بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
وَقَٰرُونَ وَفِرۡعَوۡنَ وَهَٰمَٰنَۖ وَلَقَدۡ جَآءَهُم مُّوسَىٰ بِٱلۡبَيِّنَٰتِ فَٱسۡتَكۡبَرُواْ فِي ٱلۡأَرۡضِ وَمَا كَانُواْ سَٰبِقِينَ ٣٩
Karûn’u da, Firavûn’u da ve (onun veziri) Hâmân’ı da helâk ettik. Gerçekten Mûsa, onlara apaçık delillerle gelmişti de, onlar yeryüzünde kibirlenib baş kaldırdılar (iman etmediler). Halbuki (azabdan) kurtulacak değillerdi.
فَكُلًّا أَخَذۡنَا بِذَنۢبِهِۦۖ فَمِنۡهُم مَّنۡ أَرۡسَلۡنَا عَلَيۡهِ حَاصِبٗا وَمِنۡهُم مَّنۡ أَخَذَتۡهُ ٱلصَّيۡحَةُ وَمِنۡهُم مَّنۡ خَسَفۡنَا بِهِ ٱلۡأَرۡضَ وَمِنۡهُم مَّنۡ أَغۡرَقۡنَاۚ وَمَا كَانَ ٱللَّهُ لِيَظۡلِمَهُمۡ وَلَٰكِن كَانُوٓاْ أَنفُسَهُمۡ يَظۡلِمُونَ ٤٠
Biz de, her birini günahıyla yakaladık. Kiminin üzerine taş yağdıran bir kasırga gönderdik, kimini korkunç gürültü yakalayıverdi, kimini yere batırdık, kimini de suda boğduk. (Lût kavmi taş yağmuruna tutuldu, Şuayb ile Salih’in kavmi korkunç gürültü ile helâk edildi. Karûn ve beraberindekiler yere geçirildi, Firavun ve kavmi suda boğuldu). Allah onlara zulmetmiyordu, fakat onlar kendi nefislerine zulmediyorlardı.
مَثَلُ ٱلَّذِينَ ٱتَّخَذُواْ مِن دُونِ ٱللَّهِ أَوۡلِيَآءَ كَمَثَلِ ٱلۡعَنكَبُوتِ ٱتَّخَذَتۡ بَيۡتٗاۖ وَإِنَّ أَوۡهَنَ ٱلۡبُيُوتِ لَبَيۡتُ ٱلۡعَنكَبُوتِۚ لَوۡ كَانُواْ يَعۡلَمُونَ ٤١
Allah’dan başka dostlar edinenlerin (putlara tapanların) hali, kendine bir ev yapan örümceğin hali gibidir. Halbuki evlerin en zayıfı muhakkak ki örümcek yuvasıdır, eğer bilselerdi...
إِنَّ ٱللَّهَ يَعۡلَمُ مَا يَدۡعُونَ مِن دُونِهِۦ مِن شَيۡءٖۚ وَهُوَ ٱلۡعَزِيزُ ٱلۡحَكِيمُ ٤٢
Onların Allah’dan başka hangi şeylere taptıklarını şübhesiz ki Allah biliyor. O, Azîz’dir= her şeye galibdir, Hakîm’dir= hükmünde hikmet sahibidir.
وَتِلۡكَ ٱلۡأَمۡثَٰلُ نَضۡرِبُهَا لِلنَّاسِۖ وَمَا يَعۡقِلُهَآ إِلَّا ٱلۡعَٰلِمُونَ ٤٣
Hem bu misaller var ya, biz onları insanlar için beyan ediyoruz. Bunları (bu misallerin güzelliklerini ve faydalarını) ancak (eşyadan ibret alan) alimler anlar.
خَلَقَ ٱللَّهُ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلۡأَرۡضَ بِٱلۡحَقِّۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَأٓيَةٗ لِّلۡمُؤۡمِنِينَ ٤٤
Allah, gökleri ve yeri (boşuna değil), hakkı göstermek için yarattı. Muhakkak bu misallerde müminler için bir ibret var.
ٱتۡلُ مَآ أُوحِيَ إِلَيۡكَ مِنَ ٱلۡكِتَٰبِ وَأَقِمِ ٱلصَّلَوٰةَۖ إِنَّ ٱلصَّلَوٰةَ تَنۡهَىٰ عَنِ ٱلۡفَحۡشَآءِ وَٱلۡمُنكَرِۗ وَلَذِكۡرُ ٱللَّهِ أَكۡبَرُۗ وَٱللَّهُ يَعۡلَمُ مَا تَصۡنَعُونَ ٤٥
(Manasını anlamak, ezberlemek ve gereği üzere Allah’a ibadet etmek için ey Resûlüm) sana vahy edilen Kur’an’ı oku ve namazı (devamlı beş vakit) kıl. Gerçekten namaz, kötü işden ve uygunsuzluktan alıkor. Muhakkak ki Allah’ı zikretmek (namaz kılmak, yahud Allah’ın mağfiretle kullarını anışı, diğer ibadetlerden) daha büyüktür. Allah, (iyilik ve kötülük) her ne yaparsanız onu bilir.
۞ وَلَا تُجَٰدِلُوٓاْ أَهۡلَ ٱلۡكِتَٰبِ إِلَّا بِٱلَّتِي هِيَ أَحۡسَنُ إِلَّا ٱلَّذِينَ ظَلَمُواْ مِنۡهُمۡۖ وَقُولُوٓاْ ءَامَنَّا بِٱلَّذِيٓ أُنزِلَ إِلَيۡنَا وَأُنزِلَ إِلَيۡكُمۡ وَإِلَٰهُنَا وَإِلَٰهُكُمۡ وَٰحِدٞ وَنَحۡنُ لَهُۥ مُسۡلِمُونَ ٤٦
(Yahudi ve Hristiyanlardan) düşmanlıkta ileri gidenler müstesna olmak üzre, Yahudi ve Hristiyanlarla en güzel şekilde mücadele edin (yumuşak ve tatlı söz söyliyerek hakkı anlatın. Düşmanlıkta ileri gidenlerle ise, savaşın). Bir de deyin ki:” - Biz hem bize indirilene (Kur’an’a) hem de size indirilene (Tevrat ve İncîl’e) iman ettik. Bizim İlâh’ımız ve sizin İlâh’ınız birdir (ortağı yoktur). Biz, yalnız o’na itaat ederiz, (sizin gibi, Allah’dan başkasını rab edinmeyiz).”
وَكَذَٰلِكَ أَنزَلۡنَآ إِلَيۡكَ ٱلۡكِتَٰبَۚ فَٱلَّذِينَ ءَاتَيۡنَٰهُمُ ٱلۡكِتَٰبَ يُؤۡمِنُونَ بِهِۦۖ وَمِنۡ هَٰٓؤُلَآءِ مَن يُؤۡمِنُ بِهِۦۚ وَمَا يَجۡحَدُ بِـَٔايَٰتِنَآ إِلَّا ٱلۡكَٰفِرُونَ ٤٧
(Ey Rasûlüm), onlara kitab indirdiğimiz gibi, sana da kitab indirdik. Onun için kendilerine kitab verdiklerimiz (Abdullah ibni Selâm gibi kimseler), Kur’an’a iman ediyorlar. Şunlardan (Mekke halkından) da Kur’an’a iman edecek kimseler var. Bizim ayetlerimizi ancak kâfirler inkâr eder.
وَمَا كُنتَ تَتۡلُواْ مِن قَبۡلِهِۦ مِن كِتَٰبٖ وَلَا تَخُطُّهُۥ بِيَمِينِكَۖ إِذٗا لَّٱرۡتَابَ ٱلۡمُبۡطِلُونَ ٤٨
Sen bundan önce (Kur’an’ın nüzulünden evvel inen kitablardan) hiç bir kitab okur değildin ve elinle de onu yazmazdın. (Eğer okur yazar olmuş olsaydın), o vakit müşrikler, (Kur’an’ı başkasından okuyup yazdın ve öğrendin diye) elbette şübhelenirlerdi.
بَلۡ هُوَ ءَايَٰتُۢ بَيِّنَٰتٞ فِي صُدُورِ ٱلَّذِينَ أُوتُواْ ٱلۡعِلۡمَۚ وَمَا يَجۡحَدُ بِـَٔايَٰتِنَآ إِلَّا ٱلظَّٰلِمُونَ ٤٩
Fakat o Kur’an kendilerine ilim verilmiş kimselerin (alimlerin, hafızların) kalblerinde ışıldayan apaçık ayetlerdir. Bizim ayetlerimizi ancak zalimler inkâr eder.