بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
وَكَذَٰلِكَ نُفَصِّلُ ٱلۡأٓيَٰتِ وَلَعَلَّهُمۡ يَرۡجِعُونَ ١٧٤
İşte biz, âyetleri böyle açıklarız. Olur ki, küfürden tevhide dönerler.
وَٱتۡلُ عَلَيۡهِمۡ نَبَأَ ٱلَّذِيٓ ءَاتَيۡنَٰهُ ءَايَٰتِنَا فَٱنسَلَخَ مِنۡهَا فَأَتۡبَعَهُ ٱلشَّيۡطَٰنُ فَكَانَ مِنَ ٱلۡغَاوِينَ ١٧٥
(Ey Rasûlüm) Yahudî’lere o kimsenin (İsraîloğullarından bir âlimin) haberini oku ki, kendisine âyetlerimizi vermiştik de, o, bunları inkâr ederek imandan çıkmıştı. Böylece şeytan onu arkasına takmış da azgınlardan olmuştu.
وَلَوۡ شِئۡنَا لَرَفَعۡنَٰهُ بِهَا وَلَٰكِنَّهُۥٓ أَخۡلَدَ إِلَى ٱلۡأَرۡضِ وَٱتَّبَعَ هَوَىٰهُۚ فَمَثَلُهُۥ كَمَثَلِ ٱلۡكَلۡبِ إِن تَحۡمِلۡ عَلَيۡهِ يَلۡهَثۡ أَوۡ تَتۡرُكۡهُ يَلۡهَثۚ ذَّٰلِكَ مَثَلُ ٱلۡقَوۡمِ ٱلَّذِينَ كَذَّبُواْ بِـَٔايَٰتِنَاۚ فَٱقۡصُصِ ٱلۡقَصَصَ لَعَلَّهُمۡ يَتَفَكَّرُونَ ١٧٦
Eğer dileseydik, o kimseyi, bu âyetlerle iyiler derecesine yükseltirdik. Fakat o, aşağılığa saplandı ve hevâsına uydu. İşte bunun hâli, o köpeğin haline benzer ki, üzerine varsan da dilini sarkıtıp solur, kendi haline bıraksan da dilini sarkıtıp solur. (bayağılık ve ızdıraptan kurtulamaz.) Âyetlerimizi yalanlıyanların hali işte böyledir. (Ey Rasûlüm) sen hâdiseyi kâfirlere anlat. Olur ki gereği gibi düşünürler.
سَآءَ مَثَلًا ٱلۡقَوۡمُ ٱلَّذِينَ كَذَّبُواْ بِـَٔايَٰتِنَا وَأَنفُسَهُمۡ كَانُواْ يَظۡلِمُونَ ١٧٧
Âyetlerimizi yalanlayıp ancak kendi nefislerine zulmeden topluluğun hâli ne kötüdür?
مَن يَهۡدِ ٱللَّهُ فَهُوَ ٱلۡمُهۡتَدِيۖ وَمَن يُضۡلِلۡ فَأُوْلَٰٓئِكَ هُمُ ٱلۡخَٰسِرُونَ ١٧٨
Allah’ın hidayet ettiği kimse, hak yola ulaşandır; ve kimi de adâleti ile saptırırsa, işte bunlar, ziyana uğrayanlardır.
وَلَقَدۡ ذَرَأۡنَا لِجَهَنَّمَ كَثِيرٗا مِّنَ ٱلۡجِنِّ وَٱلۡإِنسِۖ لَهُمۡ قُلُوبٞ لَّا يَفۡقَهُونَ بِهَا وَلَهُمۡ أَعۡيُنٞ لَّا يُبۡصِرُونَ بِهَا وَلَهُمۡ ءَاذَانٞ لَّا يَسۡمَعُونَ بِهَآۚ أُوْلَٰٓئِكَ كَٱلۡأَنۡعَٰمِ بَلۡ هُمۡ أَضَلُّۚ أُوْلَٰٓئِكَ هُمُ ٱلۡغَٰفِلُونَ ١٧٩
Yemin olsun ki, cin ve insanlardan bir çoğunu cehennem için yarattık. Onların kalbleri vardır; bu kalblerle gerçeği anlamazlar. Gözleri vardır; onlarla görmezler (ibret almazlar). Kulakları vardır; onlarla nasihat dinlemezler. İşte bunlar, hayvanlar gibidir; doğrusu daha sapık ve şaşkındırlar. Gafil olanlar da işte bunlardır.
وَلِلَّهِ ٱلۡأَسۡمَآءُ ٱلۡحُسۡنَىٰ فَٱدۡعُوهُ بِهَاۖ وَذَرُواْ ٱلَّذِينَ يُلۡحِدُونَ فِيٓ أَسۡمَٰٓئِهِۦۚ سَيُجۡزَوۡنَ مَا كَانُواْ يَعۡمَلُونَ ١٨٠
En güzel isimler (Esmâ-i Hüsna), Allah’ındır. O halde Allah’a bu isimlerle dua edin. Onun isimlerinde (Aziz’den, putları için Uzza kelimesini çıkararak) sapıklık edenleri terk edin. Yarın kıyamette onlar, yaptıklarının cezasını çekeceklerdir.
وَمِمَّنۡ خَلَقۡنَآ أُمَّةٞ يَهۡدُونَ بِٱلۡحَقِّ وَبِهِۦ يَعۡدِلُونَ ١٨١
Yine bizim yarattıklarımızdan bir ümmet de vardır ki, rehberlik ederler ve hak ile hüküm verirler.
وَٱلَّذِينَ كَذَّبُواْ بِـَٔايَٰتِنَا سَنَسۡتَدۡرِجُهُم مِّنۡ حَيۡثُ لَا يَعۡلَمُونَ ١٨٢
Biz, âyetlerimizi (Kur’an’ı) yalanlıyanları, bilemiyecekleri yönden azar azar helâke yaklaştırırız.
وَأُمۡلِي لَهُمۡۚ إِنَّ كَيۡدِي مَتِينٌ ١٨٣
Bir de ben, onlara mühlet veririm, (istedikleri gibi yaşarlar). Fakat ihsan görünüşünde, helâk ve perişan edişim pek çetindir.
أَوَلَمۡ يَتَفَكَّرُواْۗ مَا بِصَاحِبِهِم مِّن جِنَّةٍۚ إِنۡ هُوَ إِلَّا نَذِيرٞ مُّبِينٌ ١٨٤
Onlar düşünmediler mi ki, arkadaşlarında (Hz. Peygamber aleyhisselâmda) cinnetten bir eser yoktur; O ancak Allah’ın azâbını haber veren açık bir korkutucudur?