بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
إِنَّ ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ لَن تُغۡنِيَ عَنۡهُمۡ أَمۡوَٰلُهُمۡ وَلَآ أَوۡلَٰدُهُم مِّنَ ٱللَّهِ شَيۡـٔٗاۖ وَأُوْلَٰٓئِكَ هُمۡ وَقُودُ ٱلنَّارِ ١٠
Şu (mal ve evlâtlarıyla öğünen ve peygamberin mal ve evlâdı yoktur, diye dil uzatan) kâfirler var ya! Muhakkak ki onlardan ne malları, ne de evlâdları, Allah’dan gelecek hiç bir azâbı geri çeviremez; ve işte onlar, cehennemde ateşin çırasıdırlar.
كَدَأۡبِ ءَالِ فِرۡعَوۡنَ وَٱلَّذِينَ مِن قَبۡلِهِمۡۚ كَذَّبُواْ بِـَٔايَٰتِنَا فَأَخَذَهُمُ ٱللَّهُ بِذُنُوبِهِمۡۗ وَٱللَّهُ شَدِيدُ ٱلۡعِقَابِ ١١
O kâfirlerin Râsûlüllah’ı tekzipleri, tıpkı Firavun hânedânının ve onlardan öncekilerin tutumu gibidir. Onlar, bizim âyetlerimizi yalanladılar da Allah, yaptıkları günahlar sebebiyle kendilerini enseledi. Allah’ın azâbı çok şiddetlidir.
قُل لِّلَّذِينَ كَفَرُواْ سَتُغۡلَبُونَ وَتُحۡشَرُونَ إِلَىٰ جَهَنَّمَۖ وَبِئۡسَ ٱلۡمِهَادُ ١٢
Ey Rasûlüm, o kâfir olan Yahudî’lere de ki; “-Siz muhakkak mağlûp olacaksınız ve toplanıp cehenneme sürüleceksiniz. O cehennem ne kötü bir yerdir!...
قَدۡ كَانَ لَكُمۡ ءَايَةٞ فِي فِئَتَيۡنِ ٱلۡتَقَتَاۖ فِئَةٞ تُقَٰتِلُ فِي سَبِيلِ ٱللَّهِ وَأُخۡرَىٰ كَافِرَةٞ يَرَوۡنَهُم مِّثۡلَيۡهِمۡ رَأۡيَ ٱلۡعَيۡنِۚ وَٱللَّهُ يُؤَيِّدُ بِنَصۡرِهِۦ مَن يَشَآءُۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَعِبۡرَةٗ لِّأُوْلِي ٱلۡأَبۡصَٰرِ ١٣
(Bedir savaşında) karşılaşan iki birlik hakkında, size muhakkak bir alâmet (Peygamberin doğruluğuna bir nişâne) olmuştur. Bir birlik (ki mü’minler), Allah yolunda çarpışıyordu; diğeri de kâfirdi. Mü’minler kâfirleri gözgöre kendilerinin iki misli görüyorlardı. Allah, dilediğine yardımı ile zafer verir. Şüphesiz bunda (azı çoğa üstün getirmekte) anlayış sahibi olanlar için kesin bir ibret vardır.
زُيِّنَ لِلنَّاسِ حُبُّ ٱلشَّهَوَٰتِ مِنَ ٱلنِّسَآءِ وَٱلۡبَنِينَ وَٱلۡقَنَٰطِيرِ ٱلۡمُقَنطَرَةِ مِنَ ٱلذَّهَبِ وَٱلۡفِضَّةِ وَٱلۡخَيۡلِ ٱلۡمُسَوَّمَةِ وَٱلۡأَنۡعَٰمِ وَٱلۡحَرۡثِۗ ذَٰلِكَ مَتَٰعُ ٱلۡحَيَوٰةِ ٱلدُّنۡيَاۖ وَٱللَّهُ عِندَهُۥ حُسۡنُ ٱلۡمَـَٔابِ ١٤
İnsanlara, kadınlar, oğullar, altın ve gümüşten istiflenmiş yığınlar, yaylıma salınmış (güzel) atlar, davarlar ve ekinlerden yana nefsin isteklerine muhabbet, süslenip bezendi. Fakat bunlar, dünya hayatının geçici menfaatıdır. Halbuki sonuç güzelliği Allah katındadır.
۞ قُلۡ أَؤُنَبِّئُكُم بِخَيۡرٖ مِّن ذَٰلِكُمۡۖ لِلَّذِينَ ٱتَّقَوۡاْ عِندَ رَبِّهِمۡ جَنَّٰتٞ تَجۡرِي مِن تَحۡتِهَا ٱلۡأَنۡهَٰرُ خَٰلِدِينَ فِيهَا وَأَزۡوَٰجٞ مُّطَهَّرَةٞ وَرِضۡوَٰنٞ مِّنَ ٱللَّهِۗ وَٱللَّهُ بَصِيرُۢ بِٱلۡعِبَادِ ١٥
Râsûlüm, de ki; “- Size bunlardan daha hayırlısını haber vereyim mi?” O, nefisleri imrendiren süslerden korunanlar için, Rableri katında, ağaçları altından ırmaklar akan cennetler var; onlar orada devamlı kalacaklardır; ve yine orada pâk tertemiz zevceler ile en büyük nimet olan Allah rızâsı vardır. Allah, kullarının hal ve işlerini hakkıyle görücüdür.
ٱلَّذِينَ يَقُولُونَ رَبَّنَآ إِنَّنَآ ءَامَنَّا فَٱغۡفِرۡ لَنَا ذُنُوبَنَا وَقِنَا عَذَابَ ٱلنَّارِ ١٦
O takva sahipleri yalvararak: “- Ey Rabbimiz, biz iman ve itaat ettik, bizim günahlarımızı bağışla ve bizi cehennem azabından koru derler.
ٱلصَّٰبِرِينَ وَٱلصَّٰدِقِينَ وَٱلۡقَٰنِتِينَ وَٱلۡمُنفِقِينَ وَٱلۡمُسۡتَغۡفِرِينَ بِٱلۡأَسۡحَارِ ١٧
O takva sahipleri, taât ve musibetlere sabreden (söz, iş ve niyyetlerinde) sadâkat gösteren, Allah’a itaat eden. Allah yolunda mallarını harcayan, seherlerde Allah’dan mağfiret isteyen ve namaz kılanlardır.
شَهِدَ ٱللَّهُ أَنَّهُۥ لَآ إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ وَٱلۡمَلَٰٓئِكَةُ وَأُوْلُواْ ٱلۡعِلۡمِ قَآئِمَۢا بِٱلۡقِسۡطِۚ لَآ إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ ٱلۡعَزِيزُ ٱلۡحَكِيمُ ١٨
Allah, kendinden başka ibadete müstahak bir varlık olmadığını delillerle açıkladı. Meleklerle, ilim sahibleri de adâlet ve hak üzere durarak buna iman ettiler. O’ndan başka hiç bir ilâh yoktur. O, tevhîd getirmiyenlere gâliptir; hüküm ve hikmet sahibidir.
إِنَّ ٱلدِّينَ عِندَ ٱللَّهِ ٱلۡإِسۡلَٰمُۗ وَمَا ٱخۡتَلَفَ ٱلَّذِينَ أُوتُواْ ٱلۡكِتَٰبَ إِلَّا مِنۢ بَعۡدِ مَا جَآءَهُمُ ٱلۡعِلۡمُ بَغۡيَۢا بَيۡنَهُمۡۗ وَمَن يَكۡفُرۡ بِـَٔايَٰتِ ٱللَّهِ فَإِنَّ ٱللَّهَ سَرِيعُ ٱلۡحِسَابِ ١٩
Doğrusu Allah katında makbul olan din, İslâmdır. Kendilerine kitap verilen Hristiyan ve Yahudiler hakikati bildikten sonra, aralarındaki ihtirasdan dolayı, İslâm dini hakkında ihtilâfa düştüler. Kim Allah’ın âyetlerini inkâr ederse, şüphe yok ki Allah, onun cezasını vermekte çok çabuk hesap görücüdür.
فَإِنۡ حَآجُّوكَ فَقُلۡ أَسۡلَمۡتُ وَجۡهِيَ لِلَّهِ وَمَنِ ٱتَّبَعَنِۗ وَقُل لِّلَّذِينَ أُوتُواْ ٱلۡكِتَٰبَ وَٱلۡأُمِّيِّـۧنَ ءَأَسۡلَمۡتُمۡۚ فَإِنۡ أَسۡلَمُواْ فَقَدِ ٱهۡتَدَواْۖ وَّإِن تَوَلَّوۡاْ فَإِنَّمَا عَلَيۡكَ ٱلۡبَلَٰغُۗ وَٱللَّهُ بَصِيرُۢ بِٱلۡعِبَادِ ٢٠
Ey Rasûlüm, din işinde Yahudi ve Hristiyanlar seninle münakaşaya kalkışırlarsa şöyle de: “- Ben, bana bağlı olanlarla birlikte kendimi Allah’a teslim ettim.” Kendilerine kitap verilenlerl Arap müşriklerine de söyle: “- Siz İslâmı kabul ettiniz mi?” Eğer İslâmı kabul ederlerse muhakkak doğru yolu bulmuşlardır; yok eğer yüz çevirirlerse artık sana düşen (vazife) ancak tebliğdir. Allah, kullarının tasdiklerini de, inkârlarını da hakkıyle görücüdür.