بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
وَقَالَ مُوسَىٰ يَٰفِرۡعَوۡنُ إِنِّي رَسُولٞ مِّن رَّبِّ ٱلۡعَٰلَمِينَ ١٠٤
Mûsâ “ey Firavun!” dedi, “bil ki ben Rabbü’l-âlemîn tarafından bir resûlüm.
Musa dedi ki; «Ey Firavun, ben tüm varlıkların Rabbi tarafından gönderilmiş bir peygamberim.»
Mûsâ dedi ki: "Ey Firavun! Şüphesiz ki ben âlemlerin Rabbi tarafından gönderilmiş bir peygamberim."
حَقِيقٌ عَلَىٰٓ أَن لَّآ أَقُولَ عَلَى ٱللَّهِ إِلَّا ٱلۡحَقَّۚ قَدۡ جِئۡتُكُم بِبَيِّنَةٖ مِّن رَّبِّكُمۡ فَأَرۡسِلۡ مَعِيَ بَنِيٓ إِسۡرَٰٓءِيلَ ١٠٥
Birinci vazifem Allah’a karşı haktan başka bir şey söylememekliğimdir. Hakikat ben size Rabbinizden bir beyyine ile geldim, artık Benî İsrâil’i benimle beraber gönder”.
bana Allah hakkında sadece doğruyu söylemek yaraşır. Size Rabbinizden açık bir belge, bir mucize getirdim, İsrailoğulları'nı benimle gönder. (Serbest bırak.)
Bana, Allah'a karşı sadece gerçeği söylemem yaraşır. Ben size Rabbinizden açık bir delil (mucize) getirdim. Artık İsrailoğullarını benimle gönder.
قَالَ إِن كُنتَ جِئۡتَ بِـَٔايَةٖ فَأۡتِ بِهَآ إِن كُنتَ مِنَ ٱلصَّٰدِقِينَ ١٠٦
“Eğer dedi, “bir âyet ile geldinse getir onu bakalım sâdıklardan isen”.
Firavun: Eğer doğru söylüyorsan ve getirdiğin bir mucize varsa onu göster bakalım, dedi.
Firavun, "Eğer açık bir delil getirdiysen haydi göster onu bakalım, şayet doğru söyleyenlerden isen" dedi.
فَأَلۡقَىٰ عَصَاهُ فَإِذَا هِيَ ثُعۡبَانٞ مُّبِينٞ ١٠٧
Bunun üzerine asâsını bırakıverdi, ne baksın o koskoca bir ejderha kesiliverdi
bunun üzerine Musa, elindeki değneği yere attı, değnek o anda sahici bir yılan oluverdi.
Bunun üzerine Mûsâ asasını yere attı. Bir de ne görsünler, apaçık bir ejderha.
وَنَزَعَ يَدَهُۥ فَإِذَا هِيَ بَيۡضَآءُ لِلنَّٰظِرِينَ ١٠٨
ve elini sıyırdı çıkardı, ne baksın o bakanlara bembeyaz parlıyor.
Ve elini yeninin altından çıkardı, bakanlar onun ak bir parıltı saçtığını gördüler.
Elini (koynundan) çıkardı. Bir de ne görsünler o, bakanlar için, bembeyaz olmuş.
قَالَ ٱلۡمَلَأُ مِن قَوۡمِ فِرۡعَوۡنَ إِنَّ هَٰذَا لَسَٰحِرٌ عَلِيمٞ ١٠٩
Firavun’un kavminden o cemiyet “bu” dedi, “şüphesiz çok bilgiç bir sihirbaz.
Firavun'un ileri gelen soydaşları dediler ki, Bu adam bilgili bir büyücüdür.»
Firavun'un kavminden ileri gelenler dediler ki: "Şüphesiz bu adam usta bir sihirbazdır."
يُرِيدُ أَن يُخۡرِجَكُم مِّنۡ أَرۡضِكُمۡۖ فَمَاذَا تَأۡمُرُونَ ١١٠
Sizi yerinizden çıkarmak istiyor, binâen‘aleyh ne emredersiniz?”.
Sizi yurdunuzdan çıkarmak istiyor. Peki ne buyurursunuz?
"Sizi yerinizden çıkarmak istiyor." Firavun ileri gelenlere, "Öyle ise siz ne düşünüyorsunuz?" dedi.
قَالُوٓاْ أَرۡجِهۡ وَأَخَاهُ وَأَرۡسِلۡ فِي ٱلۡمَدَآئِنِ حَٰشِرِينَ ١١١
“Onu ve kardeşini” dediler “eğle, ve şehirlere toplayıcılar yolla,
Onu kardeşi ile birlikte oyala ve bütün kentlere adam toplayacak elçiler gönder.
Onlar şöyle dediler: "Mûsâ'yı ve kardeşini (bir süre) beklet (haklarında bir işlem yapma) ve şehirlere toplayıcılar yolla."
يَأۡتُوكَ بِكُلِّ سَٰحِرٍ عَلِيمٖ ١١٢
mâhir sihirbazların hepsini sana getirsinler”.
Bütün bilgili büyücüleri sana getirsinler.
"Bütün usta sihirbazları (toplayıp) sana getirsinler."
وَجَآءَ ٱلسَّحَرَةُ فِرۡعَوۡنَ قَالُوٓاْ إِنَّ لَنَا لَأَجۡرًا إِن كُنَّا نَحۡنُ ٱلۡغَٰلِبِينَ ١١٣
Bütün sihirbazlar da Firavun’a geldiler, “elbette” dediler, “gālib gelenler biz olursak bize mükâfat şüphesiz ya?”.
Firavun'un büyücüleri geldiler. «Eğer biz yenecek olursak, bize bir ödül verilecek, değil mi?» dediler.
Sihirbazlar Firavun'a geldiler. "Galip gelenler biz olursak mutlaka bize bir mükafat vardır, değil mi?" dediler.
قَالَ نَعَمۡ وَإِنَّكُمۡ لَمِنَ ٱلۡمُقَرَّبِينَ ١١٤
“Evet” dedi, “hem o vakit siz elbette gözdelerdensiniz”.
Firavun: «Evet, yakın adamlarım arasına gireceksiniz» dedi.
Firavun, "Evet. Üstelik siz (ücretle de kalmayacaksınız) mutlaka benim en yakınlarımdan olacaksınız" dedi.