بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

وَدُّواْ لَوْ تُدْهِنُ فَيُدْهِنُونَ ﴿٩

Arzu ettiler ki müdahene etsen, o vakit müdahene edeceklerdi.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Onlar isterler ki; sen yumuşak davranasın da kendileri de yumuşaklık göstersinler.

— İbni Kesir

İstediler ki, yumuşak davranasın, böylece onlar da yumuşak davransınlar.

— Diyanet İşleri

Onlar arzuu etdiler ki sen yumuşak davranasın da kendileri de yumuşaklık göstersinler.

— Hasan Basri Çantay

Onlar istediler ki, sen yumuşak davranasın da onlar da sana yumuşak davransınlar.

— Seyyid Kutub

وَلَا تُطِعْ كُلَّ حَلَّافٍ مَّهِينٍ ﴿١٠

Ve tanıma şunların hiç birini: çok yemin edici, değersiz.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Sen; yemin edip duran, izzet-i nefsi bulunmayana uyma.

— İbni Kesir

(10-14) Yemin edip duran, aşağılık, daima kusur arayıp kınayan, durmadan söz taşıyan, iyiliği hep engelleyen, saldırgan, günaha dadanmış, kaba saba; bütün bunların ötesinde bir de soysuz olan kimseye mal ve oğulları vardır diye, sakın boyun eğme.

— Diyanet İşleri

(10-11-12-13) (Doğruya da, eğriye de) alabildiğine yemîn eden, izzet-i nefsi bulunmayan, (ötekini berikini) dâima ayıblayan, (gammazlıkla) lâf getirib götürmiye koşan, (insanları) hayırdan durmayıb men'eyleyen aşırı zaalim, çok günahkâr, kaba, haşin, bütün bunlardan başka da kulağı kesik (damgalı soysuz) olan her kişiyi tanıma (onlara boyun eğme)!

— Hasan Basri Çantay

Şunların hiçbirine itaat etme: Yemin edip duran aşağılık.

— Seyyid Kutub

هَمَّازٍ مَّشَّآءٍۭ بِنَمِيمٍ ﴿١١

Gammaz koğuculukla gezer.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Daima ayıplayan ve laf getirip götürene.

— İbni Kesir

(10-14) Yemin edip duran, aşağılık, daima kusur arayıp kınayan, durmadan söz taşıyan, iyiliği hep engelleyen, saldırgan, günaha dadanmış, kaba saba; bütün bunların ötesinde bir de soysuz olan kimseye mal ve oğulları vardır diye, sakın boyun eğme.

— Diyanet İşleri

(10-11-12-13) (Doğruya da, eğriye de) alabildiğine yemîn eden, izzet-i nefsi bulunmayan, (ötekini berikini) dâima ayıblayan, (gammazlıkla) lâf getirib götürmiye koşan, (insanları) hayırdan durmayıb men'eyleyen aşırı zaalim, çok günahkâr, kaba, haşin, bütün bunlardan başka da kulağı kesik (damgalı soysuz) olan her kişiyi tanıma (onlara boyun eğme)!

— Hasan Basri Çantay

Herkesi kınayan, söz götürüp getiren.

— Seyyid Kutub

مَّنَّاعٍ لِّلْخَيْرِ مُعْتَدٍ أَثِيمٍ ﴿١٢

Hayır engeli, mütecâviz vebâl yüklü.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Durmadan hayra engel olana, haddi aşana, çok günahkara.

— İbni Kesir

(10-14) Yemin edip duran, aşağılık, daima kusur arayıp kınayan, durmadan söz taşıyan, iyiliği hep engelleyen, saldırgan, günaha dadanmış, kaba saba; bütün bunların ötesinde bir de soysuz olan kimseye mal ve oğulları vardır diye, sakın boyun eğme.

— Diyanet İşleri

(10-11-12-13) (Doğruya da, eğriye de) alabildiğine yemîn eden, izzet-i nefsi bulunmayan, (ötekini berikini) dâima ayıblayan, (gammazlıkla) lâf getirib götürmiye koşan, (insanları) hayırdan durmayıb men'eyleyen aşırı zaalim, çok günahkâr, kaba, haşin, bütün bunlardan başka da kulağı kesik (damgalı soysuz) olan her kişiyi tanıma (onlara boyun eğme)!

— Hasan Basri Çantay

Hayra engel olan, saldırgan, günahkar.

— Seyyid Kutub

عُتُلٍّۭ بَعْدَ ذَٰلِكَ زَنِيمٍ ﴿١٣

Zobu, sonrada dakma (zenîm).

— Elmalılı Hamdi Yazır

Kaba, haşin ve bunlardan başka da kulağı kesik olana,

— İbni Kesir

(10-14) Yemin edip duran, aşağılık, daima kusur arayıp kınayan, durmadan söz taşıyan, iyiliği hep engelleyen, saldırgan, günaha dadanmış, kaba saba; bütün bunların ötesinde bir de soysuz olan kimseye mal ve oğulları vardır diye, sakın boyun eğme.

— Diyanet İşleri

(10-11-12-13) (Doğruya da, eğriye de) alabildiğine yemîn eden, izzet-i nefsi bulunmayan, (ötekini berikini) dâima ayıblayan, (gammazlıkla) lâf getirib götürmiye koşan, (insanları) hayırdan durmayıb men'eyleyen aşırı zaalim, çok günahkâr, kaba, haşin, bütün bunlardan başka da kulağı kesik (damgalı soysuz) olan her kişiyi tanıma (onlara boyun eğme)!

— Hasan Basri Çantay

Kaba, sonra da soysuz, alçak.

— Seyyid Kutub

أَن كَانَ ذَا مَالٍ وَبَنِينَ ﴿١٤

Mal sahibi olmuş ve oğulları var diye.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Mal ve oğullar sahibi olmuş diye.

— İbni Kesir

(10-14) Yemin edip duran, aşağılık, daima kusur arayıp kınayan, durmadan söz taşıyan, iyiliği hep engelleyen, saldırgan, günaha dadanmış, kaba saba; bütün bunların ötesinde bir de soysuz olan kimseye mal ve oğulları vardır diye, sakın boyun eğme.

— Diyanet İşleri

(Öylesini tanıma) mal ve oğullar saahibi olmuş diye.

— Hasan Basri Çantay

Mal ve oğullar sahibi olmuş diye (yolunu şaşırmış)

— Seyyid Kutub

إِذَا تُتْلَىٰ عَلَيْهِ ءَايَٰتُنَا قَالَ أَسَٰطِيرُ ٱلْأَوَّلِينَ ﴿١٥

Karşısında âyetlerimiz okunurken "eskilerin masalları" dedi.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ayetlerimiz ona okunduğu zaman; öncekilerin masalları, der.

— İbni Kesir

Âyetlerimiz kendisine okunduğu zaman, “Öncekilerin masalları!” der.

— Diyanet İşleri

Karşısında âyetlerimiz okunduğu zaman o, «Evvelkilerin masalları» demişdir.

— Hasan Basri Çantay

Kendisine ayetlerimiz okunduğu zaman: «Eskilerin masalları» dedi.

— Seyyid Kutub

سَنَسِمُهُۥ عَلَى ٱلْخُرْطُومِ ﴿١٦

Haberiniz olsun ki biz onlara belâ vermişizdir.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Biz, onun burnunu yakında yere sürteceğiz.

— İbni Kesir

Yakında biz onun burnunu damgalayacağız.

— Diyanet İşleri

Biz yakında onun hortumunun üstüne damga basacağız!

— Hasan Basri Çantay

Biz yakında onun burnuna damga vuracağız.

— Seyyid Kutub

إِنَّا بَلَوْنَٰهُمْ كَمَا بَلَوْنَآ أَصْحَٰبَ ٱلْجَنَّةِ إِذْ أَقْسَمُواْ لَيَصْرِمُنَّهَا مُصْبِحِينَ ﴿١٧

O bağ sahiblerini belâlandırdığımız gibi; o sıra ki yemin etmişlerdi: sabah olunca onu mutlaka divşireceklerdi.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Biz; vaktiyle o bahçe sahiplerini denediğimiz gibi bunları da denedik. Hani sabah olunca; onu mutlaka devşireceklerine ve biçeceklerine yemin etmişlerdi.

— İbni Kesir

Şüphesiz biz, vaktiyle “bahçe sahipleri”ne belâ verdiğimiz gibi, onlara (Mekkeli inkârcılara) da belâ verdik. Hani o bahçe sahipleri, sabah erkenden (fakirler gelmeden) bahçenin ürünlerini devşirmeye yemin etmişlerdi.

— Diyanet İşleri

Biz, o bağçe saahiblerini nasıl belâya uğratdiysek muhakkak bunları da belâlandırdık. Hani (bağçe saahibleri) sabah olunca onu mutlakaa devşireceklerine, biçeceklerine yemîn etmişlerdi.

— Hasan Basri Çantay

Biz, vakti ile «bahçe sahiplerini» sınadığımız gibi, onları da sınadık. Hani onlar (bahçe sahipleri) sabah olurken kimse görmeden onun mahsullerini toplayacaklarına yemin etmişlerdi.

— Seyyid Kutub

وَلَا يَسْتَثْنُونَ ﴿١٨

Bir istisna da yapmıyorlardı.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Bir istisna da yapmıyorlardı.

— İbni Kesir

(Bunu tasarlarken) istisna da yapmıyorlardı. (“İnşaallah” demiyorlardı.)

— Diyanet İşleri

(Bu babda) istisna da yapmıyorlardı.

— Hasan Basri Çantay

Onlar istisna da etmiyorlardı.

— Seyyid Kutub

فَطَافَ عَلَيْهَا طَآئِفٌ مِّن رَّبِّكَ وَهُمْ نَآئِمُونَ ﴿١٩

Derken ona Rabbından bir dolaşan dolaşıvermişti onlar uyuyorlardı.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ama onlar, daha uykuda iken; Rabbının katından gönderilen bir salgın onu sardı da,

— İbni Kesir

Nihayet onlar uykuda iken Rabbinden bir afet (ateş) bahçeyi sardı.

— Diyanet İşleri

Halbuki onlar uyurlarken hemen Rabbinden (gönderilen) dolaşıcı bir belâ onu sardı da.

— Hasan Basri Çantay

Ancak onlar uyurken Rabbin katından gönderilen bir salgın o bahçeyi sarıvermişti de.

— Seyyid Kutub

AYARLAR