بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
وَٱلضُّحَىٰ ١
O duhâya.
Andolsun, kuşluk vaktine.
Kuşluk vaktine andolsun,
Andolsun kuşluk vaktına,
Kuşluk vaktine andolusun.
وَٱلَّيۡلِ إِذَا سَجَىٰ ٢
Ve dindiği zaman o geceye kasem olsun ki.
Ve sükuna erdiğinde geceye.
Karanlığı çöktüğü vakit geceye andolsun ki,
(insanların) sükûna vardığı dem geceye ki,
Durgunlaşan geceye andolsun ki,
مَا وَدَّعَكَ رَبُّكَ وَمَا قَلَىٰ ٣
Veda etmedi Rabbin sana ve darılmadı.
Rabbın seni ne terk etti, ne de darıldı.
Rabbin seni terk etmedi, sana darılmadı da.
(Habîbim) Rabbim seni terketmedi. (Sana) darılmadı da.
Rabbin seni bırakmadı ve sana darılmadı,
وَلَلۡأٓخِرَةُ خَيۡرٞ لَّكَ مِنَ ٱلۡأُولَىٰ ٤
Ve her halde sonu senin için önünden daha hayırlı.
Ahiret, elbette senin için dünyadan daha hayırlıdır.
Muhakkak ki âhiret senin için dünyadan daha hayırlıdır.
Elbette âhiret senin için dünyâdan hayırlıdır.
Andolsun senin için ahiret dünyadan daha hayırlıdır,
وَلَسَوۡفَ يُعۡطِيكَ رَبُّكَ فَتَرۡضَىٰٓ ٥
Ve ileride Rabbin sana atâ edecek öyle atâ edecek ki rızaya ereceksin.
Şüphesiz Rabbın, sana verecek ve sen, hoşnud olacaksın.
Şüphesiz, Rabbin sana verecek ve sen de hoşnut olacaksın.
Muhakkak Rabbin sana verecek de hoşnuud olacaksın.
Rabbin sana verecek ve sen razı olacaksın.
أَلَمۡ يَجِدۡكَ يَتِيمٗا فَـَٔاوَىٰ ٦
O seni bir yetîm iken barındırmadı mı?
O; seni öksüz bulup da barındırmadı mı?
Seni yetim bulup da barındırmadı mı?
O, bir yetîm olduğunu bilib de (seni) barındırmadı mı?
O seni yetim bulup barındırmadı mı?
وَوَجَدَكَ ضَآلّٗا فَهَدَىٰ ٧
Ve seni yol bilmez iken yola koymadı mı?
Seni şaşırmış bulup da doğru yola eriştirmedi mi?
Seni yolunu kaybetmiş olarak bulup da yola iletmedi mi?
Seni (çocukluğunda) gaaib olmuş bulub da yolunu doğrultmadı mı?
Şaşırmış bulup da yol göstermedi mi?
وَوَجَدَكَ عَآئِلٗا فَأَغۡنَىٰ ٨
Ve seni bir yoksul iken zengin etmedi mi?
Seni fakir bulup da zenginleştirmedi mi?
Seni ihtiyaç içinde bulup da zengin etmedi mi?
Seni, bir fakîr olduğunu bilib de, zengin yapmadı mı?
Fakir iken seni zengin etmedi mi?
فَأَمَّا ٱلۡيَتِيمَ فَلَا تَقۡهَرۡ ٩
Öyle ise amma yetîme kahretme.
O halde sakın yetime kahretme.
Öyleyse sakın yetimi ezme!
O halde, yetime gelince: (Ona sakın) kahretme.
Yetime gelince sakın onu üzme,
وَأَمَّا ٱلسَّآئِلَ فَلَا تَنۡهَرۡ ١٠
Ve amma sâili azarlama.
Ve bir şey isteyeni azarlama.
Sakın isteyeni azarlama!
Sâile gelince: (Onu) da azarlayıb koğma.
Yoksula gelince sakın onu azarlama,
وَأَمَّا بِنِعۡمَةِ رَبِّكَ فَحَدِّثۡ ١١
Fakat Rabbi’nin nimetinî anlat da anlat.
Rabbının nimetine gelince ondan sözet.
Rabbinin nimetine gelince; işte onu anlat.
Bununla beraber, Rabbinin ni'metini (durmayıb) söyle (anlat).
Yalnızca Rabbinin nimetini anlat.