بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

قَدْ أَفْلَحَ ٱلْمُؤْمِنُونَ ﴿١

Hakikat felâh buldu o mü'minler.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Mü'minler; gerçekten felah bulmuşlardır.

— İbni Kesir

Mü’minler, gerçekten kurtuluşa ermişlerdir.

— Diyanet İşleri

Mü'minler muhakkak felah bulmuşdur (korkduklarından emîn, umduklarına nail olmuşlardır).

— Hasan Basri Çantay

Mü'minler kurtuluşa, mutluluğa ermişlerdir.

— Seyyid Kutub

ٱلَّذِينَ هُمْ فِى صَلَاتِهِمْ خَٰشِعُونَ ﴿٢

Ki onlar namazlarında huşuludurlar.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ki onlar; namazlarında huşu' içindedirler.

— İbni Kesir

Onlar ki, namazlarında derin saygı içindedirler.

— Diyanet İşleri

(Öyle mü'minler) ki onlar namazlarında huşuua riaayetkârdırlar.

— Hasan Basri Çantay

Onlar ki, huşu içinde namaz kılarlar.

— Seyyid Kutub

وَٱلَّذِينَ هُمْ عَنِ ٱللَّغْوِ مُعْرِضُونَ ﴿٣

Onlar ki bîyhude işe, boş lâfa bakmazlar.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ki onlar; boş sözlerden yüz çevirirler.

— İbni Kesir

Onlar ki, faydasız işlerden ve boş sözlerden yüz çevirirler.

— Diyanet İşleri

(Öyle mü'minler) ki onlar boş (lâkırdılardan) ve fâidesiz şeylerden yüz çeviricidirler.

— Hasan Basri Çantay

Onlar ki, boş ve yararsız şeylerle ilgilenmezler.

— Seyyid Kutub

وَٱلَّذِينَ هُمْ لِلزَّكَوٰةِ فَٰعِلُونَ ﴿٤

Onlar ki zekât vermek için çalışırlar.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ki onlar; zekatlarını verirler.

— İbni Kesir

Onlar ki, zekâtı öderler.

— Diyanet İşleri

(Öyle mü'minler) ki onlar zekât (vazîfe) lerini yapanlardır.

— Hasan Basri Çantay

Onlar ki, zekâtı aksatmaksızın, tam olarak verirler.

— Seyyid Kutub

وَٱلَّذِينَ هُمْ لِفُرُوجِهِمْ حَٰفِظُونَ ﴿٥

Ve onlar ki ırzlarını korurlar.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ki onlar; ırzlarını korurlar.

— İbni Kesir

Onlar ki, ırzlarını korurlar.

— Diyanet İşleri

(Öyle mü'minler) ki onlar ırzlarını koruyanlardır.

— Hasan Basri Çantay

Onlar ki; edep yerlerini sakınırlar.

— Seyyid Kutub

إِلَّا عَلَىٰٓ أَزْوَٰجِهِمْ أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَٰنُهُمْ فَإِنَّهُمْ غَيْرُ مَلُومِينَ ﴿٦

Ancak zevcelerine ve kendilerinin milki olan cariyelerine karşı müstesnâ, çünkü bunlar levm olunmazlar.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Sadece eşleri ve sağ ellerinin malik oldukları müstesnadır. Doğrusu onlar; bunun için de kınanacak değildirler.

— İbni Kesir

Ancak eşleri ve ellerinin altında bulunan cariyeleri bunun dışındadır. Onlarla ilişkilerinden dolayı kınanmazlar.

— Diyanet İşleri

Şu var ki zevcelerine, yahud sağ ellerinin mâlik olduklarına (kendi cariyelerine) karşı (olan durumları) müstesnadır. Çünkü onlar (bu takdîrde) kınanmışlar değildir.

— Hasan Basri Çantay

Onlar yalnız eşleri ve cariyeleri dışında mahrem yerlerini herkesten korurlar. Bu iki durumda ayıplanmaları sözkonusu değildir.

— Seyyid Kutub

فَمَنِ ٱبْتَغَىٰ وَرَآءَ ذَٰلِكَ فَأُوْلَٰٓئِكَ هُمُ ٱلْعَادُونَ ﴿٧

Kim de bundan ötesini ararsa işte artık onlar haddi aşanlardır.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Kim de bundan başkasını ararsa; işte onlar, haddi aşanlardır.

— İbni Kesir

Kim bunun ötesine geçmek isterse, işte onlar haddi aşanlardır.

— Diyanet İşleri

O halde kim bunların ötesini isterse şübhe yok ki onlar haddi aşanlardır.

— Hasan Basri Çantay

Bunların ötesine geçmek isteyenler, yasal sınırı aşmış olurlar.

— Seyyid Kutub

وَٱلَّذِينَ هُمْ لِأَمَٰنَٰتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَٰعُونَ ﴿٨

Ve onlar ki emanetlerine ve ahidlerine riayetkârdırlar.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ki onlar; emanetlerine ve ahidlerine riayet ederler.

— İbni Kesir

Yine onlar ki, emanetlerine ve verdikleri sözlere riâyet ederler.

— Diyanet İşleri

(Öyle mü'minler) ki onlar emânetlerine ve ahidlerine riaayetkârdırlar.

— Hasan Basri Çantay

Onlar ki, uhdelerine verilen emanetleri korurlar ve sözlerini tutarlar.

— Seyyid Kutub

وَٱلَّذِينَ هُمْ عَلَىٰ صَلَوَٰتِهِمْ يُحَافِظُونَ ﴿٩

Onlar ki namazlarının üzerine muhafızlık ederler.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ki onlar; namazlarını korurlar.

— İbni Kesir

Onlar ki, namazlarını kılmağa devam ederler.

— Diyanet İşleri

(Öyle mü'minler) ki onlar namazlarına devam ederler.

— Hasan Basri Çantay

Onlar ki, namazlarını aksatmaksızın kılarlar.

— Seyyid Kutub

أُوْلَٰٓئِكَ هُمُ ٱلْوَٰرِثُونَ ﴿١٠

İşte onlardır o vârisler.

— Elmalılı Hamdi Yazır

İşte onlar; varis olanlardır.

— İbni Kesir

İşte bunlar varis olanların ta kendileridir.

— Diyanet İşleri

İşte onlar vâris olanların ta kendileridir.

— Hasan Basri Çantay

İşte onlar «varis» lerdir.

— Seyyid Kutub

AYARLAR