بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

قَالَ يَٰنُوحُ إِنَّهُۥ لَيْسَ مِنْ أَهْلِكَۖ إِنَّهُۥ عَمَلٌ غَيْرُ صَٰلِحٍۖ فَلَا تَسْـَٔلْنِ مَا لَيْسَ لَكَ بِهِۦ عِلْمٌۖ إِنِّىٓ أَعِظُكَ أَن تَكُونَ مِنَ ٱلْجَٰهِلِينَ ﴿٤٦

Nuh, Rabbin’e nidâ etti de Ya Rabb: dedi elbette oğlum benim ehlimdendir ve elbette senin vadin haktır ve sen ahkemülhâkimînsin. Ya Nuh! buyurdu: o senin ehlinden değil, o gayri salih bir amel, binaenaleyh bilmediğin şeyin benden isteme ben seni câhillerden olmaktan tahzir ederim.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Buyurdu ki: Ey Nuh; o senin ailenden değildir. Çünkü kötü bir iş işlemiştir. Öyleyse bilmediğin şeyi Benden isteme. Cahillerden olmaman için sana öğüt veriyorum.

— İbni Kesir

Allah, “Ey Nûh! O, asla senin âilenden değildir. Onun yaptığı, iyi olmayan bir iştir. O hâlde, hakkında hiçbir bilgin olmayan şeyi benden isteme. Ben, sana cahillerden olmamanı öğütlerim” dedi.

— Diyanet İşleri

(Allah da şöyle) buyurdu: «Ey Nuh, o kat'iyyen senin ailenden değildir. Çünkü o (nun işlediği) Saalih olmayan (kötü) bir işdir. O halde bilgin olmadığı bir şey'i benden isteme. Seni bilmezlerden olmakdan bihakkın men ederim».

— Hasan Basri Çantay

Allah dedi ki; «Ey Nuh, o oğlun senin ailenden değildi. Çünkü o kötü işler yaptı. İçyüzünü bilmediğin bir şeyi yapmamı benden isteme. Sana cahillerden olmamanı öğütlerim.»

— Seyyid Kutub

قَالَ رَبِّ إِنِّىٓ أَعُوذُ بِكَ أَنْ أَسْـَٔلَكَ مَا لَيْسَ لِى بِهِۦ عِلْمٌۖ وَإِلَّا تَغْفِرْ لِى وَتَرْحَمْنِىٓ أَكُن مِّنَ ٱلْخَٰسِرِينَ ﴿٤٧

Ya Rabb! Dedi: senden bilmediğim şeyi istemekten sana sığınırım, sen bana mağrifetini reva, rahmetini atâ kilmazsan ben husrâna düşenlerden olurum.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Rabbım; bilmediğim şeyi Senden istemekten Sana sığınırım. Beni bağışlamaz ve yarlıgamazsan; hüsrana uğrayanlardan olurum, dedi.

— İbni Kesir

Nûh, “Rabbim! Şüphesiz ben senden hakkında bilgim olmayan şeyi istemekten sana sığınırım. Eğer beni bağışlamaz ve bana acımazsan, şüphesiz ziyana uğrayanlardan olurum” dedi.

— Diyanet İşleri

(Nuh) «Ey Rabbim, dedi, ben bilgimin olmadığı şey'i Senden istemekden Sana sığınırım. Eğer beni yarlığamazsan, beni esirgemezsen husrâne düşmüşlerden olurum».

— Hasan Basri Çantay

Nuh dedi ki; «İçyüzünü bilmediğim bir şeyi yapmanı istemekten sana sığınırım. Eğer sen beni affetmez, bana merhamet etmezsen hüsrana uğrayanlardan olurum.»

— Seyyid Kutub

قِيلَ يَٰنُوحُ ٱهْبِطْ بِسَلَٰمٍ مِّنَّا وَبَرَكَٰتٍ عَلَيْكَ وَعَلَىٰٓ أُمَمٍ مِّمَّن مَّعَكَۚ وَأُمَمٌ سَنُمَتِّعُهُمْ ثُمَّ يَمَسُّهُم مِّنَّا عَذَابٌ أَلِيمٌ ﴿٤٨

Ya Nuh! Denildi: in bizden bir selâm ve bir çok berekât ile sana ve beraberindeki kimselerden bir çok ümmetlere, daha bir çok ümmetler; ileride onları da müstefid edeceğiz, sonra onlara bizden bir elîm azâb dokunacak.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ey Nuh; bizim katımızdan selametle in. Sana ve seninle beraber olan ümmetlere hayır ve bereketler olsun. Ama öyle ümmetler var ki; onları bir süre geçindireceğiz. Sonra onlara can yakıcı bir azab vereceğiz, denildi.

— İbni Kesir

Ona denildi ki: “Ey Nûh! Sana ve seninle birlikte bulunanlardan birçok ümmete bizden esenlik ve bereketlerle (gemiden) in. Daha birtakım ümmetler de olacak ki, biz onları (dünyada) yararlandıracağız. Sonra da bizden kendilerine elem dolu bir azap dokunacak.”

— Diyanet İşleri

Denildi ki: «Yâ Nuh, sana ve (gemide) maiyyetinde bulunanlardan (gelecek mü'min) ümmetlere bizden selâm (-ü selâmet) ve bereketlerle in (gemiden. Onlardan türeyecek diğer kâfir) ümmetler de vardır ki biz onları dahi (dünyâda bol rızıklarla) fâidelendireceğiz. Sonra ise (âhiretde) onları bizden acıklı bir azâb çarpacakdır..

— Hasan Basri Çantay

Bu sırada şöyle bir ses duyuldu; «Ey Nuh, sana ve yanındakilerden meydana gelecek ümmetlere sunacağımız esenliğin ve bereketlerin eşliğinde gemiden in. Yanındakilerin soyundan başka ümmetler de gelecektir. Bunlara bir süreye kadar dünya nimetlerini tattırdıktan sonra kendilerini acıklı azabımıza çarptıracağız.»

— Seyyid Kutub

تِلْكَ مِنْ أَنۢبَآءِ ٱلْغَيْبِ نُوحِيهَآ إِلَيْكَۖ مَا كُنتَ تَعْلَمُهَآ أَنتَ وَلَا قَوْمُكَ مِن قَبْلِ هَٰذَاۖ فَٱصْبِرْۖ إِنَّ ٱلْعَٰقِبَةَ لِلْمُتَّقِينَ ﴿٤٩

İşte bunlar gayb haberlerinden, sana bunları vahyile bildiriyoruz, bundan evvel onları ne sen bilirdin ne kavmin, böyle, o halde sabret, her halde akibet müttekılerindir.

— Elmalılı Hamdi Yazır

İşte bunlar, gayb haberlerindendir ki sana vahyediyoruz. Ne sen, ne de kavmin daha önce bunları bilemezdiniz. Öyleyse sabret, çünkü akıbet müttakilerindir.

— İbni Kesir

İşte bunlar, sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir. Bundan önce onları ne sen biliyordun, ne de kavmin. O hâlde sabret. Çünkü (iyi) sonuç, Allah’a karşı gelmekten sakınanların olacaktır.

— Diyanet İşleri

Bunlar gayb haberlerindendir ki sana onları vahyediyoruz. Onları bundan evvel ne sen biliyordun, ne kavmin. O halde (Habîbim) sen de (Nuh gibi her cefâye) katlan. Akıbet hiç şübhesiz takvaaye erenlerindir.

— Hasan Basri Çantay

Ey Muhammed, bu anlatılanlar sana vahiy yolu ile bildirdiğimiz gaybe ilişkin haberlerdir. Bundan önce ne sen ve ne de soydaşların bu olayları bilmiyordunuz. Müşriklerin olumsuz tepkilerine karşı sabret; sonuç, kötülüklerden sakınanlarındır.

— Seyyid Kutub

وَإِلَىٰ عَادٍ أَخَاهُمْ هُودًاۚ قَالَ يَٰقَوْمِ ٱعْبُدُواْ ٱللَّهَ مَا لَكُم مِّنْ إِلَٰهٍ غَيْرُهُۥٓۖ إِنْ أَنتُمْ إِلَّا مُفْتَرُونَ ﴿٥٠

Âda da kardeşleri Hûdu gönderdik; ey kavmim! Dedi: Allah’a kulluk edin, sizin ondan başka bir ilâhınız daha yok, siz sade iftirâ edip duruyorsunuz.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ad'a kardeşleri Hud'u gönderdik. O dedi ki: Ey kavmim; Allah'a ibadet edin, O'ndan başka ilahınız yoktur, yoksa sadece yalan uyduran kimseler olursunuz.

— İbni Kesir

Âd kavmine de kardeşleri Hûd’u gönderdik. Hûd, şöyle dedi: “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. O’ndan başka sizin hiçbir ilâhınız yoktur. Siz, sadece iftira ediyorsunuz.”

— Diyanet İşleri

Âd'e biraderleri Hûd'ü (gönderdik). «Ey kavmim, dedi, Allaha kulluk edin. Sizin Ondan başka hiç bir Tanrınız yok. Siz (Allaha karşı) yalan düzenlerden başka (kimseler) değilsiniz».

— Hasan Basri Çantay

Adoğullarına da kardeşleri Hud'u peygamber olarak gönderdik. Hud dedi ki; «Ey soydaşlarım, sadece Allah'a kulluk sununuz, O'ndan başka ilahınız yoktur. Başka ilahlara taptığınız için sizler birer iftiracısınız, uydurmaların peşinden gidiyorsunuz.»

— Seyyid Kutub

يَٰقَوْمِ لَآ أَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ أَجْرًاۖ إِنْ أَجْرِىَ إِلَّا عَلَى ٱلَّذِى فَطَرَنِىٓۚ أَفَلَا تَعْقِلُونَ ﴿٥١

Ey kavmim buna karşı ben sizden bir ecir istemiyorum, benim ecrim ancak beni yaratana aiddir, artık akıllanmayacak mısınız?

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ey kavmim; ben sizden bunun için bir ücret istemiyorum. Benim ücretim, yalnız beni yaratana aittir. Aklınız ermiyor mu?

— İbni Kesir

“Ey kavmim! Ben buna karşı sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim, ancak beni yaratana âittir. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?”

— Diyanet İşleri

«Ey kavmim, ben buna (bu teblîğıma) mukaabil sizden hiç bir ücret istemiyorum. Benim mükâfatım, beni yaradandan başkasına âid değildir. Haalâ akıllanmayacak mısınız?».

— Hasan Basri Çantay

Ey soydaşlarım, bu uyarı çabalarıma karşılık sizden herhangi bir ücret istemiyorum. Benim ücretimi, beni yoktan vareden Allah verecektir. Acaba aklınızı başınıza toplamayacak mısınız?

— Seyyid Kutub

وَيَٰقَوْمِ ٱسْتَغْفِرُواْ رَبَّكُمْ ثُمَّ تُوبُوٓاْ إِلَيْهِ يُرْسِلِ ٱلسَّمَآءَ عَلَيْكُم مِّدْرَارًا وَيَزِدْكُمْ قُوَّةً إِلَىٰ قُوَّتِكُمْ وَلَا تَتَوَلَّوْاْ مُجْرِمِينَ ﴿٥٢

Hem ey kavmim Rabbiniz’in mağrifetini isteyin, sonra ona tevbe ile müracat edin, ki üzerinize bol bol Semâ’nın feyzini indirsin ve sizi kuvvetinize kuvvet katarak müzdad buyursun, gelin mücrim mücrim dönüp gitmeyin. Ey Hûd, dediler: sen bize bir beyyine getirmedin, biz ise senin sözünle ilâhlarımızı terk etmeyiz ve biz sana inanmayız.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ey kavmim; Rabbınızdan mağfiret dileyin, sonra O'na tevbe edin ki size gökten bol bol yağmur göndersin, kuvvetinize kuvvet, katsın. Ve suçlular olarak dönmeyin.

— İbni Kesir

“Ey kavmim! Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra O’na tövbe edin ki, üzerinize bol bol yağmur göndersin ve gücünüze güç katsın. Günahkârlar olarak yüz çevirmeyin.”

— Diyanet İşleri

«Ey kavmim, Rabbinden mağfiret isteyin. Sonra yine Ona tevbe (ve rücû) edin ki üstünüze gökden bol bol (feyzini) göndersin, kuvvetinize daha fazla kuvvet katsın. Günahkârlar olarak yüz çevirmeyin».

— Hasan Basri Çantay

Soydaşlarım, Rabbinizden af dileyiniz, arkasından O'na yöneliniz ki, size gökten bol yağmur göndersin, gücünüze güç katsın, suç işlemekte ısrar ederek çağrıma sırt çevirmeyiniz.

— Seyyid Kutub

قَالُواْ يَٰهُودُ مَا جِئْتَنَا بِبَيِّنَةٍ وَمَا نَحْنُ بِتَارِكِىٓ ءَالِهَتِنَا عَن قَوْلِكَ وَمَا نَحْنُ لَكَ بِمُؤْمِنِينَ ﴿٥٣

Hem ey kavmim Rabbiniz’in mağrifetini isteyin, sonra ona tevbe ile müracat edin, ki üzerinize bol bol Semâ’nın feyzini indirsin ve sizi kuvvetinize kuvvet katarak müzdad buyursun, gelin mücrim mücrim dönüp gitmeyin. Ey Hûd, dediler: sen bize bir beyyine getirmedin, biz ise senin sözünle ilâhlarımızı terk etmeyiz ve biz sana inanmayız.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Dediler ki: Ey Hud; sen bize apaçık bir burhanla gelmedin, senin sözünden dolayı ilahlarımızı terkedemeyiz ve sana inanmayız.

— İbni Kesir

Dediler ki: “Ey Hûd! Sen bize açık bir mucize getirmedin. Biz de senin sözünle ilâhlarımızı bırakacak değiliz. Biz sana iman edecek de değiliz.”

— Diyanet İşleri

Dediler ki: «Ey Hûd, sen bize açık bir mu'cize getirmedin. Biz de senin sözünle Tanrılarımızı bırakıcı değiliz. Sana inanıcılar da değiliz».

— Hasan Basri Çantay

Soydaşları dediler ki; «Ey Hud, bize somut bir mucize getirmiş değilsin. Sırf öyle diyorsun diye ilahlarımızı bırakmayız, sana kesinlikle inanmıyoruz.»

— Seyyid Kutub

إِن نَّقُولُ إِلَّا ٱعْتَرَىٰكَ بَعْضُ ءَالِهَتِنَا بِسُوٓءٍۗ قَالَ إِنِّىٓ أُشْهِدُ ٱللَّهَ وَٱشْهَدُوٓاْ أَنِّى بَرِىٓءٌ مِّمَّا تُشْرِكُونَ ﴿٥٤

Yalnız deriz ki her halde ilâhlarımızın bazısı seni fena çarpmış, dedi ki: işte ben Allah’ı işhad ediyorum siz de şâhid olun, işte ben ondan başka koştuğunuz şeriklerin hiç birini tanımıyorum, artık hepiniz toplanın bana istediğiniz tuzağı kurun, sonra bana bir lâhza müsade de etmeyin.

— Elmalılı Hamdi Yazır

İlahlarımızdan biri seni fena çarpmış, demekten başka bir şey de söylemeyiz. Dedi ki: Doğrusu ben, Allah'ı şahid tutuyorum. Siz de şahid olun ki; sizin Allah'tan başka şirk koştuğunuz şeylerden, ben uzağım.

— İbni Kesir

(54-55) Biz sadece şunu söyleriz: “Seni, ilâhlarımızdan biri fena çarpmış.” Hûd, dedi ki: “İşte ben Allah’ı şâhit tutuyorum. Siz de şâhit olun ki, ben sizin Allah’ı bırakıp da O’na ortak koştuğunuz şeylerden uzağım. Haydi hepiniz toptan bana tuzak kurun, sonra da bana göz açtırmayın.”

— Diyanet İşleri

(54-55) Biz «Tanrılarımızdan kimi seni fena çarpmış» (demekden) başka (bir şey) söylemeyiz. (Hûd) dedi: «Allâhı hakıykî şâhid gösteririm ve siz de şâhid olun ki ben sizin Allâhı bırakıb da Ona ortak tutmakda devam etdiğiniz şeylerden kat'iyyen uzağım. Artık bana topyekûn istediğiniz tuzağı kurun, sonra bana mühlet de vermeyin».

— Hasan Basri Çantay

Sana söyleyeceğimiz tek söz şudur: «Seni ilahlarımızdan biri çarpmış olmalı.» Hud dedi ki; «Ben Allah'ı şahit tutuyorum, ayrıca siz de şahit olunuz ki, ben O'na koştuğunuz ortaklardan uzağım.»

— Seyyid Kutub

مِن دُونِهِۦۖ فَكِيدُونِى جَمِيعًا ثُمَّ لَا تُنظِرُونِ ﴿٥٥

Yalnız deriz ki her halde ilâhlarımızın bazısı seni fena çarpmış, dedi ki: işte ben Allah’ı işhad ediyorum siz de şâhid olun, işte ben ondan başka koştuğunuz şeriklerin hiç birini tanımıyorum, artık hepiniz toplanın bana istediğiniz tuzağı kurun, sonra bana bir lâhza müsade de etmeyin.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Hepiniz birlikte tuzak kurun bana. Sonra da hiç müsade etmeyin.

— İbni Kesir

(54-55) Biz sadece şunu söyleriz: “Seni, ilâhlarımızdan biri fena çarpmış.” Hûd, dedi ki: “İşte ben Allah’ı şâhit tutuyorum. Siz de şâhit olun ki, ben sizin Allah’ı bırakıp da O’na ortak koştuğunuz şeylerden uzağım. Haydi hepiniz toptan bana tuzak kurun, sonra da bana göz açtırmayın.”

— Diyanet İşleri

(54-55) Biz «Tanrılarımızdan kimi seni fena çarpmış» (demekden) başka (bir şey) söylemeyiz. (Hûd) dedi: «Allâhı hakıykî şâhid gösteririm ve siz de şâhid olun ki ben sizin Allâhı bırakıb da Ona ortak tutmakda devam etdiğiniz şeylerden kat'iyyen uzağım. Artık bana topyekûn istediğiniz tuzağı kurun, sonra bana mühlet de vermeyin».

— Hasan Basri Çantay

Siz ve Allah dışında O'na ortak koştuğunuz ilahlar hep birlikte bana istediğiniz tuzağı kurunuz, sonra da bana hiç mühlet vermeyiniz.

— Seyyid Kutub

إِنِّى تَوَكَّلْتُ عَلَى ٱللَّهِ رَبِّى وَرَبِّكُمۚ مَّا مِن دَآبَّةٍ إِلَّا هُوَ ءَاخِذٌۢ بِنَاصِيَتِهَآۚ إِنَّ رَبِّى عَلَىٰ صِرَٰطٍ مُّسْتَقِيمٍ ﴿٥٦

Her halde hem benim Rabbim hem sizin Rabbiniz olan Allah’a dayanmışım, hiç yerde bir debelenen yoktur ki nasiyesini O tutmuş olmasın, şüphe yok ki Rabbim doğru bir yol üzerindedir.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ben, sadece benim de, sizin de Rabbınız olan Allah'a tevekkül ettim. Yürüyen hiç bir canlı yoktur ki; O, alnından tutmasın. Elbette dosdoğru yol üzeredir benim Rabbım.

— İbni Kesir

“İşte ben, hem benim, hem sizin Rabbiniz olan Allah’a dayandım. Yeryüzünde bulunan hiçbir canlı yoktur ki, Allah, onun perçeminden tutmuş olmasın. Şüphesiz Rabbim dosdoğru bir yol üzerindedir.”

— Diyanet İşleri

«Şübhesiz ki ben, kendimin de, sizin de Rabbiniz olan Allaha güvenib dayandım. Yürür hiç bir mahlûk haaric olmamak üzere (hepsinin) alnından tutan Odur. Benim Rabbim hakıykaten doğru bir yol üzerindedir».

— Hasan Basri Çantay

Ben, benim ve sizin Rabbiniz olan Allah'a dayandım. Hiçbir canlı yoktur ki, perçemi O'nun avucu içinde olmasın. Hiç kuşkusuz benim Rabbim, doğru yoldadır.

— Seyyid Kutub

AYARLAR