بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ

وَمَنۡ خَفَّتۡ مَوَٰزِينُهُۥ فَأُوْلَٰٓئِكَ ٱلَّذِينَ خَسِرُوٓاْ أَنفُسَهُم بِمَا كَانُواْ بِـَٔايَٰتِنَا يَظۡلِمُونَ ٩

Her kimin de terazileri hafif gelirse onlar da âyetlerimize zulüm etmiş olmaları sebebiyle nefislerini hüsrâna bırakmış kimselerdir.

– Ömer Nasuhi Bilmen

وَلَقَدۡ مَكَّنَّٰكُمۡ فِي ٱلۡأَرۡضِ وَجَعَلۡنَا لَكُمۡ فِيهَا مَعَٰيِشَۗ قَلِيلٗا مَّا تَشۡكُرُونَ ١٠

Andolsun ki, sizi yerde yerleştirdik ve size orada birçok maişet vasıtaları vücuda getirdik, siz ise pek az şükredersiniz.

– Ömer Nasuhi Bilmen

وَلَقَدۡ خَلَقۡنَٰكُمۡ ثُمَّ صَوَّرۡنَٰكُمۡ ثُمَّ قُلۡنَا لِلۡمَلَٰٓئِكَةِ ٱسۡجُدُواْ لِأٓدَمَ فَسَجَدُوٓاْ إِلَّآ إِبۡلِيسَ لَمۡ يَكُن مِّنَ ٱلسَّٰجِدِينَ ١١

Andolsun ki, sizi yarattık, sonra size suret verdik. Sonra da, «Âdem'e secde ediniz,» diye meleklere emrettik, derhal secde ettiler. Ancak iblis, o secde edenlerden olmadı.

– Ömer Nasuhi Bilmen

قَالَ مَا مَنَعَكَ أَلَّا تَسۡجُدَ إِذۡ أَمَرۡتُكَۖ قَالَ أَنَا۠ خَيۡرٞ مِّنۡهُ خَلَقۡتَنِي مِن نَّارٖ وَخَلَقۡتَهُۥ مِن طِينٖ ١٢

Buyurdu ki: «Sana emrettiğim zaman seni secde etmekten ne men etti?» Dedi ki: «Ben ondan hayırlıyım, beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın.»

– Ömer Nasuhi Bilmen

قَالَ فَٱهۡبِطۡ مِنۡهَا فَمَا يَكُونُ لَكَ أَن تَتَكَبَّرَ فِيهَا فَٱخۡرُجۡ إِنَّكَ مِنَ ٱلصَّٰغِرِينَ ١٣

Buyurdu ki: «Artık oradan aşağı in, çünkü orada senin için böbürlenmek selâhiyyeti yoktur. Artık çık, şüphe yok ki, sen alçaklardansın.»

– Ömer Nasuhi Bilmen

قَالَ أَنظِرۡنِيٓ إِلَىٰ يَوۡمِ يُبۡعَثُونَ ١٤

Dedi ki: «Bana ba's olunacakları güne kadar mühlet ver.»

– Ömer Nasuhi Bilmen

قَالَ إِنَّكَ مِنَ ٱلۡمُنظَرِينَ ١٥

Buyurdu ki: «Sen muhakkak mühlet verilmişlerdensin.»

– Ömer Nasuhi Bilmen

قَالَ فَبِمَآ أَغۡوَيۡتَنِي لَأَقۡعُدَنَّ لَهُمۡ صِرَٰطَكَ ٱلۡمُسۡتَقِيمَ ١٦

Dedi ki: «Sen beni azgınlığa uğrattığından dolayı ben de yemin ederim ki elbette onlar için senin dosdoğru yolun üzerinde oturacağım.»

– Ömer Nasuhi Bilmen

ثُمَّ لَأٓتِيَنَّهُم مِّنۢ بَيۡنِ أَيۡدِيهِمۡ وَمِنۡ خَلۡفِهِمۡ وَعَنۡ أَيۡمَٰنِهِمۡ وَعَن شَمَآئِلِهِمۡۖ وَلَا تَجِدُ أَكۡثَرَهُمۡ شَٰكِرِينَ ١٧

«Sonra muhakkak ki, onların önlerinden, arkalarından, sağ taraflarından ve sol taraflarından geleceğim ve onların ekserisini şükrediciler bulmayacaksın.»

– Ömer Nasuhi Bilmen

قَالَ ٱخۡرُجۡ مِنۡهَا مَذۡءُومٗا مَّدۡحُورٗاۖ لَّمَن تَبِعَكَ مِنۡهُمۡ لَأَمۡلَأَنَّ جَهَنَّمَ مِنكُمۡ أَجۡمَعِينَ ١٨

Buyurdu ki: «Haydi oradan hakir ve koğulmuş olarak çık. Andolsun ki onlardan her kim sana tâbi olursa, elbette cehennemi sizden, hepinizden dolduracağım.»

– Ömer Nasuhi Bilmen

وَيَٰٓـَٔادَمُ ٱسۡكُنۡ أَنتَ وَزَوۡجُكَ ٱلۡجَنَّةَ فَكُلَا مِنۡ حَيۡثُ شِئۡتُمَا وَلَا تَقۡرَبَا هَٰذِهِ ٱلشَّجَرَةَ فَتَكُونَا مِنَ ٱلظَّٰلِمِينَ ١٩

«Ve ey Âdem! Sen ve eşin cennette ikamet ediniz, dilediğiniz yerden yiyiniz ve şu ağaca yaklaşmayınız, sonra ikiniz de zalimlerden olursunuz.»

– Ömer Nasuhi Bilmen

AYARLAR
Okuyucu

Yazı Boyutu


00:00
00:00