بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ

إِنَّآ أَعۡتَدۡنَا لِلۡكَٰفِرِينَ سَلَٰسِلَاْ وَأَغۡلَٰلٗا وَسَعِيرًا ٤

Çünkü biz, kâfirler için, zincirler, tomruklar, bir de Seir hazırladık.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Gerçekten Biz; kafirler için zincirler, demir halkalar ve alevlendirilmiş bir ateş hazırladık.

– İbni Kesir

Şüphesiz biz, kâfirler için zincirler, demir halkalar ve alevli bir ateş hazırladık.

– Diyanet İşleri

Hakıykat, biz kâfirler için zincirler, bukağılar, alevlendirilmiş bir ateş hazırladık.

– Hasan Basri Çantay

Biz kafirler için zincirler, kelepçeler ve çılgın alevli cehennem hazırladık.

– Seyyid Kutub

إِنَّ ٱلۡأَبۡرَارَ يَشۡرَبُونَ مِن كَأۡسٖ كَانَ مِزَاجُهَا كَافُورًا ٥

Haberiniz olsun ebrar (hayır sabihi iyi insanlar) öyle dolgun bir kadehten içeceklerdir ki mizacı olmuştur kâfur.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Şüphesiz iyiler, kafur katılmış dolu bir kaseden içerler.

– İbni Kesir

İyiler ise, katkısı kâfur olan içecekler dolu bir kadehten içerler.

– Diyanet İşleri

Şübhe yok ki iyiler kâfuur katılmış dolu bir kadehden içerler.

– Hasan Basri Çantay

İyiler kâfur karışımlı bir içeceği tastan içerler.

– Seyyid Kutub

عَيۡنٗا يَشۡرَبُ بِهَا عِبَادُ ٱللَّهِ يُفَجِّرُونَهَا تَفۡجِيرٗا ٦

Bir çeşme, ondan Allah’ın kulları içer, güzel, yollar açarak akıtırlar onu akıtırlar.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Bu; yalnız Allah'ın kullarının, taşıra taşıra içebileceği bir pınardır.

– İbni Kesir

Bir pınar ki Allah’ın kulları ondan içer, onu (istedikleri şekilde) fışkırtıp akıtırlar.

– Diyanet İşleri

(O kâfuur) bir pınardır ki onu (ancak) Allahın (velî) kulları içerler. Onu (nereye isterlerse kolayca) akıtırlar, fışkırtırlar.

– Hasan Basri Çantay

Bu Allah'ın iyi kullarının istedikleri yere akmasını sağlayarak içebilecekleri bir pınardır.

– Seyyid Kutub

يُوفُونَ بِٱلنَّذۡرِ وَيَخَافُونَ يَوۡمٗا كَانَ شَرُّهُۥ مُسۡتَطِيرٗا ٧

Adaklarını yerine getirirler ve şerri salgın olan bir günden korkarlar.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Onlar; adağı yerine getirirler. Ve şerri yaygın olan bir günden korkarlar.

– İbni Kesir

O kullar adaklarını yerine getirirler. Kötülüğü her yanı kuşatmış bir günden korkarlar.

– Diyanet İşleri

(Onlar) adağını yerine getirirler (di), şerri yaygın (ve salgın) olan günden korkarlar (dı).

– Hasan Basri Çantay

Onlar verdikleri sözleri tutarlar ve kötülüğü yaygın günden korkarlar.

– Seyyid Kutub

وَيُطۡعِمُونَ ٱلطَّعَامَ عَلَىٰ حُبِّهِۦ مِسۡكِينٗا وَيَتِيمٗا وَأَسِيرًا ٨

Miskîne, yetîme, esire seve seve yemek yedirirler.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Onlar; yoksula, yetime ve esire seve seve yemek yedirirler.

– İbni Kesir

Onlar, seve seve yiyeceği yoksula, yetime ve esire yedirirler.

– Diyanet İşleri

(Yemeğe olan) sevgi (lerine ve iştihâlarına) rağmen yoksulu, yetimi, esîri doyururlar (dı).

– Hasan Basri Çantay

Onlar içleri çektiği halde yemeklerini yoksullara, yetimlere ve tutsaklara yedirirler.

– Seyyid Kutub

إِنَّمَا نُطۡعِمُكُمۡ لِوَجۡهِ ٱللَّهِ لَا نُرِيدُ مِنكُمۡ جَزَآءٗ وَلَا شُكُورًا ٩

Size ancak "livechillâh" itam ediyoruz, sizden ne bir karşılık isteriz ne de bir teşekkür.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Biz; sizi, ancak Allah rızası için doyuruyoruz. Sizden bir karşılık ve teşekkür beklemiyoruz.

– İbni Kesir

(Yedirdikleri kimselere şöyle derler:) “Biz size sırf Allah rızası için yediriyoruz. Sizden bir karşılık ve bir teşekkür beklemiyoruz.”

– Diyanet İşleri

«Biz, size ancak Allahın yüzü (suyu) için yediriyoruz. Sizden ne bir karşılık, ne de bir teşekkür istemeyiz»,

– Hasan Basri Çantay

Yemek ikram ederken derler ki; «Biz size sırf Allah rızası için yemek veriyoruz. Sizden karşılık ya da teşekkür beklemiyoruz.»

– Seyyid Kutub

إِنَّا نَخَافُ مِن رَّبِّنَا يَوۡمًا عَبُوسٗا قَمۡطَرِيرٗا ١٠

Çünkü biz Rabb’imizden korkarız, bir suratsız kara günden (derler).

– Elmalılı Hamdi Yazır

Doğrusu Biz; suratları astırdıkça astıracak bir günde Rabbımızdan korkarız.

– İbni Kesir

“Çünkü biz, asık suratlı, çetin bir günden (o günün azabından dolayı) Rabbimizden korkarız.”

– Diyanet İşleri

«çünkü biz Rabbimizden, o burtarık suratlı çetin günden korkarız» (derlerdi).

– Hasan Basri Çantay

Çünkü biz asık suratlı ve çetin bir günde Rabbimizden korkarız.

– Seyyid Kutub

فَوَقَىٰهُمُ ٱللَّهُ شَرَّ ذَٰلِكَ ٱلۡيَوۡمِ وَلَقَّىٰهُمۡ نَضۡرَةٗ وَسُرُورٗا ١١

Allah da onları o günün şerrinden korur ve kendilerini bir parlaklıkla bir sürûre indirir.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Allah da onları, o günün şerrinden korumuştur. Ve onlara bir güzellik, bir sevinç vermiştir.

– İbni Kesir

Allah da onları o günün kötülüğünden korur ve yüzlerine bir aydınlık ve içlerine bir sevinç verir.

– Diyanet İşleri

İşte bundan dolayı Allah bu günün şerrinden onları korumuş, (yüzlerine) bir güzellik, (yüreklerine) bir sevine vermiş,

– Hasan Basri Çantay

Allah da onları o günün kötülüğünden korur, yüzlerine parlaklık ve gönüllerine sevinç sunar.

– Seyyid Kutub

وَجَزَىٰهُم بِمَا صَبَرُواْ جَنَّةٗ وَحَرِيرٗا ١٢

Ve sabırlarına mukabil onlara bir cennet ve bir harîr verir.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Sabretmelerine karşılık, onları cennet ve ipekle mükafatlandırmıştır.

– İbni Kesir

Sabretmelerine karşılık da onları cennet ve ipek(ten giysiler) ile mükâfatlandırır.

– Diyanet İşleri

sabretdiklerine mukaabil onları cennetle, ipekle mükâfâtlandırmışdır.

– Hasan Basri Çantay

Sabretmelerinin karşılığında kendilerini cennetle ve ipekli elbiselerle ödüllendirir.

– Seyyid Kutub

مُّتَّكِـِٔينَ فِيهَا عَلَى ٱلۡأَرَآئِكِۖ لَا يَرَوۡنَ فِيهَا شَمۡسٗا وَلَا زَمۡهَرِيرٗا ١٣

Orada erîkeler üzerine dayanmışlardır ne güneş görürler onlarda ne de zemherîr.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Orada tahtlara yaslanırlar, ne yakıcı sıcak ne de dondurucu soğuk görmezler.

– İbni Kesir

Orada koltuklar üzerine kurulmuş olarak bulunurlar. Orada ne güneş (yakıcı sıcak) görürler, ne de dondurucu soğuk.

– Diyanet İşleri

(Oraya girin) hepiniz, içinde tahtlar üzerine yaslama (bahtiyarlar) olarak, orada ne bir güneş, ne de bir zemheri görmeyerek,

– Hasan Basri Çantay

Koltuklara kurulurlar. Orada ne yakıcı güneş, ne de dondurucu soğuk görürler.

– Seyyid Kutub

وَدَانِيَةً عَلَيۡهِمۡ ظِلَٰلُهَا وَذُلِّلَتۡ قُطُوفُهَا تَذۡلِيلٗا ١٤

Üzerlerine o cennet gölgeleri sarkmış ve devşirimleri mebzûl mebzûl önlerine konmuştur.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Meyve ağaçlarının gölgeleri üzerlerine sarkmış ve meyveleri de aşağı eğdirilmiştir.

– İbni Kesir

Üzerlerine cennetin gölgeleri sarkmış, cennetin meyveleri (kolayca alınacak şekilde) yakınlaştırılarak hazırlanmıştır.

– Diyanet İşleri

Ve gölgeleri onlara yakın, meyveleri de emirlerine (her an ve her suretle) boyun eğdirilmiş olarak.

– Hasan Basri Çantay

Ağaçların gölgeleyici saçakları başlarına yakın alçaklıkta ve meyvalarının devşirilmesi son derece kolay olur.

– Seyyid Kutub

AYARLAR
Okuyucu