Sûrenin Adı
Birinci ayet'teki "beled" kelimesi sureye isim olmuştur.
Nüzul Zamanı
İçeriği ve üslubu, Mekke döneminin başlangıcında nazil olan surelere benzemektedir. Ama surenin içindeki bir işaret,
bu sürenin nüzul zamanının, Mekkeli kafirlerin Rasulüllah'a düşman kesilerek O'na karşı her türlü zulmü ve haksızlığı
reva gördükleri döneme denk düştüğünü göstermektedir.
Konu
Bu surede geniş bir konuya kısa kısa cümlelerle, özet olarak değinilmiş ve konu toparlanmıştır. Bu da Kur'an-ı
Kerim'in icazıdır ki hakkında koca bir kitap yazılabilecek büyük bir konu, bu küçük surede kısa kısa cümlelerle ve
müessir ifadeyle beyan edilmiştir. Surenin konusu, insanın dünyadaki yerini anlatmak ve aynı zamanda Allah'ın insan
için iki yol olarak saadet ve şekaveti açık bıraktığını belirtmektedir. İnsana, bu iki yolu görmek ve takip etmek
imkanı da yaratılmıştır. Saadet yolunu takip ederek güzel bir sona varmak veya şekavet ederek kötü sona ulaşmak insanın
gayretine bağlıdır.
Önce Mekke şehrine ve onun içinde bulunan Rasulullah'ın üzerindeki musibetlere yemin edilerek, Rasulullah nazarında
bütün Ademoğlu'nun vaziyeti; dünyanın insan için bir dinlenme yeri olmadığına delil olarak ileri sürülmüştür. İnsan bu
dünyaya meşakkat içinde gelmiştir. Aynı konuyla ilgili olan Necm Suresinin 39. ayeti ile birleştirecek olursak, insanın
istikbalinin, bu dünyadaki çalışmasına ve meşakkatine bağlı olduğu anlaşılmaktadır.
Bundan sonra insanın yanlış düşüncesi olan "bu dünyada sadece insanın varlığı vardır ve ondan üstün güç yoktur.
İnsandan hesap da sorulmayacaktır" inancı düzeltilmektedir.
Daha sonra, insanın pek çok cahiliye tasavvurlarından biri olan, bu dünyada büyüklük ve fazîlet için ne gibi yanlış
ölçüler kabul edildiği misal olarak ileri sürülmüştür. Bazı şahislar büyüklük için gösteriş olarak yığınlarca mal
sarfeder. İsraf ettiği mal ile kibirlenir, halk da ona özenir. Halbuki onu gözeten Zat, kazandığı malı hangi yol ile
kazandığını, ne niyetle ve hangi maksatla sarfettiğini gözetlemektedir.
Bundan sonra Allah (c.c.) şöyle buyurmuştur: Biz insana ilmî vasıtalar ve düşünme yeteneği vererek onun önünde iyi ve
kötü olmak üzere iki yol açtık. Bir yol onu ahlâkî alçaklığa götürür ve onu izlemek için hiçbir gayrete de ihtiyacı
yoktur. Tersine nefsini dünyevi lezzetlere bırakması yeterlidir. İkinci yol ise ahlâkî yüksekliğe ulaştırır. Bu yoldaki
zor geçitlerden geçebilmesi için kendi nefsine cebretmesi gerekir. İnsan, zaafı nedeniyle bu zor geçitten geçmek
yerine, aşağı düşmeyi tercih eder.
Sonra Allah, o zor geçidin ne olduğunu açıklamaktadır. Bu geçit, insanın oradan geçerek yükselebileceği yoldur. O zor
geçit: İnsanın gösteriş, kibir ve riya için mal sarfetmeyi bırakarak; malı yetimlere, miskinlere yardım için
sarfetmektir. Allah'a ve onun dinine iman ederek iman edenler topluluğuna katılmaktır. Böyle insanlardan oluşan bir
cemiyet kurulmalı ve mensupları birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye etmeli, insanlara merhamet göstermelidirler. Bu
yolda yürüyenler Allah'ın rahmetine layık olurlar. Tersine öbür yolu izleyenlerin sonu ise, içinden çıkış yolu
bulunmayan cehennem ateşidir.
Kaynak: Mevdûdî - Tefhimu'l Kur'an