بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
وَٱلۡبَلَدُ ٱلطَّيِّبُ يَخۡرُجُ نَبَاتُهُۥ بِإِذۡنِ رَبِّهِۦۖ وَٱلَّذِي خَبُثَ لَا يَخۡرُجُ إِلَّا نَكِدٗاۚ كَذَٰلِكَ نُصَرِّفُ ٱلۡأٓيَٰتِ لِقَوۡمٖ يَشۡكُرُونَ ٥٨
Toprağı verimli olan güzel bir memleketin nebâtı, Rabbinin izniyle çıkar (ve yetişir) fena ve verimsiz olan bir yerin nebâtı ise çıkmaz; çıkan da bir şeye yaramaz. İşte âyetleri, şükredecek bir kavim için böyle açıklarız.
لَقَدۡ أَرۡسَلۡنَا نُوحًا إِلَىٰ قَوۡمِهِۦ فَقَالَ يَٰقَوۡمِ ٱعۡبُدُواْ ٱللَّهَ مَا لَكُم مِّنۡ إِلَٰهٍ غَيۡرُهُۥٓ إِنِّيٓ أَخَافُ عَلَيۡكُمۡ عَذَابَ يَوۡمٍ عَظِيمٖ ٥٩
Andolsun, biz Nûh’u Peygamber (olarak kavmine) gönderdik de o, şöyle dedi: “- Ey kavmim! Allah’a ibadet ve itaat edin. Sizin için ondan başka bir ilâh yoktur. Ben, üzerinize gelecek çok büyük bir günün azâbından hakikaten korkuyorum.”
قَالَ ٱلۡمَلَأُ مِن قَوۡمِهِۦٓ إِنَّا لَنَرَىٰكَ فِي ضَلَٰلٖ مُّبِينٖ ٦٠
Kavminin büyükleri, ona şöyle cevap verdiler: “- Biz, seni cidden apaçık bir sapıklık içinde görüyoruz.”
قَالَ يَٰقَوۡمِ لَيۡسَ بِي ضَلَٰلَةٞ وَلَٰكِنِّي رَسُولٞ مِّن رَّبِّ ٱلۡعَٰلَمِينَ ٦١
Bunun üzerine Nûh dedi ki: “- Ey kavmim! Bende hiç bir sapıklık yoktur; lâkin ben, âlemlerin Rabbi tarafından gönderilen bir Peygamberim.
أُبَلِّغُكُمۡ رِسَٰلَٰتِ رَبِّي وَأَنصَحُ لَكُمۡ وَأَعۡلَمُ مِنَ ٱللَّهِ مَا لَا تَعۡلَمُونَ ٦٢
Size Rabbimin vahyettiklerini tebliğ ediyorum; ve size öğüt veriyorum. Allah’dan gelen vahy ile, sizin bilemiyeceklerinizi biliyorum.
أَوَعَجِبۡتُمۡ أَن جَآءَكُمۡ ذِكۡرٞ مِّن رَّبِّكُمۡ عَلَىٰ رَجُلٖ مِّنكُمۡ لِيُنذِرَكُمۡ وَلِتَتَّقُواْ وَلَعَلَّكُمۡ تُرۡحَمُونَ ٦٣
Sizi küfür akıbetinden korkutmak için ve Allah’dan sakınmanız için, içinizden bir adam (Peygamber) vasıtasıyla Rabbinizden size bir ihtar geldiğine hayret mi ediyorsunuz? Olur ki, takvanız sebebiyle merhamet olunursunuz.”
فَكَذَّبُوهُ فَأَنجَيۡنَٰهُ وَٱلَّذِينَ مَعَهُۥ فِي ٱلۡفُلۡكِ وَأَغۡرَقۡنَا ٱلَّذِينَ كَذَّبُواْ بِـَٔايَٰتِنَآۚ إِنَّهُمۡ كَانُواْ قَوۡمًا عَمِينَ ٦٤
Bunun üzerine Nûh’u tekzip ettiler. Biz de Nûh’u ve kendisiyle bareber gemide bulunanları kurtardık; ve âyetlerimizi yalanlıyanları (tufan ile) boğduk. Çünkü onlar, basiretleri körleşmiş bir kavim idiler.
۞ وَإِلَىٰ عَادٍ أَخَاهُمۡ هُودٗاۚ قَالَ يَٰقَوۡمِ ٱعۡبُدُواْ ٱللَّهَ مَا لَكُم مِّنۡ إِلَٰهٍ غَيۡرُهُۥٓۚ أَفَلَا تَتَّقُونَ ٦٥
Âd kavmine de kardeşleri Hûd’u gönderdik. O, şöyle dedi: “- Ey kavmim Allah’a ibadet edin. Sizin O’ndan başka hiç bir ilâhınız yoktur. Hâlâ (O’nun azabından) korkmıyacak mısınız.”
قَالَ ٱلۡمَلَأُ ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ مِن قَوۡمِهِۦٓ إِنَّا لَنَرَىٰكَ فِي سَفَاهَةٖ وَإِنَّا لَنَظُنُّكَ مِنَ ٱلۡكَٰذِبِينَ ٦٦
Hûd’un kavminden küfre varan seçkin bir topluluk şöyle cevap verdi: “-Gerçekten biz, seni, bir çılgınlık içinde görüyoruz ve seni, hakikaten yalancılardan sanıyoruz.”
قَالَ يَٰقَوۡمِ لَيۡسَ بِي سَفَاهَةٞ وَلَٰكِنِّي رَسُولٞ مِّن رَّبِّ ٱلۡعَٰلَمِينَ ٦٧
(Bunun üzerine Hûd) onlara şöyle dedi: “- Ey kavmim, bende çılgınlık ve akıl hafifliği yok; ancak ben, âlemlerin Rabbi tarafından gönderilen bir peygamberim.”
أُبَلِّغُكُمۡ رِسَٰلَٰتِ رَبِّي وَأَنَا۠ لَكُمۡ نَاصِحٌ أَمِينٌ ٦٨
Size Rabbimin risâletlerini (emirlerini) tebliğ ediyorum; ve ben sizin için güvenilir emin bir öğütçüyüm.