسَىٰ عَلَىٰ قَوۡمٖ كَٰفِرِينَ ٩٣

Şuayb onlardan öteye döndü ve: «Ey kavmim, Allah biliyor ki, size Rabbimin mesajlarını ilettim, size öğüt de verdim; şimdi kafir kavme nasıl acırım?» dedi.

– Elmalılı (Sadeleştirilmiş)

وَمَآ أَرۡسَلۡنَا فِي قَرۡيَةٖ مِّن نَّبِيٍّ إِلَّآ أَخَذۡنَآ أَهۡلَهَا بِٱلۡبَأۡسَآءِ وَٱلضَّرَّآءِ لَعَلَّهُمۡ يَضَّرَّعُونَ ٩٤

Biz hangi ülkeye bir peygamber gönderdiysek önce halkını sıkıntı ve darlıkla sıkmışızdır ki, yalvarıp yakarsınlar.

– Elmalılı (Sadeleştirilmiş)

ثُمَّ بَدَّلۡنَا مَكَانَ ٱلسَّيِّئَةِ ٱلۡحَسَنَةَ حَتَّىٰ عَفَواْ وَّقَالُواْ قَدۡ مَسَّ ءَابَآءَنَا ٱلضَّرَّآءُ وَٱلسَّرَّآءُ فَأَخَذۡنَٰهُم بَغۡتَةٗ وَهُمۡ لَا يَشۡعُرُونَ ٩٥

Sonra da kötülük yerine güzellik getirmişizdir. Nihayet çoğalmışlar ve: «Doğrusu atalarımızın sıkıntılı halleri de neşeli zamanları da olmuştu.» demişlerdi. O zaman Biz de kendilerini -hatırlarından geçmezken- ansızın tutmuş bastırıvermiştik.

– Elmalılı (Sadeleştirilmiş)

وَلَوۡ أَنَّ أَهۡلَ ٱلۡقُرَىٰٓ ءَامَنُواْ وَٱتَّقَوۡاْ لَفَتَحۡنَا عَلَيۡهِم بَرَكَٰتٖ مِّنَ ٱلسَّمَآءِ وَٱلۡأَرۡضِ وَلَٰكِن كَذَّبُواْ فَأَخَذۡنَٰهُم بِمَا كَانُواْ يَكۡسِبُونَ ٩٦

Oysa o ülkelerin halkı iman edip Allah'tan korksaydılar, elbette üzerlerine yerden ve gökten bereketler açardık. Fakat yalanladılar, biz de kendilerini kazandıklarıyla yakalayıverdik.

– Elmalılı (Sadeleştirilmiş)

أَفَأَمِنَ أَهۡلُ ٱلۡقُرَىٰٓ أَن يَأۡتِيَهُم بَأۡسُنَا بَيَٰتٗا وَهُمۡ نَآئِمُونَ ٩٧

Şimdi şu köy, kasaba halkı geceleyi uyurlarken, kendilerine azabımızın baskın halinde gelmeyeceğinden emin miydiler?

– Elmalılı (Sadeleştirilmiş)

أَوَأَمِنَ أَهۡلُ ٱلۡقُرَىٰٓ أَن يَأۡتِيَهُم بَأۡسُنَا ضُحٗى وَهُمۡ يَلۡعَبُونَ ٩٨

Yine o köy, kasaba halkı, kuşluk vakti oynayıp eğlenirlerken kendilerine azabımızın gelivermeyeceğinden emin miydiler?

– Elmalılı (Sadeleştirilmiş)

أَفَأَمِنُواْ مَكۡرَ ٱللَّهِۚ فَلَا يَأۡمَنُ مَكۡرَ ٱللَّهِ إِلَّا ٱلۡقَوۡمُ ٱلۡخَٰسِرُونَ ٩٩

Yoksa Allah'ın azabından emin mi oldular? Ancak, kendilerine yazık eden topluluktan başkası Allah'ın azabından emin olmaz!

– Elmalılı (Sadeleştirilmiş)

أَوَلَمۡ يَهۡدِ لِلَّذِينَ يَرِثُونَ ٱلۡأَرۡضَ مِنۢ بَعۡدِ أَهۡلِهَآ أَن لَّوۡ نَشَآءُ أَصَبۡنَٰهُم بِذُنُوبِهِمۡۚ وَنَطۡبَعُ عَلَىٰ قُلُوبِهِمۡ فَهُمۡ لَا يَسۡمَعُونَ ١٠٠

Eski sahiplerinden sonra bu toprağa varis olanlara hala şu gerçek belli olmadı mı ki: Eğer dilemiş olsaydık onların da günahlarını başlarına çarpardık! Kalplerinin üzerini mühürleriz de onlar gerçeği işitmezler.

– Elmalılı (Sadeleştirilmiş)

AYARLAR
Okuyucu

Yazı Boyutu


00:00
00:00