بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
فَٱسۡتَفۡتِهِمۡ أَهُمۡ أَشَدُّ خَلۡقًا أَم مَّنۡ خَلَقۡنَآۚ إِنَّا خَلَقۡنَٰهُم مِّن طِينٖ لَّازِبِۭ ١١
Şimdi sor onlara yaradılışca kendileri mi daha çetin yoksa bizim yarattıklarımız mı? Biz kendilerini bir cıvık çamurdan yarattık.
Onlara sor; yaratış bakımından kendileri mi daha zordur, yoksa bizim yaratmış olduklarımız mı? Doğrusu Biz; onları cıvık bir çamurdan yarattık.
(Ey Muhammed!) Şimdi sen onlara sor: “Kendilerini yaratmak mı daha zor, yoksa yarattığımız diğer şeyleri yaratmak mı?" Şüphesiz biz onları yapışkan bir çamurdan yarattık.
Şimdi onlardan haber iste: Yaratılışda kendileri mi daha kuvvetli, yoksa bizim yaratdıklarımız mı? Hakıykat biz onları bir cıvık çamurdan yaratdık.
Şimdi sor onlara; «Kendilerini yaratmak mı daha zordur, yoksa, Bizim yarattıklarımız mı?» Aslında biz kendilerini özlü ve yapışkan çamurdan yarattık.
بَلۡ عَجِبۡتَ وَيَسۡخَرُونَ ١٢
Fakat sen taaccüb ettin onlar eğleniyorlar.
Hayır, sen; şaşırıp kaldın, onlarsa alay edip duruyorlar.
Hayır, sen (onların hâline) şaştın, onlar ise alay ediyorlar.
Belki sen (Habîbim) teaccüb etdin. Onlar da (bu teaccübünden dolayı) eğlenirler,
Ey Muhammed! Evet; sen onlara şaşıyorsun, onlar da seninle alay ediyorlar.
وَإِذَا ذُكِّرُواْ لَا يَذۡكُرُونَ ١٣
İhtar edildiklerinde de düşünmüyorlar.
Kendilerine öğüt verildiğinde ise öğüt dinlemezler.
Kendilerine öğüt verildiği zaman öğüt almıyorlar.
Kendilerine (Kur'an ile) va'z edilince düşünüb de öğüt kabul etmezler,
Onlara öğüt verildiği vakit düşünüp öğüt almazlar.
وَإِذَا رَأَوۡاْ ءَايَةٗ يَسۡتَسۡخِرُونَ ١٤
Bir mucize gördükleri vakit de eğlence yerine tutuyorlar.
Bir ayet gördüklerinde, onu eğlenceye alırlar.
Bir mucize gördükleri zaman onu alaya alıyorlar.
Bir mu'cize gördükleri vakit (onu) eğlenceye tutarlar.
Bir mucize görseler onunla alay ederler.
وَقَالُوٓاْ إِنۡ هَٰذَآ إِلَّا سِحۡرٞ مُّبِينٌ ١٥
Ve, bu, diyorlar başka bir şey değil, apaçık bir sihir.
Ve derler ki: Bu, ancak apaçık bir büyüdür.
(Dediler ki:) “Bu bir büyüden başka bir şey değildir.”
(Nitekim) «Bu, dediler, apaçık bir sihirden başkası değildir».
«Bu apaçık büyüdür» derler.
أَءِذَا مِتۡنَا وَكُنَّا تُرَابٗا وَعِظَٰمًا أَءِنَّا لَمَبۡعُوثُونَ ١٦
Öldüğümüz ve bir toprakla bir yığın kemik olduğumuz vakit mı? biz mi ba'solunacakmışız?
Öldüğümüzde, toprak ve kemik olduğumuzda mı, biz mi, diriltileceğiz?
“Gerçekten biz, ölüp bir toprak ve kemik yığını hâline geldikten sonra mı, biz mi tekrar diriltileceğiz?”
«Biz olub de bir toprak ve bir yığın kemik olduğumuz vakit mı, saahiden biz mi mutlakaa diriltilmiş olacağız»?.
Yani biz öldüğümüz, toprak ve kemik olduğumuz zaman mı dirilecekmişiz?
أَوَءَابَآؤُنَا ٱلۡأَوَّلُونَ ١٧
Evvelki atalarımız da mı?
Veya önceki babalarımız mı?
“Önceden gelip geçmiş atalarımız da mı?”
«Evvelki atalarımız da mı?»
Bizden önceki atalarımızda mı dirilecek?
قُلۡ نَعَمۡ وَأَنتُمۡ دَٰخِرُونَ ١٨
De ki: evet, hem siz çok hor, hakîr olarak.
De ki: Evet, hem de hor ve hakir olarak.
De ki: “Evet, hem de siz aşağılanmış kimseler olarak (diriltileceksiniz).”
Sen de ki: «Evet (diriltileceksiniz). Hem siz (hepiniz) hor ve hakıyr olarak».
De ki; «Evet, hem de hor ve hakir olarak dirileceksiniz.»
فَإِنَّمَا هِيَ زَجۡرَةٞ وَٰحِدَةٞ فَإِذَا هُمۡ يَنظُرُونَ ١٩
Çünkü o bir zorlu kumandadan ibarettir derhal gözleri açılıverir.
O, sadece bir tek çığlıktır ki onların birden bire gözleri açılıverecektir.
O ancak şiddetli bir sesten ibarettir. Bir de bakarsın ki onlar (diriltilmiş hazır) beklemektedirler.
İşte o, ancak birtek sayhadan ibâretdir ki onların birden bire gözleri açılıverecekdir.
O dirilme sahnesi korkunç bir çığlıktan ibarettir. Hemen o anda gözlerini birdenbire açıp etrafa bakacaklar.
وَقَالُواْ يَٰوَيۡلَنَا هَٰذَا يَوۡمُ ٱلدِّينِ ٢٠
Eyvah bizlere derler bu o din günü.
Ve dediler ki: Vay bize, bu; din günüdür.
Şöyle diyecekler: “Vay başımıza gelene! Bu beklenen ceza günüdür.”
«Eyvah bize, derler, bu, ceza ve hesâb günüdür».
«Vah bize, bu ceza günüdür» derler.
هَٰذَا يَوۡمُ ٱلۡفَصۡلِ ٱلَّذِي كُنتُم بِهِۦ تُكَذِّبُونَ ٢١
Bu işte o sizin yalan dediğiniz fasıl günü.
Bu, ayırdetme günüdür ki siz, onu yalanlamıştınız.
Onlara, “İşte bu, yalanlamakta olduğunuz hüküm ve ayırım günüdür” denilir.
(Evet), bu, sizin tekzib eder olduğunuz ayırdetme günüdür.
Onlara «İşte bu yalanladığınız hüküm günüdür» denir.