-
Şüphesiz, sen ölülere işittiremezsin. Dönüp gittikleri zaman çağrıyı sağırlara da işittiremezsin.
-
Sen, körleri sapkınlıklarından çıkarıp doğru yola iletemezsin. Sen, çağrını ancak âyetlerimize inanıp müslüman olan kimselere işittirebilirsin.
-
Sen ancak Zikr’e (Kur’an’a) uyanı ve görmediği hâlde Rahmân’dan korkan kimseyi uyarırsın. İşte onu bir bağışlanma ve güzel bir mükâfatla müjdele.
-
Biz onların ne dediklerini çok iyi biliyoruz. Sen, onlara karşı bir zorba değilsin. O hâlde sen, benim uyarımdan korkan kimselere Kur’an ile öğüt ver.
-
Sen yine de öğüt ver. Çünkü öğüt mü’minlere fayda verir.
-
(1-2) Kendisine o âmâ geldi diye Peygamber yüzünü ekşitti ve öteye döndü.
-
(1-2) Kendisine o âmâ geldi diye Peygamber yüzünü ekşitti ve öteye döndü.
-
(Ey Muhammed!) Ne bilirsin, belki de o arınacak,
-
Yahut öğüt alacak da bu öğüt kendisine fayda verecek.
-
Kendini muhtaç hissetmeyene gelince;
-
Sen, ona yöneliyorsun.
-
(İstemiyorsa) onun arınmamasından sana ne!
-
(8-10) Allah’a karşı derin bir saygıyla korku içinde koşarak sana geleni ise bırakıp, ona aldırmıyorsun.
-
(8-10) Allah’a karşı derin bir saygıyla korku içinde koşarak sana geleni ise bırakıp, ona aldırmıyorsun.
-
(8-10) Allah’a karşı derin bir saygıyla korku içinde koşarak sana geleni ise bırakıp, ona aldırmıyorsun.
-
Hayır, böyle yapma! Çünkü bu (Kur’an) bir öğüttür.
-
O hâlde, eğer öğüt fayda verirse, öğüt ver.
-
Allah’a karşı derin saygı duyarak O’ndan korkan öğüt alacaktır.
-
(11-12) En büyük ateşe girecek olan en bedbaht kimse (kâfir) ise, öğüt almaktan kaçınır.