بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ

وَمَآ أُمِرُوٓاْ إِلَّا لِيَعۡبُدُواْ ٱللَّهَ مُخۡلِصِينَ لَهُ ٱلدِّينَ حُنَفَآءَ وَيُقِيمُواْ ٱلصَّلَوٰةَ وَيُؤۡتُواْ ٱلزَّكَوٰةَۚ وَذَٰلِكَ دِينُ ٱلۡقَيِّمَةِ ٥

Halbuki onlar ancak şununla emr olunmuşlardı: hak perest müvahhid (hanîfler) olarak dîni Allah için halis kılarak yalnız Allah’a ibadet etsinler ve namazı dürüst kılsınlar ve zekâtı versinler, ve odur "dîni kayyime".

– Elmalılı Hamdi Yazır

Halbuki onlar; doğruya yönelerek, dini yalnız Allah'a tahsis ederek O'na kulluk etmek, namazı kılmak ve zekatı vermekle emrolunmuşlardı. En doğru din de işte budur.

– İbni Kesir

Hâlbuki onlara, ancak dini Allah’a has kılarak, hakka yönelen kimseler olarak O’na kulluk etmeleri, namazı kılmaları ve zekâtı vermeleri emredilmişti. İşte bu dosdoğru dindir.

– Diyanet İşleri

Halbuki onlar Allaha, Onun dîninde ihlâs (ve samîmiyyet) erbabı ve muvahhidler olarak, ibâdet etmelerinden, namazı dosdoğru kılmalarından, zekâtı vermelerinden başkasıyle emr olunmamışlardı. En doğru dîn de bu idi.

– Hasan Basri Çantay

Oysa onlar, doğruya yönelerek, dini yalnız Allah'a has kılarak O'na kulluk etmek, namazı kılmak ve zekatı vermekle emrolunmuşlardı. Dosdoğru olan din de budur.

– Seyyid Kutub

AYARLAR
Okuyucu