بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
لَا يَمَسُّهُمۡ فِيهَا نَصَبٞ وَمَا هُم مِّنۡهَا بِمُخۡرَجِينَ ٤٨
Onlara orada bir zahmet dokunmaz ve onlar oradan çıkarılacak da değillerdir.
۞ نَبِّئۡ عِبَادِيٓ أَنِّيٓ أَنَا ٱلۡغَفُورُ ٱلرَّحِيمُ ٤٩
(49-50) Kullarıma haber ver, Ben, şüphe yok ki Ben, yarlığayıcıyım, ziyâdesiyle esirgeciyim. Muhakkak ki, Benim azabım da o pek acıklı bir azaptır.
وَأَنَّ عَذَابِي هُوَ ٱلۡعَذَابُ ٱلۡأَلِيمُ ٥٠
(49-50) Kullarıma haber ver, Ben, şüphe yok ki Ben, yarlığayıcıyım, ziyâdesiyle esirgeciyim. Muhakkak ki, Benim azabım da o pek acıklı bir azaptır.
وَنَبِّئۡهُمۡ عَن ضَيۡفِ إِبۡرَٰهِيمَ ٥١
Onlara İbrahim'in misafirlerinden de haber ver.
إِذۡ دَخَلُواْ عَلَيۡهِ فَقَالُواْ سَلَٰمٗا قَالَ إِنَّا مِنكُمۡ وَجِلُونَ ٥٢
O vakit ki, O'nun huzuruna girmişler de selâm vermişlerdi. O da, «Biz sizden hakikaten korkuyoruz,» demişti.
قَالُواْ لَا تَوۡجَلۡ إِنَّا نُبَشِّرُكَ بِغُلَٰمٍ عَلِيمٖ ٥٣
(Onlar da) Demişlerdi ki: «Korkma, muhakkak seni ziyade bilgin bir oğul ile müjdeleriz.»
قَالَ أَبَشَّرۡتُمُونِي عَلَىٰٓ أَن مَّسَّنِيَ ٱلۡكِبَرُ فَبِمَ تُبَشِّرُونَ ٥٤
Dedi ki: «Bana müjde verir misiniz ki, üzerime ihtiyarlık çökmüştür. Artık beni ne ile müjdeliyorsunuz?»
قَالُواْ بَشَّرۡنَٰكَ بِٱلۡحَقِّ فَلَا تَكُن مِّنَ ٱلۡقَٰنِطِينَ ٥٥
Dediler ki: «Seni hak ile müjdeledik, artık sen ümitsizliğe düşmüş olanlardan olma.»
قَالَ وَمَن يَقۡنَطُ مِن رَّحۡمَةِ رَبِّهِۦٓ إِلَّا ٱلضَّآلُّونَ ٥٦
Dedi ki: «Sapıtmışlardan başka kim Rabbinin rahmetinden ümidini keser.»
قَالَ فَمَا خَطۡبُكُمۡ أَيُّهَا ٱلۡمُرۡسَلُونَ ٥٧
Ve dedi ki: «Ey elçiler! Artık işiniz nedir?»
قَالُوٓاْ إِنَّآ أُرۡسِلۡنَآ إِلَىٰ قَوۡمٖ مُّجۡرِمِينَ ٥٨
Dediler ki: «Muhakkak biz, mücrimler olan bir kavime gönderilmişizdir.»