بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
فَغُلِبُواْ هُنَالِكَ وَٱنقَلَبُواْ صَٰغِرِينَ ١١٩
İşte orada yenilmişler ve küçülerek geri dönmüşlerdi.
وَأُلۡقِيَ ٱلسَّحَرَةُ سَٰجِدِينَ ١٢٠
Sihirbazlar hep birden secdeye kapandılar:
قَالَ فِرۡعَوۡنُ ءَامَنتُم بِهِۦ قَبۡلَ أَنۡ ءَاذَنَ لَكُمۡۖ إِنَّ هَٰذَا لَمَكۡرٞ مَّكَرۡتُمُوهُ فِي ٱلۡمَدِينَةِ لِتُخۡرِجُواْ مِنۡهَآ أَهۡلَهَاۖ فَسَوۡفَ تَعۡلَمُونَ ١٢٣
Firavun, onlara şöyle dedi: “- Ben, size izin vermeden, siz ona iman ettiniz ha! Şüphesiz bu bir hiledir ki, siz onu, şehirde (Mısır’da) anlaşıp kurmuşsunuz; yerli halkı bu şehirden çıkarmak (ve kendiniz yerleşmek) istiyorsunuz. O halde (başınıza ne geleceğini) yakında bilirsiniz.
لَأُقَطِّعَنَّ أَيۡدِيَكُمۡ وَأَرۡجُلَكُم مِّنۡ خِلَٰفٖ ثُمَّ لَأُصَلِّبَنَّكُمۡ أَجۡمَعِينَ ١٢٤
Muhakkak surette ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kestireceğim, sonra kat’iyyen topunuzu astıracağım.”
قَالُوٓاْ إِنَّآ إِلَىٰ رَبِّنَا مُنقَلِبُونَ ١٢٥
Sihirbazlar, ona şöyle dediler: “- Doğrusu biz Rabbimize döneceğiz (bizi ölümle korkutamazsın).
وَمَا تَنقِمُ مِنَّآ إِلَّآ أَنۡ ءَامَنَّا بِـَٔايَٰتِ رَبِّنَا لَمَّا جَآءَتۡنَاۚ رَبَّنَآ أَفۡرِغۡ عَلَيۡنَا صَبۡرٗا وَتَوَفَّنَا مُسۡلِمِينَ ١٢٦
Senin bizden intikam almaya kalkışman ancak, Rabbimizin âyetleri gelince iman etmemizden ileri geliyor. Ey Rabbimiz! üzerimize sabır yağdır ve bizi müslüman olarak öldür.”
وَقَالَ ٱلۡمَلَأُ مِن قَوۡمِ فِرۡعَوۡنَ أَتَذَرُ مُوسَىٰ وَقَوۡمَهُۥ لِيُفۡسِدُواْ فِي ٱلۡأَرۡضِ وَيَذَرَكَ وَءَالِهَتَكَۚ قَالَ سَنُقَتِّلُ أَبۡنَآءَهُمۡ وَنَسۡتَحۡيِۦ نِسَآءَهُمۡ وَإِنَّا فَوۡقَهُمۡ قَٰهِرُونَ ١٢٧
Firavun’un kavminden başta gelenler, Firavun’a şöyle dediler: “-Mûsa’yı ve kavmini, fesadçılık yapmaları ve Mûsa’nın hem seni, hem de senin tanrılarını terketmesi için mi bu yerde bırakacaksın? “Firavun onlara şöyle cevap verdi: “- Daha önce onlara yaptığımız gibi, doğacak oğullarını öldürtürüz; yalnız kadınlarını sağ bırakırız (ki bize hizmet etsinler). Elbette yine, biz onların üzerine hâkim ve kahredicileriz.”
قَالَ مُوسَىٰ لِقَوۡمِهِ ٱسۡتَعِينُواْ بِٱللَّهِ وَٱصۡبِرُوٓاْۖ إِنَّ ٱلۡأَرۡضَ لِلَّهِ يُورِثُهَا مَن يَشَآءُ مِنۡ عِبَادِهِۦۖ وَٱلۡعَٰقِبَةُ لِلۡمُتَّقِينَ ١٢٨
Mûsa kavmine: “- Allah’dan yardım dileyin ve sabredin. Muhakkak ki yeryüzü Allah’ındır. Kullarından dilediğini ona vâris kılar. Sonunda kurtuluş, Allah’dan korkanlar içindir.” dedi.
قَالُوٓاْ أُوذِينَا مِن قَبۡلِ أَن تَأۡتِيَنَا وَمِنۢ بَعۡدِ مَا جِئۡتَنَاۚ قَالَ عَسَىٰ رَبُّكُمۡ أَن يُهۡلِكَ عَدُوَّكُمۡ وَيَسۡتَخۡلِفَكُمۡ فِي ٱلۡأَرۡضِ فَيَنظُرَ كَيۡفَ تَعۡمَلُونَ ١٢٩
Mûsa’ya iman edenler de: “- Sen bize Peygamber gelmeden önce de, bize Peygamber geldikten sonra da eziyet gördük.” dediler. Mûsa şöyle dedi: “-Umulur ki Rabbiniz, düşmanlarınızı helâk edecek ve sizi onlar yerine sahip kılacaktır da sizin nasıl hareket edeceğinize bakacaktır.”